FETÖ davalarında yargılanan şüpheliler için en önemli suç unsurlarından birisi ByLock.
Milli İstihbarat Teşkilatı’nın (MİT) Litvanya’daki bir servis sağlayıcı üzerinde yaptığı “dijital operasyon” sonrasında ortaya çıkarılan ByLock, pek çok FETÖ’cünün yakayı ele vermesinde etkili oldu.
Siber suçlarla mücadele eden uzmanların çalışmalarıyla ByLock’un sadece FETÖ’nün akıllı cep telefonlarında kullandığı iletişim sistemi olduğu anlaşıldı.
FETÖ’nün organize ettiği başarısız darbe girişimiyle birlikte ByLock üzerindeki çalışmalar daha da yoğunlaştı. MİT ve emniyet ile savcılıkların çalışmalarıyla, ByLock kullanan binlerce FETÖ mensubu hakkında yargılama süreci başladı.
ByLock’u akıllı telefonlara indirmek ve kullanmanın FETÖ’yle bağlantılı suç olduğu yönündeki Yargıtay kararı sonrasında, ByLock’la ilgili FETÖ merkezli farklı tartışmalar yaratılarak soruşturmalar “sulandırılmaya” çalışıldı.
Tartışmalar özellikle MİT’in yaptığı operasyonda elde edilen verilerin “adli delil” olarak kullanılamayacağı yönünde yoğunlaştı. Bunun üzerine, MİT elindeki tüm verileri Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na iletti.
Başsavcılık, MİT’ten gelen yaklaşık 215 bin kullanıcı ismi ve 18 milyon dolayındaki ByLock
15 Temmuz darbe girişimi sırasında, FETÖ’nün en önemli hareket merkezlerinden biri Jandarma Genel Komutanlığı’ydı.
Jandarma Genel Komutanlığı’na bağlı bazı askeri birliklerin organize edildiği ve nasıl etkin görev aldığı yapılan soruşturmalarla ortaya çıkarıldı.
8 yıldır birlikte çalıştığı emir subayı ve özel kaleminin FETÖ’cü çıkması, dönemin Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Galip Mendi’yi bile şaşırtmıştı.
Halkla doğrudan temas açısından TSK içindeki en etkin kuvvet olan Jandarma, FETÖ yapılanması için çok önemliydi.
Jandarma’daki FETÖ’cüler, TSK’daki FETÖ’cüler ile siviller arasında “köprü” oldu.
Sivil imamlar ve abilerin askerle ilişki kurmasında bu köprü yol oluşturdu.
22 komutan emekli
Hendek ve çukur savaşını başlattığı Doğu ile Güneydoğu’da istediği sonuçları alamayan PKK, aralıksız operasyonlar nedeniyle geçen kışı rahat geçiremedi.
Kuzey Irak’taki kamplarında eğitim alan militanlarını PYD’ye destek olmak amacıyla Suriye’ye kaydıran PKK, bu yılın başından itibaren Doğu ve Güneydoğu’daki güç merkezlerini tek tek kaybetmeye başladı.
Diyarbakır Lice’deki patlayıcı imalat ve eğitim üssü, Mardin Ömeryan bölgesindeki canlı bomba ve bomba yüklü araç hazırlama ünitesi, Şırnak Kato Dağı’ndaki temel üslenme alanları, Hakkari, Van, Muş, Bingöl ve Ağrı’daki geçiş ve üslenme bölgeleri etkisiz hale getirildi.
Kato Dağı’ndaki yaşam alanları kullanılamaz hale geldi.
Güvenlik güçleri, PKK’nın faaliyetlerini önleme konusunda “arkadan yetişmek” yerine “öne geçme” konumuna ulaştı.
Yeni barınma alanları
Şimdi yeniden kış geliyor.
PKK, ağustostan itibaren kış üslenmesi sürecine geçti.
15 Temmuz darbe girişiminin ardından açık biçimde ortaya çıktı; devletin liyakat ve ehliyet esaslarına göre örgütlenmediği her durum büyük tehlike içeriyor.
Uzun yıllar, “hayır işleriyle uğraşan Müslümanlar” olarak kendini lanse eden ve karşılık bulan FETÖ’nün, devleti devlet yapan tüm kurumlara nasıl sistemli biçimde yerleştiği, istediği kadroya istediği ismi alabilecek hale geldiği net biçimde görüldü.
Diyanet’in son raporlarında belirtildiği gibi bu durum tarikat ve cemaatlerin toplumdaki algısına da olumsuz yansıdı.
İslam’ı daha doğru ve derin yaşamak adına kurulan tarikat ve cemaatlerin devlet organizasyonundan uzak tutulması zorunluluğu da kamuoyunda ortak bir kanıya dönüştü.
Elbette devlet dediğimiz organizasyon, halktan bağımsız, ayrı değil.
Devlet, bu toplumda yaşayan bütün kesimlerin, birlikte ve güven içerisinde yaşayabilmesi için kuruluyor.
Zaten devletin değil insanın öncelikli olması felsefesinin çıkış noktası da bu.
Başkent siyasetinin en önemli figürlerindendir Ankara Ticaret Odası (ATO) seçimleri.
Her ne kadar esnaflardan oluşan “kendi halinde bir sivil toplum örgütü” olarak görülse de ATO’nun başkanlık seçimleri büyük siyasi rekabete sahne olur. Farklı atmosfer vardır.
15 Temmuz gölgesinde, geçen Aralık’ta yapılan son seçimi Osman Gökçek’e karşı aday olan Gürsel Baran kazanmıştı.
ATO, yeniden seçim sürecine girdi. Büyük olasılıkla önümüzdeki Ekim sonunda olağan genel kurul toplanacak.
Oda’da seçim hazırlıkları sürerken, hükümetin son yayımladığı KHK’da önemli bir düzenleme dikkat çekti. Buna göre, seçim tarihi itibarıyla oda veya borsaya en az iki yıldır üye olanların seçimlerde oy kullanabilmesi hükme bağlandı.
ATO seçimi
Bu düzenleme akıllara ilk olarak ATO seçimlerini getirdi şüphesiz.
Kaldı ki, ATO Başkanı Baran, bu KHK düzenlemesinden 3 gün sonra yaptığı açıklamada, yeni düzenlemenin gerekçesiyle ilgili dikkate değer bilgiler verdi.
Fırat Kalkanı Harekatı'nı yöneten Özel Kuvvetler Komutanı (ÖKK) Korgeneral Zekai Aksakallı'nın, harekatın birinci yıldönümünde görevden alınması darbe süreci tartışmalarını yeniden gündeme getirdi.
Başkent kulislerinde Korgeneral Aksakallı'nın bu önemli görevden alınmasının gerekçesi olarak darbe girişimiyle ilgili Ankara 14. Ağır Ceza Mahkemesi'ne verdiği ifadenin olduğu iddiaları var.
Darbe girişiminin başarısızlıkla sonuçlanmasında kilit rol oynayan Aksakallı, 17 Mart'ta gizli celsede mahkeme başkanının sorusunu yanıtlarken, "Türk Silahlı Kuvvetleri'nde kriz ve olağanüstü durumlarda ilk haber alınır alınmaz tedbir olarak "personel kışlayı terketmesin" emri verilir. Birlik komutanları kışlalarında mesaiye devam edilir. Her zaman uygulanan bu basit ve temel kural 15 Temmuz 2016'da ilk haber alındığı zaman uygulanmamıştır. Uygulansaydı darbe girişimi baştan açığa çıkardı" dedi.
Komutanın 4 cümlelik bu yanıtıyla rahatsızlık yarattığı ve görev yerinin değişmesinde etkili olduğu iddiaları yalanlanmadı.
15 Temmuz günü yaşanan sürece baktığımızda, O.K. adlı bir TSK mensubunun MİT'e giderek darbeyi haber verdiği konusunda artık bir şüphe yok. Alınan darbe istihbaratı sonrasında MİT
Hükü-met, yayım-ladığı son KHK’yla bürokraside bazı yeni düzenlemeler yaptı.
Yeni KHK’da terörle mücadele çalışmaları kapsamında Emniyet Genel Müdürlüğü bünyesindeki Özel Harekat Dairesi Başkanlığı’nda da “yeni süreç” değişiklikleri yapıldı.
KHK’yla Özel Harekat Dairesi Başkanlığı’nın yapısında önemli düzenleme yapıldı. KHK öncesinde Emniyet Genel Müdürlüğü merkez teşkilatında “daire başkanlığı” olarak görünen birim, KHK sonrasında pozisyon yükseltilerek “Başkanlık” haline dönüştürüldü. Yeni unvan “Özel Harekat Başkanı” oldu. Özel Harekat Başkanı, mesleki kıdem itibarıyla Emniyet Genel Müdür Yardımcısı’na eşitlendi. Eskiden olduğu gibi yine “doğrudan” Emniyet Genel Müdürü’ne bağlı ve sorumlu olacak.
Son KHK ile Emniyet Özel Harekat yapılanmasında “Terörle mücadele konseptine” uygun iç düzenleme yapıldı.
Özel Harekat Başkanı “dört yıldızlı” emniyet müdürü olacak. Bölge başkanları “üç yıldızlı” emniyet müdürlerinden görevlendirilecek.
Yeni bölgeler
Ülke genelinde Ankara Gölbaşı’ndaki merkez birimin dışında, merkeze bağlı olarak faaliyet yürütecek sekiz bölge müdürlüğü kurulacak.
Türkiye’yi ipten alan 15 Temmuz darbe girişiminin üzerinden bir yıldan fazla bir süre geçti.
FETÖ’nün devletten tasfiyesinin miladı olarak tanımlanan 17-25 Aralık sürecinden sonraki 2.5 yılın iyi okunamaması, ülkeyi 15 Temmuz’la karşı karşıya getirdi.
Türk Silahlı Kuvvetleri’ndeki (TSK) FETÖ üyelerinin, örgütün sivil otoritelerinden aldıkları talimatlar ışığında gerçekleştirmeye çalıştığı darbe girişiminin başarısız olması, bürokrasinin yeniden biçimlendirilmesine neden oldu.
Soruşturmaların merkezindeki en önemli kurum TSK oldu hiç kuşkusuz. Savcılıkların koordinesinde anlık operasyonların yanısıra planlı dosyalar üzerinden de adli soruşturmalar yapılıyor.
Özellikle planlı soruşturma dosyalarının operasyona dönüşmesiyle FETÖ’nün önemli yapılanmalarının varlığı ortaya konuluyor. Bu yapılanmaların en başında “mahrem imamlar” geliyor. Şimdiye kadar varlığını bilinen ancak hiçbir şekilde delillendirilemeyen “mahrem imam yapılanmaları” yavaş yavaş gün ışığına çıkarılıyor.
Mahrem imam yapılanmalarının ortaya çıkarılması, FETÖ’nün örgütlenmesindeki en önemli icra kolunun kesilmesi anlamını taşıyor. Yapılan planlı operasyonlarda mahrem imamların, öncelikle FETÖ’nün en iyi nefes aldığı