Tolga Şardan

Tolga Şardan

tsardan@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

15 Temmuz darbe girişiminin ardından açık biçimde ortaya çıktı; devletin liyakat ve ehliyet esaslarına göre örgütlenmediği her durum büyük tehlike içeriyor.
Uzun yıllar, “hayır işleriyle uğraşan Müslümanlar” olarak kendini lanse eden ve karşılık bulan FETÖ’nün, devleti devlet yapan tüm kurumlara nasıl sistemli biçimde yerleştiği, istediği kadroya istediği ismi alabilecek hale geldiği net biçimde görüldü.
Diyanet’in son raporlarında belirtildiği gibi bu durum tarikat ve cemaatlerin toplumdaki algısına da olumsuz yansıdı.
İslam’ı daha doğru ve derin yaşamak adına kurulan tarikat ve cemaatlerin devlet organizasyonundan uzak tutulması zorunluluğu da kamuoyunda ortak bir kanıya dönüştü.
Elbette devlet dediğimiz organizasyon, halktan bağımsız, ayrı değil.
Devlet, bu toplumda yaşayan bütün kesimlerin, birlikte ve güven içerisinde yaşayabilmesi için kuruluyor.
Zaten devletin değil insanın öncelikli olması felsefesinin çıkış noktası da bu.

Dönüşüm imkanı

17-25 Aralık sürecinden sonra FETÖ’nün mücadele edilmesi gereken terörist bir yapılanma olduğunun kayıt altına alınmasıyla devlette bir dönüşüm imkanı yaratıldı.
Ancak 15 Temmuz darbe girişimi süreci, bu imkanın iyi kullanılamadığını ortaya koydu.
Bunun nedenlerinin başında içiçe geçmiş yapılanmalar geliyordu.
FETÖ’cüler hem başka grupların içinde gizlenebiliyordu hem de uzun yıllara dayalı kişisel ilişkilerin kırılması kolay olmuyordu.
15 Temmuz’dan sonra artık imkanın kullanılmasından değil zorunluluklardan söz edebiliriz.
İktidarın niteliğine göre şekillenen devlet kadroları değil, kim iktidar olursa olsun liyakat ve ehliyet sahiplerinin koltukta oturacağı bir devlet düzenin oluşturulması zorunlu.
Darbe girişiminden sonra ilk şoku, OHAL ve soruşturmalarla atlatan devletin ve hükümetin odaklanması gereken asıl konu budur.

Devletin niteliği

Menzil liderinin torununun düğün görüntülerinin bu kadar büyük tartışma konusu olmasının altında da bu endişeler yatıyor.
Bürokrasiden gelen, “FETÖ’nün yerini şu kesim aldı” iddiaları, asker ve polisin içinde halen başka grupların etkili olduğuna yönelik ifadeler kamuoyunda derin bir endişe yaratıyor.
Bu endişelerin haksız olduğunu söylemek mümkün değil.
Ankara’da halen hangi devlet kurumunda hangi grubun etkili olduğuna yönelik iddialar sıcak biçimde konuşuluyor.
Tarikat ve cemaatlerin din alanına çekilerek, siyaset ve devlet organizasyonundan uzak olması, FETÖ’nün yarattığı çift yönlü olumsuz etkiyi kırmak için zorunlu.
Hem tarikat ve cemaatlerle ilgili algı için zorunlu hem de devletin gerçekten farklı grup ve kişilere emanet edilmediğinin bilinmesi açısından.
Bu konuda da öncelikli görev karar vericilerin.
İnsanlar sınava girdiklerinde hakkı olan kadroya yerleşeceğine, işini iyi yaparsa yükselebileceğine inanmalı.
Devletten hizmet alanlar da karşılarında organize bir grubun olmadığını, hakkı olan adalet, emniyet, sağlık gibi hizmetleri hakkaniyetle alabileceğini bilmeli.
15 Temmuz’da kazanılan mücadeleyi değerli kılmanın asıl yolu da buradan geçiyor.