Mustafa Denizli’yi iyi tanıyanlar kadroda sürprizler yapmayı sevdiğini bilirler. İşin gerçeği Manisa deplasmanındaki Akhisar kupa maçında kadroda revizyon beklenen bir şeydi. Ancak sarı- kırmızılıların, Fenerbahçe ve Beşiktaş ile kıyaslanınca oldukça kısıtlı kalan kadrosunun çok geniş çaplı bir rotasyona elverişli olmadığı da herkesin bildiği bir gerçekti.
Mustafa Denizli de gayet normal olarak sol bekte Carole’e yer verdi. Çünkü Yasin çok formsuzdu ve açık pozisyonunda Olcan’ın oynaması da verim açısından daha uygundu. O nedenle sol bekte Olcan yerine Carole’ü tercih etti. Ancak Olcan’ın sol değil de sağ açıkta, Linnes’in önünde oynatılması Mustafa Denizli’nin yaptığı yeni bir sürprizdi.
Bunun yanında Bilal de büyük ihtimalle Akhisar’ı ve saha şartlarını daha önceden bildiği için tercih edildi. Kaldı ki Bilal, benim her zaman güvendiğim bir oyuncu olmuştur. Çünkü her an skoru değiştirebilecek özelliklere sahip.
Elbette Selçuk ve Donk’a ilaveten Bilal’e de yer verilmesi Mustafa Denizli’nin orta sahayı güçlü ve kalabalık tutarak gol yemeden avantajlı bir skorla İstanbul’a dönme isteğinin de bir yansımasıydı.
Fakat ilk yarıda işler Mustafa Denizli’nin istediği gibi
PTT 1. Lig’de 20.haftanın kapanış karşılaşması olan Göztepe – Şanlıurfaspor maçının seyir zevki yüksek ve bol pozisyonlu geçeceğini düşünüyordum. Çünkü geçen hafta Adanaspor karşısında izlediğimiz Göztepe 0-0’lık beraberliğe rağmen futboluyla umut vermişti. Şanlıurfaspor ise devre arasında büyük bir yatırım yaparak neredeyse tüm takımı yenilemiş ve kaliteli isimleri kadrosuna katmıştı.
Fakat maç hiç de umduğum gibi geçmedi. Şanlıurfaspor açısından eleştirebileceğim çok fazla bir şey yok. Göztepe’nin geçen haftaki rakibi Adanaspor gibi sahaya oynatmamak için çıkmamışlardı. Ciddi anlamda oynamak ve kazanmak istiyorlardı. Oyunu çirkinleştirecek hiçbir hareket yapmadılar. Sadece bazı teknik hataları vardı. Onlara da az sonra değineceğim.
Göztepe ise daha kadroların açıklanmasıyla beni hayrete düşürmeye başladı. Geçen hafta iyi futbol ortaya koyan takımda bu hafta Giray cezalı durumdaydı. Bu durumda bir teknik direktörün ne yapmasını beklersiniz? Giray’ın yerine başka bir stoper koyarsınız ve iyi oynayan takımı bozmazsınız. Fakat Metin Diyadin, nedense takımdaki taşların çoğunun yeriyle oynamıştı. Teknik direktör Metin Diyadin’in ne yapmaya çalıştığını anlamak çok zor.
Orta
İşin gerçeğini söylemek gerekirse 41 gündür lig maçı oynamayan ve en son Ziraat Türkiye Kupası’nda Bucaspor karşısındaki futboluyla da pek ümit vermeyen Beşiktaş’ın Gaziantepspor karşısında nasıl bir sonuç alacağını çok merak ediyordum. Bucaspor karşısındaki gibi kötü bir Beşiktaş mı izleyecektik, yoksa Fenerbahçe’nin kaybetmesinden dolayı hırslanmış, coşkulu bir Beşiktaş mı? İkinci seçenek gerçekleşti ve siyah- beyazlılar lige kaldıkları yerden devam ettiler.
Öncelikle şunu belirtmem gerekiyor ki, Başakşehir Fatih Terim Stadı tam bir futbol resitaline sahne oldu. Futbol kısırı ülkemizde son zamanlarda bu kadar güzel bir maç seyretmedim desem sanırım yanılmam. Evet, Beşiktaş’ın hırsı, coşkusu, iştahı ortaya mükemmel bir futbol çıkarttı ama konuk Gaziantepspor’un da hakkını yememek gerekiyor. Kırmızı- siyahlılar ilk saniyeden itibaren açık futbol oynadılar ve asla geriye kapanarak oyunu çirkinleştirmeyi düşünmediler. Yani sahadaki güzel futbolda Gaziantepspor’un da çok büyük katkısı vardı.
Esasen daha 14.saniyede maçın kırılma anı yaşandı. Gaziantepsporlu Larsson, kaleci Tolga’yla karşı karşıya kaldı ve Tolga zor pozisyonda golü ayağıyla önledi. Eğer o pozisyon gol olsaydı
Burak Yılmaz’ın Çin’e transfer haberinin ardından Torku Konyaspor karşısında tam beklediğim şekilde moralsiz bir Galatasaray vardı.
Çünkü Türkiye’de transfer sezonu bittikten sonra Burak Yılmaz’ı satmak, ekonomik anlamda küçülmenin, bir diğer anlamda hedef küçültmenin göstergesi değil midir? Devre arasında istediğin transferleri yapamadığın gibi şimdi de yerine oyuncu alamayacağını bildiğin halde santraforunu satıyorsun. İşte o nedenle başta Mustafa Denizli olmak üzere bütün futbolcuların yüzlerinde bir ümitsizlik vardı.
Gelgelelim beni daha önceden de takip edenlerin hatırlayacakları üzere Galatasaray yönetiminin ekonomik gerçekler karşısında bazı adımlar atmak zorunda kalacağını yazmıştım. Nitekim bu adımlar şimdiden başladı. Arkasının gelmesi de benim için sürpriz olmayacaktır.
Sahadaki mücadeleye dönersek, oldukça sıkıcı bir ilk yarı izledik. Torku Konyaspor defansif güvenliği ön planda tutan bir takım. Galatasaray ise ilk yarıda hiçbir şey yapmadı. Bu nedenle ilk yarı tamamen Torku Konyaspor’un istediği şekilde geçti.
Orta alanda hakimiyeti eline alan yeşil- beyazlılardı. Bunun dışında kanatları kullanan, bekleri bile sürekli ileride top kovalayan takım hep
Israrla ligin en iyi kadrosuna sahip olduğunu, ancak Vitor Pereira'nın bu kadroyu doğru kullanamadığını vurguladığım Fenerbahçe, Antalyaspor deplasmanında önemli bir mağlubiyet aldı. Ancak belirttiğim nedenden dolayı bu mağlubiyetin beni çok şaşırttığını söyleyemeyeceğim.
Öncelikle Fenerbahçe'nin bu maçta Kjaer'i çok aradığını özellikle vurgulamalıyım. Çünkü Antalyaspor, oyun planını Fenerbahçe'ye önde basma üzerine kurmuştu. Nitekim de öyle oldu ve maçın başlamasıyla birlikte orta saha üstünlüğü Antalyaspor'a geçti. Kjaer'in eksikliği Antalyasporlulara ilk müdahalenin yapılamaması ve topların kesilememesinde kendisini gösterdi. Özellikle Eto'o, Fenerbahçe yarı sahasında çok etkili oldu. Zaten maçın sonucunu etkileyenlerin başında da bu oyuncu geldi.
Bu arada Gökhan Gönül ve Hasan Ali'nin kulübede olduklarını da belirtmek gerekiyor. Normalde ilk onbir oyuncusu olan bu futbolcular sakat mıydılar? Sakatlarsa kulübede ne işleri vardı?
Fakat daha da önemlisi Vitor Pereira'nın orta sahadaki hatasında ısrar etmesiydi. Pereira, Mehmet Topal ve Souza'yı yanyana, önlerinde ise Ozan Tufan'ı oynatmakta ısrar ediyor. Böyle olunca Ozan Tufan'dan da yeterli verimi alamıyor ve hücum