Galatasaray ile Karabük arasındaki karşılaşma mükemmel bir mücadeleye sahne oldu. İki takımın futbolcularını, ama özellikle bu maçta Karabük’ün başında sahaya çıkan alt yapı sorumlusu Levent Açıkgöz’ü tebrik etmek gerekiyor.
Karabük, Galatasaray’a önde bastı ve sarı- kırmızılıların top yapmalarına engel oldu. Ancak yüksek bir kadro kalitesine sahip olan Galatasaray, 22 dakikada iki gol bulmayı başardı.
Gelgelelim sarı- kırmızılılar pek de günlerinde değillerdi. Elbette Karabük’ün önde yaptığı baskı ve hücuma dönük futbolu da Galatasaray’ı etkiledi. Ama Cim Bom’un sıkıntılarının en büyük nedeni bu değildi. Galatasaraylı futbolcular maç boyunca çok pas hatası yaptılar, çok top kaybettiler ve son vuruşlarda çok kötüydüler. Yüksek tempoda ve baskılı oynamalarına rağmen yaptıkları acemice hatalar, pek çok atağın tehlikeye dönüşemeden sönmesine neden oldu.
Kısacası Antalyaspor maçından sonraki en kötü Galatasaray sahadaydı. Aynı şeyi Gomis için de söyleyebilirim. Onu en son Östersunds maçında böyle kötü görmüştüm. Fakat kaliteli futbolcu bir şekilde oyuna etki etmeyi başarıyor. Gomis de, Galatasaray’ın üçüncü golü öncesi ayakta kalmayı, topu sahada tutmayı ve arkadaşına
Derbi galibiyeti, Fenerbahçe’deki taktiksel hataların üstünü örtmüştü. Ancak Akhisar maçı, halının altındaki tozları yeniden gün ışığına çıkarttı ve Fenerbahçe mağlup oldu.
Fenerbahçe, Akhisar maçına da yanlış bir dizilişle çıktı. Ortada Mehmet Topal, onun önünde Ozan Tufan ve Mehmet Ekici. Böylece Fenerbahçe, bir kişilik oyuncu kontenjanını boşa kullanıyor. Ama en can alıcı hata, Giuliano’nun sağ kanatta oynatılıp etkisizleştirilmesi.
Esasen bütün bu hatalar, birbirini tamamlayıp daha büyük sıkıntılara yol açıyor. Mehmet Topal ve Ozan Tufan’dan birinin tercih edilmemesi ve Giuliano’nun yanlış yerde oynatılması, Fenerbahçe’yi hem ofansif hem de defansif anlamda olumsuz etkiliyor.
Giuliano, ancak asıl yeri olan forvet arkasında oynarsa Fenerbahçe’ye faydalı olabilir. O zaman sarı- lacivertliler daha çok pozisyona gireceklerdir.
Nitekim Akhisar karşısındaki Fenerbahçe, maçı neredeyse pozisyonsuz tamamladı. Giuliano’nun sol çaprazdan dışarı giden vuruşu dışında ilk yarıda aklımızda kalan bir şey var mı? Üstelik Fenerbahçe’nin kaleyi bulan ilk şutu da ancak 56.dakikada geldi.
Yani Fenerbahçe oyun anlamında hiçbir şey üretemedi. Bir tek Valbuena bir şeyler yapmak için
Her başarının altında, doğru bir psikolojik yaklaşım ve doğru motivasyon yatar. İşte Fenerbahçe’nin kazanıp Beşiktaş’ın kaybetmesine neden olan temel faktör de doğru motivasyondu.
Futbolcuları maça her açıdan hazırlamakla görevli Beşiktaş kenar yönetiminin bırakın futbolcuları, kendisini bile maça psikolojik açıdan hazırlayamadığını trajik bir şekilde izledik. Bu durum, daha maç başlamadan seremoni sırasında futbolcuların ve Şenol Güneş’in yüzünden açıkça belli oluyordu. Nitekim Beşiktaş’ta hem Şenol Güneş, hem de iki futbolcu doksan dakikayı sahada tamamlayamadılar. Lakin burada ikinci kırmızı kartı gören Atiba’yı ayırmak gerekir. Çünkü o pozisyondaki penaltı ve kırmızı kart açık bir hakem hatasıydı.
Öte yandan bu yanlış motivasyon ve gerginlik, Beşiktaş’ın oyununa da yansıdı. Siyah- beyazlılar çok tutuktular. Özellikle de Beşiktaş’ı bu güne kadar skora taşıyan Quaresma, Babel, Talisca ve Caner gibi isimler beklentilerin çok altında kaldılar. Bilhassa Caner, maçın gerginliğinin üzerine bir de tribünlerin tepkileri eklenince, o bilinen bitirici ortalarını yapamadı.
Bununla birlikte maç birçok defa Beşiktaş’ın lehine döndü. Ama siyah- beyazlılar gerginlikle baş etmeyi
Galatasaray, Bursaspor maçına iyi başlamadı. Çünkü Tudor, Ndiaye’yi yine Fernando’nun yanına yerleştirip 4-2-3-1 sistemini tercih etmişti. Hatırlarsanız Tudor, Kasımpaşa maçında da bu sistemi uygulamış ve futbolcular arasında ciddi bir uyumsuzluk yaşanmıştı. İşte Bursaspor maçının ilk yarısında da buna benzer sahneler izledik.
Galatasaray, 4-2-3-1’de zorlanıyor. Çünkü bu sistemde Ndiaye hücuma hiç katkı sağlayamıyor. Oysa Ndiaye, ofansif bir silah. Ama bu sistemde sıradanlaşıyor.
Sonuç olarak ilk yarıda çok kötü bir Galatasaray izledik. Bununla birlikte çok doğru ve güzel oynayan bir Bursaspor vardı. Yeşil- beyazlılar, sahanın her yerinde rakiplerine üstünlük sağladılar ve bunun semeresini de attıkları golle aldılar. Hatta biraz becerikli olsalar, ilk yarı sonunda daha farklı bir skora ulaşabilirlerdi.
İkinci yarıda ise her şey tersine döndü. Galatasaray oyunu rakip kaleye yıkarken, Bursaspor oyundan düştü.
Galatasaray’ın üstünlüğü ele aldığı dakikalarda Igor Tudor, çok kritik bir hamle yaptı. İyi oynadıkları halde bekleri kenara alan Hırvat teknik adam, Feghouli ve Yasin’i sahaya sürdü. Tudor’un büyük risk de taşıyan bu hamlesi başarılı oldu ve Galatasaray sahadan
Hafta içerisinde Şampiyonlar Ligi’nde deplasmanda Porto’yu dize getiren Kara Kartal, ligde de yoluna doludizgin devam ediyor.
Öyle ki Şenol Güneş, Oğuzhan ve Tosic mecburiyetleri dışında, rotasyon yapmadan Porto kadrosunu Konya önüne de sürdü. Bu aslında bir riskti. Nitekim ikinci yarıda futbolcularda yorgunluk belirtileri kendisini gösterdi. Ancak Şenol Güneş’in bu kadro tercihi, lige verdiği önemin ve kazanma isteğinin göstergesiydi.
Gerçekten de Beşiktaş, özellikle ilk yarıda çok iyi bir futbol oynadı. Yorgunluktan dolayı oyunda düşme yaşadığı ikinci yarıda ise Quaresma yüreklere su serpti.
Beşiktaş çok iyi futbolculara sahip. Caner, ilk golde Cenk Tosun’a orta yapmadı, resmen pas verdi. Zaten Caner bunu hep yapıyor ve o, ligimizin ofansif anlamda en iyi sol beki.
Elbette ilk golü atan Cenk Tosun’a da değinmek gerekiyor. Uzun süre ikinci santrafor olarak bekledi ama yılmadı. Sürekli kendisini geliştirdi. Şimdi ise formayı kaptırmaya hiç niyeti yok.
Atiba yine eski günlerine döndü. Tolgay, çok kaliteli bir futbolcu. Pepe, Medel ve diğerleri… Kısacası kaliteli bir kadro ve bu kadronun dümenindeki kaliteli teknik direktör fark yaratıyorlar.
Ve tabi ki Quaresma…
Galatasaraylı futbolcular büyük bir coşkuyla oynuyorlar. Geçen haftaki Antalyaspor maçı hariç, sezon başından beri devam eden bu coşku, maçların kazanılmasında büyük rol oynuyor.
Kariyeri itibariyle artık kendisini rölantiye çekebileceği halde sanki ilk maçıymış gibi oynayan ve attığı her golden sonra, yine sanki ilk golünü atmış gibi kendisinden geçen Gomis; ikinci golde rakibinin ayağındaki topa kafasını uzatıp Gomis’e asist yapan stoper Serdar Aziz, bu muhteşem coşkunun ilk akla gelen örnekleri.
Taraflı tarafsız herkesin beğenisini kazanan bu coşku, hırs, inanmışlık ve mücadele tribünlerin de dolmasına neden oluyor.
Kaldı ki, Kasımpaşa karşısında Galatasaraylı futbolcularda önemli bir uyumsuzluk vardı. Kanımca bunun temel nedeni sistem değişikliğiydi. Tudor, Kasımpaşa’nın orta sahayı hızlı geçip gol bulmasına engel olmak için Ndiaye’yi Fernando’nun yanında oynattı. Sarı- kırmızılılar bu nedenle, şimdiye kadar uyguladıkları 4-1-4-1 siteminden farklı olarak 4-2-3-1 şeklinde mücadele ettiler. Bu değişiklik, Ndiaye’nin hücuma katkısını biraz sınırlandırdı.
Diğer bir uyumsuzluk da Latovlevici ile Tolga Ciğerci ve Rodrigues arasında yaşandı. Latovlevici, Galatasaray’ın sol
Ludogorets, hiç de küçümsenecek bir takım olmadığını gösterdi ve Medipol Başakşehir, UEFA Avrupa Ligi’ne puan kaybıyla başladı.
Esasen Medipol Başakşehir maça iyi başladı. Ancak on dakikalık Başakşehir rüzgarından sonra konuk Ludogorets kendisini göstermeye başladı. Bulgar takımı, çok adamla savunma yaparak Başakşehir’in istediği pas oyununu oynamasını engelledi. İleride ise hızlı hücumlarla tehlike yarattılar. Nitekim Ludogorets, ilk yarıda 3, 4 net pozisyon yakaladı.
Ancak konuk takım, ikinci yarıda bir pozisyon dışında etkili olamadı. Bununla birlikte Başakşehir de pozisyon yaratmakta sıkıntı çekti ve maç 0-0 sona erdi.
Medipol Başakşehir’de Mahmut’un eksikliği çok hissedildi. Gökhan İnler kariyerli bir futbolcu. Ancak eski günlerinin çok uzağında.
Mossoro da hayal kırıklığı yaratan futbolculardan biriydi. Onun yerine oyuna giren Napoleoni de bekleneni veremedi. Ancak yine de bu değişiklik, 80.dakikadan çok önce yapılmalıydı.
Mossoro’yu 80 dakika sahada tutan Abdullah Avcı, Adebayor gibi her an skoru değiştirme potansiyeline sahip bir futbolcuyu 65.dakikada oyundan çıkartarak hata yaptı.
Elia iyi bir futbolcu. Ancak istikrarsız. Bu maçta da kötü bir performans
Antalya’da iki takımı da olumsuz etkileyen iki faktör vardı. Bunlardan biri aşırı nemli ve sıcak hava, diğeri de kötü zemindi. Özellikle bunaltıcı hava, tempolu futbolu engelledi.
Antalyaspor maçın başında hızlı oynamaya çalıştı. Bunda da bir ölçüde başarılı oldu. Aslında Antalya, Galatasaraylıların çekindikleri bir deplasmandı. Çünkü Antalyaspor, geçen üç maçla kıyaslanamayacak ölçüde ciddi bir rakipti.
Nitekim maçın başlamasıyla bu fark kendisini göstermeye başladı. Yukarıda da belirttiğim gibi tempolu oynamaya çalışan Antalyaspor, Galatasaray’a önde sert bastı. Geride ise takım olarak savunmaya geçen kırmızı- beyazlılar, Galatasaraylı futbolculara hareket alanı bırakmadılar.
Lakin Galatasaray’ın kadro kalitesi yine kendisini gösterdi. Önce Muslera sarı- kırmızılıları oyunda tuttu. Ardından da Maicon’un, Balhanda’yla kurduğu doğru oyun sonucunda Rodrigues’in asisti ve Gomis’in golüyle Galatasaray öne geçti.
İşte yeni Galatasaray’ın en büyük özellikleri bunlar. Sarı- kırmızılılar artık geriden doğru bir şekilde oyun kurabiliyorlar. Ayrıca takım kalitesi çok arttı. Bu kaliteli ayaklar önemli kilit paslar atıyorlar ve bu da skoru değiştirebiliyor.
Ancak Galatasaray