Avrupa ülkelerine gidemediğimiz şu dönemde vizesiz, uygun fiyatlı bir ülkeye seyahat edip, birazcık kafa dağıtmak için dağ ve denizin birleştiği cennet gibi bir ülke olan Karadağ’a rotayı çevirebilirsiniz.
Küçücük nüfusa sahip, medeni insanların oluşturduğu Montenegro’da seçenek çok. Tarihi yerlerde Osmanlı kokusunu alıyorsunuz. Zamanım kısıtlı olduğu için sadece Kotor, Budva ve Tivat şehirlerini gezebildim. Üçü de muhteşem doğaya, olağanüstü manzaralara sahip. Mağazalarda Türkçe konuşan insanlar bir hayli fazla. Ülkemizden oturum izni alanlar var. Ünlü markaların etiketlerinde ‘Türk Malı’ yazıyor, kaliteli ürünleri ülkemizin adını taşıyan etiketlerle satın almak da ayrıca gururlandırıyor.
Balık bolluğu
Budva’da Jadran Restoran’da ve Tivat’ta iki ayrı restoranda balık deneyimim oldu. Karidesten kalamara, ahtapottan deniz levreğine kadar her şey taze... Garson deniz levreği önerdiğinde hiç şaşırmayın. Çiftlik falan değil, hakiki deniz!
Jadran, denizin kenarında... Servis
Dünyanın en kıymetli hayvansal protein kaynaklarından kalamar, balık lokantalarının olmazsa olmaz yiyeceğidir. Deniz ürünlerine karşı uzun yıllardır mesafeli oluşumuzdan dolayı ülkemizde istenilen ilgiyi göremedi.
Ama son yıllarda bu müthiş lezzetli deniz ürününün sayısız yararları da bilinmeye başlayınca kalamar avcılığının yetersizliği yüzünden talebe cevap verilemez oldu. Dünyada 280 çeşit kalamar avlanmaktadır. En lezzetlileri Ayvalık ve Gökçeada arasındaki kıta sahanlığında bulunmaktadır. Kaz Dağları’nın suyu ve oksijeni, deniz canlılarının özelliklerine damgasını vurmaktadır. Benzer lezzete Peru’da Humboldt soğuk su akıntısında avlananlarda rastladım. Kısa ömürlü olan kalamarlardan ülkemiz yeterince yararlanamamaktadır. Avlanma teknikleri doğru düzgün bilinmediğinden milyonlarca kalamar heba olmakta, yurt dışından ithal edilmektedir.
Oltayla yakalananı makbul
Ağ ile yakalanan kalamarlar tekneye çekilirken birbirine sürttüklerinde vücudundaki beyaz kalker çubuğundan etine nüfuz eden bir acılık oluşur. Oltayla
Yıllardır asıl mesleğinin dışında yeme-içme dünyasına çok meraklı ve istekli olan Orhan Ertürk’ün bu sektöre girmek için hummalı bir şekilde çalıştığını biliyorum. Mekanı için her malzemeyi özenerek ve titizlikle seçiyordu. Tam açılış yapmaya hazırlanırken, koronavirüs engeliyle karşılaştı ve planlarını erteledi. Yine de vazgeçmedi. Sonunda Ankara-Eskişehir Yolu üzerindeki Tepe Prime’da Sıralı Kebap’ı açtı.
Sanat eseri mezeler
Ankaralılar ile buluşan Sıralı Kebap, tüm müşterilerin araçlarını park edebileceği kadar geniş bir otoparka sahip. Görkemli bir Osmanlı kapısından içeri girerken halkla ilişkiler uzmanı Fatma Arslan, sizi güler yüzlü ve samimi bir şekilde karşılıyor, rezervasyon yaptırdığınız masaya kadar eşlik ediyor. Orhan Bey’in oğlu Uğurcan Ertürk, günün her saati işlerin başında. Restoran Müdürü Hüseyin Sezer ve Şef Sinan Demir, canla başla çalışıyor.
Pandemi nedeniyle QR kodlu menüler tercih edilmiş, telefonunuzu yaklaştırıp menüyü okutabiliyor ve
Bir zamanlar Azerbaycan’da Hazar Denizi’nden çıkarılan havyarların ekmek arasında demiryolu işçilerine ucuz yemek olarak dağıtıldığını kitaplardan okuyoruz. Ama Kuleli Askeri Lisesi’ndeki öğrencilik yıllarımda ‘fakir ekmeği’ olarak palamut balığının satıldığına tanıklık ettim. Öğrenci tabldotunda bile haftada iki kez palamut verilmesine sevinirdik.
Çanakkale’de bir çift palamutu 25 kuruşa satın alıp, çatılarda kullanılan kiremitlere yanına birer domates ve biber koyarak yalı fırınında ücret ödeyerek pişirdiğimizi dün gibi hatırlıyorum. Geçtiğimiz yıl çok az avlanan palamuta ilk kez bu kadar fazla özlem duyduk. Marjinal faydanın azaldığından mıdır yoksa hemen arkasından Boğaz’a girecek lüferin baskın tadına olan ilgiden midir bilmem ama balıkseverler palamuta hemen doyar. Ama ondan üretilen lakerdaya 12 ay boyunca şapka çıkartırlar...
Çavalyeli günler
Balığın çok bol olduğu dönemlerde sahilde keyifçi dediğimiz amatörler, içinde deniz suyu bulunan kovalara koyarlar, evlerine giderken de iplere dizerlerdi
Gastronomi dünyasında yıllar boyunca sektöre yön verenlerin yükseklerden bakıp, büyük paralarla dekorasyon yaptırıp, emekleriyle güzel lezzetler yaratanları hor görmesiyle çok zaman kaybettik. Herkes bir yol tutturmuş gidiyor ama lezzete varmayan yol neye yarar?
İstanbul’da ne restoranlar biliyorum şehirden uzak, denizi görmez, her gün dolup, inanılmaz balık satar. Ne dekorasyon ne de konum etkiliyor... İnsanları oraya çeken kilometrelerce yol katettiren şey, lezzet...
Adanalı Ümit Usta Ocakbaşı
Ankara’da birkaç hafta önce sohbet ederken Beyaz TV Program Koordinatörü İsmail Çanak ballandıra ballandıra anlatmıştı Ümit Usta’nın küşlemesini, kaburgasını, Adana kebabını... Aklıma takıldı bir kere! İstanbul’a gider gitmez lezzetin beni sürüklediği yerdeydim. Ümit Öner, ailesiyle 10 yıl önce İstanbul’a göç eder. Bir süre ekmeğini başka mekanlarda çalışarak kazanır. Ünlü şarkıcı Kerem Güney mutfağa olan ilgisinden dolayı kebapçı açıp bir süre sonra devretmek isteyince,
Koronavirüs nedeniyle seyahat kısıtlamalarının olduğu bir dönemde kısa süreli nefes alınabilecek ve de sıcaklardan uzaklaşıp ferahlayabileceğiniz bir yer düşünüyorsanız, Minsk ideal şehir. İstanbul’dan iki saatlik uçak yolculuğundan sonra vizesiz girebileceğiniz bir Avrupa başkenti.
Aslında karlara bürünmüş haliyle görmek istiyordum Belarus’un başkenti Minsk’i ama bu mevsimde de yeşillikler içinde dolaşmak, temiz havada yürüyüş yapmak, güzel yemekler yemek istiyorsanız doğru adres burası...
Protestoların gölgesinde
Devlet Başkanı Aleksandr Lukaşenko karşıtı gösteriler şehrin her yerinde... Beklemediğiniz anda büyük gruplar oluşuyor ve sloganlar atılıyor. Daha önce polis göremediğimiz ülkede her yer polis kaynıyor. Şehrin en güzel mekanlarından Wood&Fire’da yemek yediğim saatlerde az ötemizde muhalif lider Maria Kolesnikova gözaltına alınmıştı. Ancak burada kriminal suç oranları neredeyse sıfıra yakın. Çok temiz, huzurlu ve sakin bir şehir... Şu andaki geçici protesto dönemine aldanmamak lazım.
Wood&a
Zamanı durdurmak olanaksız, nasıl da su gibi akıp gidiyor. Yine bir av yasağı dönemini geride bırakıp, sezonuna başladık. Bu yıl pandemi yasaklarından en çok memnun olan balıklardı. Engin derinliklerde balıkçıların tuzağına takılmadan koşturup durdular, ürediler. Bakalım sonuçları ne zaman belli olacak.
Her yıl balık sezonuna büyük nutuklarla başlıyoruz. Sonra da deniz efsanelerine sığınıyoruz. “Lüfer, palamatu kesti!”, “Palamut bol, hamsi yok!”, “Lüfer bol, hamsi yok!” gibi...
Yine büyük umutlarla balık sezonu açıldı. Yedi buçuk ay süreyle tekneler denizlerimizde balık avlayacak. İlk avda palamut balığı dikkat çekti. Benim en çok sevindiğim konu yerli ve milli balığımız sardalyaya ilginin artışı. Bol balıklı, sağlıklı bir sezon dileğiyle.
Türkiye’nin 460 bin metrekare deniz, 178 bin metrekare akarsu, göl ve 5 bin 800 metrekare baraj alanı var. Geçtiğimiz yıllarda yeterince yararlanamadık. Çünkü yıllık kişi başı balık tüketimimiz 6-7 kilogramı geçmiyor. Denizi olmayan Avusturya’da bile bu oran 26 kilogram.