2013-2014 yayın döneminde TRT Türk televizyonuna ‘Dünyanın Türk Şefleri’ isimli bir program hazırladım. Japonya’dan Amerika’ya, Almanya’dan İngiltere’ye kadar pek çok ülkede en iyi Türk şefleri bulup, röportajlar yaptım. Uzun yıllardır kebabın ve dönerin ötesine geçemeyen Türk mutfağının yurt dışındaki yeni temsilcileri beni çok mutlu etmişti. O zamanlar Turizm Bakanlığı’nın yurt dışı bürolarındaki tanıtım broşürleri ehil olmayan ellerden çıkıyordu. İlginç sütlaç, kebap fotoğrafları insanın iştahını azaltıyordu.
En iyi 10 meze!
Geçtiğimiz hafta Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından yayınlanan ‘En İyi 10 Meze’yi görünce umutsuzluğa kapıldım. Onca yılda ne değişmiş diye baktım... Çok kaynatılıp rengini kaybetmiş bir deniz börülcesi, mercimek köfte üzerinde bir yığın limon, ezme, paçanga böreği, pastırmalı humus, karides güveç, balık kokoreç ve içli köfte. Allah aşkına bunları hangi jüri seçti? Bu kadar sıradan
Geçtiğimiz hafta kısa süreliğine ziyaret ettiğim İzmir’in eski canlılığı yok elbette... Herkes koronavirüs işgalinden kurtulacağı günleri iple çekiyor.
İzmir deyince aklıma ilk gelen elbette boyoz. Çünkü Deniz Restoran’da oturup, keyifli bir olta kalamarı ve çipura yiyemeyecek olmanın hüznü var içimde. Klasik yerler her zaman ilk tercihimdir.
Dostlar Fırını, boyozun ilk mucidi. Boyoz, 1492 yılında topraklarımıza yerleşen Sefaradlar tarafından Anadolu ve özellikle İzmir mutfağına katılmış, kentin damak tadı ile özdeşleşmiş, sonra ünü ilin sınırlarını aşmış.
Kruvasan mı boyoz mu?
İzmir’i her ziyaret edenin aradığı lezzet olan boyozu ne zaman yesem, neden Avrupa seyahatlerinde kahve ve kruvasanla kahvaltıyı geçiştirenlerin aklına boyoz gelmez diye hayıflanırım. Ama son yıllarda iyi bir yükseliş yakaladı boyoz. Hak ettiği yere doğru ilerliyor. Bunda İzmir’deki Dostlar Fırını’nda 1983 yılından beri Mustafa Akar’ın titizliği, 2014 yılından itibaren de ikinci kuşak Berrin Akar Rasuli’nin yenilikçi ve titiz çalışmaları etkili olmuş.
Ana vatanımızın toprakları, ilk yerleşik düzenin gerçekleştiği, bitkilerin ve bazı hayvanların evcilleştirildiği müstesna bir yere sahip yeryüzünde... Dünya nohut üretiminin yüzde 80’i Hindistan’da gerçekleşiyor ama göç ettiği yer Güneydoğu Anadolu. İrlanda’da Guinness Bira Fabrikası’na gidiyorsunuz, üretim prosesinin ilk basamağında “Mezopotamya’dan getirdiğimiz ilk arpa ile üretime başladık” yazıyor. Dünyadaki kaliteli pek çok gıda maddesinin ana vatanı Türkiye... Geç de olsa bunun farkına vardık.
Mavi vatan
Denizlerimizde müthiş zenginlikler var. En küçük alanı oluşturan barajlarda bile çok lezzetli, ihraç edilen balıklar üretiliyor. Ülkemizin protein ve cari açığını kapatacak potansiyele sahip su ürünlerimiz mevcut. Zamansız ve usulsüz avlanmalarla mücadele ederek balık ve su ürünleri gelirimizi tahmin etmediğimiz yerlere taşıyabiliriz. Bu potansiyeli işleyecek fitil hazır bence.
Gizli servet
Endemik bitkilerimizin tıp alanında müthiş sonuçlar
Annem çok iyi aşçıydı, mutfak muhasebesini de iyi bilirdi. Altı çocuğu büyütüp okutmak o yıllarda kolay bir iş değildi. Bayat ekmekleri yumurtaya banarak, cici mama diye kahvaltıda başyapıt olarak karşımıza çıkarırdı. Yine bir bayat ekmek yemeği olan paparayı da güzel bir sunumla sevdire sevdire bize yedirirdi. Nimetlere saygılı olmak gerektiğini söyler, tabakta yemek kalırsa “Allah baba kızar” derdi. Biz de tabağımızda tek bir pirinç tanesi bile bırakmazdık.
Ama bana bir türlü pırasa, kapuska ve bamya yediremezdi. Kuleli Askeri Lisesi’nde pek çıkmazdı bu yemekler... Daha sonra Harp Okulu’nda beş km.’lik tam teçhizatlı koşular, uzun intikaller gibi çok kalori harcadığımız günlerde aç kalmamak için tüm yemeklere alıştık. O alışkanlık bugünlere dek devam etti. Şimdi hiç yemek ayırt etmem. Ama çok sevdiklerim her zaman şeref mevkiinde. Lüfer ızgara, hamsi gibi...
Vegan çıkmazı
Sabah Gazetesi’nde yazdığım yıllarda Genel Yayın Yönetmeni Erdal Şafak, Ankara’ya her geldiğinde yanıma uğrardı. Her
10 yıl önce Seda ve Hikmet Sezer çiftinin hediye ettiği ‘Sudaki Mucize’ isimli kitabı bir solukta okumuştum. Japon yazar Masaru Emoto’nun akıcı üslubu ve ilginç yaklaşımları kitabı cazip kılıyor. Şimdi daha dikkatlice okuyorum çünkü korona tehlikesi biter bitmez bizi en çok etkileyecek felaket susuzluk ve kuraklık! Ocak ayında hâlâ bahar havası soluyoruz. Su üzerine eğilmemiz gereken bir döneme girdik. Elimizden gelen tek şey de suyu tasarruflu kullanmak.
Hafife almayalım
Temiz su ile yaşamak; huzuru, barışı, rahatı bulmak her medeni insanın hakkı elbette. Ama 100 yıl önce İspanyol gribinden milyonlarca insanın öldüğünü, koronavirüs zamanı daha iyi anlayabildik. Biraz daha gerilere gidersek, milyonlarca insanın susuzluktan hayatını kaybettiği dönemler de var.
Dr. Masaru yıllar süren araştırmaları boyunca binlerce su kristalinin fotoğrafını çekmiş ve su ile kullandığımız kelimeler arasındaki ilişkileri anlatmış. Kaplıcalardaki suyun yaydığı titreşimlerin vücutta hissedilmesine, bunun da metabolizmamızın daha sağlıklı ve güçlü
Geçtiğimiz yıl yazımızın başlığına ‘Hiç hoş gelmedin 2020’ diyebilir miydik? Nereden gelirdi aklımıza dünyanın başına gelecek kötü şeyler...
2021’e umutlu girmemek için hiçbir gerekçemiz yok. Çünkü en önemli konularımızın başında sağlık var. Rahmetli Vehbi Koç’un sağlığı rakamlarla tarif edişi geliyor aklıma... “1 rakamının sağına sıfırları yerleştirince büyük servet oluyor. Biri çekince sıfırlar kalıyor, hiçbir değer etmiyorlar. İşte bir rakamı, sağlıktır” derdi Türkiye ekonomisinin çimentolarından Koç Grubu’nun yaratıcısı Vehbi Koç.
2021’e aşı ile tedavi edici ilaçlarla giriyoruz. Şanslıyız, mutluyuz, umutluyuz. Geçtiğimiz yıl mart ayında koronavirüs teşhisiyle hastaneye yattığımda Sağlık Bakanlığı’nın üçlü protokolü uygulanıyordu. Ama bu ilaçların kesin olarak tedavi ettiği muammaydı. Şimdi öyle değil. Tünelin sonunda ışık göründü. İlaçlar, tedavi ve aşı var. Hâlâ daha Çin aşısını tartışanlara
Yılbaşı oldum olası eğlence gecesidir. Bu eğlence sabaha kadar sürdüğü için kuvvetli bir yemekle mideler dolar. Ama bu yıl farklı bir durumla karşı karşıyayız. Evden çıkmak, eğlence ve misafir yok. Bu sebepten menüleri sınırlamak gerekir. Yılbaşı oldum olası eğlence gecesidir. Bu eğlence sabaha kadar sürdüğü için kuvvetli bir yemekle mideler dolar. Ama bu yıl farklı bir durumla karşı karşıyayız. Evden çıkmak, eğlence ve misafir yok. Bu sebepten menüleri sınırlamak gerekir. Çocukluğumuzda kabara kabara herkesi kovalayan baba hindi, yılbaşı menülerindeki tahtını koruyor. Beslenme uzmanları kolesterol korkusu yayarak onun yağsız etine övgüler düzse de, yetiştirilmesindeki kolaylık ve etinin bolluğu nedeniyle ekonomistler hindi eti yemeye özendirse de, yılbaşı dışında fazla rağbet görmüyor. İleriki yıllarda durum ne olur, yaşayıp göreceğiz... Hayatı boyunca kafesten çıkmayan ve hareket etmeyen fabrika tavuklarını kısa sürede pişirmeye alıştığımızdan, yılbaşına kadar hoplayıp zıplayıp şen şakrak dolaşan hindileri de kolay pişireceğinizi
Pandemi döneminde bazı sektörler dip yaparken, bazılarının da yüzü gülüyor. Ekonomik krizler de böyle değil midir? Bazıları için büyük fırsatlar oluşturuyor. Lokantalar paket servisiyle masraflarının bir kısmını karşılamaya çalışırken, Yemeksepeti durumu fırsata çevirmiş gibi... Restoranların rüyasında göremeyeceği kârları komisyon olarak alıyor. Üretim yok, Yemeksepeti’ne kazanç çok. Komisyon oranlarını düşürdüğünü açıkladı ama bence yeterli değil. Gün, dayanışma günüdür. Restoranlar ayakta kalmazsa, Yemeksepeti de olmaz.
DARDANEL REKLAMLARI
Dardanel’in reklamlarına oldum olası alışamadım. Niyazi Önen’in yarım asra yakın çabalarını ‘Trilye’nin Oltasına Takılanlar’ kitabımda da yazdım. Sektöre çok büyük katkısı var Dardanel’in ancak bu reklam işine bir el atması lazım. Reklamda markanın çok konuşulması her zaman lehine olmaz. Bunun pek çok örneklerini gördük. Pandemi döneminde konserve balık tüketiminin artışına