Sinan Genim

Sinan Genim

sinan@sinangenim.com

Tüm Yazıları

Gelişmiş bir toplum özlemi çeken insanlar öncelikle bu niyet-okuma çabalarından vazgeçmelidirler. Çünkü niyet okuyoruz derken gerçekte kendi beklentilerini açıklamakta ve insanları büyük bir tedirginliğe sevk etmektedirler

Amerikalı gazeteci ve yazar Edward Bellamy’nin (1850-1898) ilginç hikâyelerinden biri, 1889 tarihinde yayınlanan “To Whom This May Come / Hikâyem Size” isimli yazısıdır. 

Kalküta’dan New York’a gitmek için yola çıkan gemi, büyük bir fırtınaya yakalanır ve uzun bir süre dalgalar arasında sürüklendikten sonra bilinmedik bir sahilde kayalara çarparak batar. Gemiden tek kurtulan insan, hikâyemizin kahramanı kendini bir kumsalda bulur. Etrafı kendine yardıma gelen çok sayıda insanla çevrilir. Onlarla bildiği tüm lisanlarla konuşmaya çalışır, ama sonuç nafiledir. Birden aklına bu insanların sağır ve dilsiz olabilecekleri gelir ve az da olsa bildiği sağır ve dilsiz alfabesi işaretleriyle iletişim kurmaya çalışır. Müthiş bir karmaşa ortaya çıkar, onun hareketlerinden etkilenen kalabalık büyük bir gülme krizine tutulur, ortalığı gizleyemedikleri kahkahalar kaplar. Bir süre sonra biraz da telaşlı bir adam ortaya çıkar ve ondan özür dileyerek tercüman olduğunu, ancak uzaktan geldiği için geç kaldığını söyler. 

Haberin Devamı

Niyet-okuyucuları

Zihin-okuyucuları 

Tercümanın anlattığına göre çevredeki kalabalık konuşmayı unutmuş insanlardan oluşmaktadır. Onlar uzun bir zaman önce zihinsel bağlantı yoluyla birbirleriyle irtibat kurmaktadırlar. Tercüman onların kendisini anladıklarını, ama cevaplayamadıklarını söyler. Boğulmaktan kurtulan kişi; “Beni anladıklarını, ama cevaplayamadıklarını siz söylemediniz mi? Ve şu anda söylediklerime gülmüyorlar mı?” diye sorar. Tercüman, “Anladıkları sizsiniz, sözcükleriniz değil… Şu anki konuşmalarımız onlar için bir saçmalık, hayvanların homurtusu kadar anlaşılmaz. Ama ne söylediğimizi biliyorlar çünkü düşüncelerinizi anlıyorlar. Bilmelisiniz ki, bu adalar zihin-okuyucularının adalarıdır” diyerek cevap verir. 

Bu hikâyeyi okurken birden aklıma ülkemiz geldi. Bizim ülkemizde o kadar çok zihin-okuyucu var ki, anlaşılan söylediklerimiz hiçbir anlam ifade etmiyor. Zaman içinde geliştirdikleri yetenek sayesinde konuşmaya gerek duymayan insanların birer “Üst insan” olduğunu düşünmek gerekir. Üst insanlar ise var olduğunu kabul ettiğimiz değerlerden daha yüksek değerlere ulaşmış insanlar olmalıdır. Çünkü onların yaşamında her şey ayan beyan ortadadır. Hiç kimsenin bir diğerinden bir şeyler saklaması mümkün değildir. Ne düşünüyorsak karşımızdaki insan onu bilmektedir. Böylesi bir toplumda haset, kin ve benzeri duygularda tıpkı konuşma kaybı gibi ortadan kalkmış olmalıdır. 

Haberin Devamı

Niyet-okuyucuları

Niyeti gösteriyor 

Her ne kadar konuşma duyumuzu kaybetmesek de niyet okuma duyumuzun fazla gelişmiş olduğunu düşünüyorum. Şimdilik bu gelişim karşımızdaki insanların zihnini okumak seviyesine ulaşmasa da uzun bir süredir kendi zihnimizi okuma becerisine sahibiz. Bu niyetimizi ifade etmek bazı kötü duygularımızın gün yüzüne çıkmasına sebep oluyor. Bazı kişilerin iyi düşüncelerini değil, aslında bizim bazı konulardaki niyetimizi gösterdiğinin ise hiç farkında değiliz. Niyet okuma yoluyla suçladığımız insanları değil, gerçekte kendimizi suçladığımızı anlamıyoruz. 

Haberin Devamı

Yaşamım boyu yaptığım çoğu iş için benzer zihin (niyet)-okuyucuları ile karşılaştım. Daha kısa bir süre önce sosyal medya da prim yapmak için benim iyi niyetle yazdığım bir kitabın giriş yazısına karşı yapılan niyet-okumasıyla karşılaşınca, bu hikâyeyi hatırladım ve bir kez daha okudum. Ne kadar çok insan niyet-okumaya meraklı hâle geldi. Hemen her akşam televizyonlarda çok sayıda niyet-okuyucu ile karşı karşıya kalmaktayız. Yaptıkları niyet-okumalarının gerçekte kendi niyetlerini ifade ettiğinin farkında değiller. Çok sayıda niyet-okuyucu ise sosyal medyada boy göstermekte. Bazı sosyal platform yöneticileri bile bu durumdan şikâyetçi, gerçek olmayan ve niyet okumaya dönük yazıların kendi platformlarında yayınlanmayacağını belirtiyorlar. 

İnsanlığın daha uzun bir süre böylesi bir yetenek geliştiremeyeceğini düşünmekteyim. Sanırım kısa süre içinde yapay zekâ konuşmalarımızı ve davranışlarımızı inceleyerek bir zihin-okuma yapabilir düzeye gelecektir. Bence böylesi bir gelişim insanlığın kurtuluşu olacaktır. İçine düştüğümüz ahlaki çöküntünün bu şekilde onarılacağını, niyet okumanın tarihe karışacağını, niyet okuma çabası içinde olanların öncelikle kendi niyetleri açısından değerlendirileceğini ümit ediyorum. Böylece niyet okuma yoluyla toplumda öncelik kazanan, hayatını bu yolla kazanmayı hüner bilen insanların sayısının azalacağı bir dönem başlayacaktır. 

Niyet-okumaya meraklılar! 

Niyet-okuma meraklılarının ne yazık ki büyük bir kısmı gelecekte toplumu yönetmeye talip insanlar. Niyet okuma gösterilerini gördükçe tüm yaşamım boyunca “Korkmaktan nefret ettiğim” hâlde korkuyorum. Bu niyet okuyucuları gerçekte kendi niyetlerini ifade etmekte o kadar pervasız ve korkusuzlar ki, insanların korku içinde yaşamalarından hiçbir sakınca duymuyorlar. Bir yazımda da belirtiğim gibi “Korku her tür canlıyı paniğe sevk eder, korku tehdidi sağlıklı düşünmeyi önler ve panik duygusu hâkim olur. Ne yapacağımızı şaşırırız.” Dilimizde böylesi durumları açıklayan “Denize düşen yılana sarılır” atasözümüz var. Anlaşılan şikâyet etmekte olduğumuz bazı insanlardan kurtulmak için niyet-okuyucularından medet ummaktayız. Şimdilerde niyet-okumakta hüner sahibi olduğunu düşünen bazı kişilerin, yönetimde görev alınca devletin onlara verdiği güçle bizim de zihnimizi okumaya başlamayacaklarının garantisi ne? İki bin yıl önce Tacitus, “Bizi koruyuculardan kim koruyacak?” derken, ne kadar da haklıymış. 

Gelişmiş bir toplum özlemi çeken insanlar öncelikle bu niyet-okuma çabalarından vazgeçmelidirler. Çünkü niyet okuyoruz derken gerçekte kendi beklentilerini açıklamakta ve insanları büyük bir tedirginliğe sevk etmektedirler. Büromun duvarında yıllardır “Namus ele ayağa benzer, bulunması hüner değil, bulunmaması kusurdur” atasözü asılıdır. Bu yazıyı her okuyuşumda giderek daha çok rahatsız oluyorum. Ne oldu da toplum olarak bugün içinde bulunduğumuz duruma düştük? Bulunması hüner olmayan bir şeyi nerede ise tüm toplum hüner olarak kabul etmekte. Niyet-okuyucuları tıpkı birer ahlak polisi gibi hemen herkesi sorgulamakta ve hüküm vermekte. Çoğu kişinin beklentileri akıllarını çoktan aşmış durumda, niyet-okuma yoluyla geleceği oluşturmak için karmaşa yaratmak hoşlarına gidiyor. Ülkemiz nüfusunun büyük bir kısmı genç ve çocuklardan oluşmakta ve bu davranış türü onları rahatsız edip, geleceklerini bir başka ülkede arama çabasına yönlendiriyor. Sonra da bu gidişten şikâyet ediyoruz. Gerçekten anlaması zor bir zamanda yaşamaktayız. 

Artık ülkemiz için çözümün zihin-okuma olmadığını anlamamamız, geleceğimizi ülke çıkarları önceliğimiz olacak şekilde kurgulamamız ve bu doğrultuda hep birlikte çözüm üretmemiz gerekiyor. 

“Niyet hayır, akıbet hayır / Niyet iyi ise, akıbet de iyi olur”