Eskiden “öğrencilik en keyifli bir dönem. Uzat uzattığın kadar” görüşü hakimdi. Üniversitelerde 4 yıllık bölümü, 4 yılda bitirenlerin oranı yüzde 50’yi bulmaz, bir o kadarı da sürekli bölüm ya da üniversite değiştirirdi…
Öğrenim ücretleri ve yaşam giderleri artık öylesine pahalı hale geldi ki, devlet üniversitelerinde okumak bile lüks oldu. Öğrencilere verilen burslar, barınmaya, yemeğe ve ulaşıma yetmez hale geldi. Ailelerinden gelen cep
harçlıkları ile ay sonunu getirmek için de her türlü fedakârlığa katlanmaları gerekiyor…
Özel okullarda ya da vakıf üniversitelerinde okumak için ise adeta servet gerekiyor. Gelecek öğrenim yılına yönelik ücretleri karşılamak, pek çok aile için altından kalkılamayacak bir yük haline geldi. Peki bu kimin umurunda?
Kapısında öğrenci bekleyen kolejler, sanki bu ülkede yaşamıyorlar gibi, sanki bugüne kadar velilerin desteği ile bu noktaya gelmemişler gibi “giden gider kalanlar bize yeter” dayatması içerisindeler.
Bu ekonomik şartlar ve bu bakış açısı, mecburiyetten kaynaklanan öğrenci kaçışını daha da artırmanın ötesinde bir işe yaramayacaktır. O okul velilerinin pek çoğu gelecek öğretim yılı için arayış içerisindeler. Ruh halleri de şu şekilde:
Arayış içerisindeyiz
“Öncelikle, eğitime katkılarınız ve değerli paylaşımlarınız için teşekkür ederiz. Günümüzde özel okul fiyatlarının ulaştığı yüksek seviyeler, birçok aileyi kaliteli eğitime daha uygun maliyetlerle erişim sağlayabilecek alternatifler aramaya yönlendiriyor.
Bu bağlamda, ailelere öneri ve yönlendirmeleriniz varsa paylaşmanızı rica ederiz.
Yıllardır kolejlerde okuyan çocuklarımız için farklı alternatifler arayışı içerisine girmek durumunda kaldık. Ancak bu konuda güvenilir bilgiye ulaşmakta, doğru okul alternatiflerini bulmakta zorlanıyoruz.
Eğitimde fırsat eşitliği yaratmak adına bu konuda topluma yol göstereceğinize inanıyoruz. Yardımlarınız için şimdiden teşekkür ederiz…”
Öyle velilerimiz var ki tüm gelirlerini eğitime ayırsalar yine de altından kalkamıyor. Hele ki birden fazla çocukları varsa!
”Paraları yoksa özel okullarda ne işleri var, onlar da çocuklarını herkes gibi devlet okullarına göndersin” diyenler eminim ki fazlasıyla çıkacaktır. İşte bu noktada, çocuklarına daha iyi bir gelecek sağlamak için feragat yarışına giren velilerimizi eleştirmek yapılacak en son şey olmalıdır.
Öncelikler, her zaman olduğu gibi bugün de kişiden kişiye farklıdır. Farklı seçenekleri tercih edenlere elbette saygı duyulur ama önceliği çocuklarının eğitimi ve geleceği olanlara “yolunacak kaz” gözüyle bakmak, hiç kimsenin aklının ucundan bile geçmemelidir. Neden mi?
Velilerin en az yarısı zengin değil ve çocuklarını da özel okullara keyiften göndermiyorlar!..
İşte bu noktada devletin ve özel okul sahiplerinin, en azından ekonomik şartlar düzelinceye kadar biraz daha “vicdanlı” olmaları ve empati yapmaları gerekiyor.
Örneğin devlet, okulları bir ticarethane olarak görmekten vazgeçip tüm vergileri asgariye indirebilir, özel okul sahipleri de aşırı harcamalarını ve kârlarını biraz olsun frenleyebilirler. Bu nokta yapacakları ilk iş de kesinlikle öğretmen maaşlarını indirmek olmamalıdır. Onları zaten yeterince mağdur ettiler. İyileştirme yoluna gitmeliler. Yoksa iyi öğretmenlerle değil, o maaşa çalışacak buldukları öğretmenlere yola devam ederler ki, bu da bindikleri dalı kesme anlamına gelir!
Neler yapılabilir?
■ Öğrenim ücretleri ve diğer eğitim harcamaları makul düzeye indirilmelidir.
■ Pahalı okul, iyi okul anlamına gelmemeli, daha mütevazi ücretli butik kolejler yakın takibe alınmalıdır.
■ Yakın çevrenizde yeterli donanıma sahip devlet okulları yoksa aradığınız özellikleri taşıyan okulu bulduğunuzda gerekirse oraya taşının.
■ MEB, tüm ilgisini ve dikkatini okullardaki eğitim kalitesini artırmak için harcamalı ve bu konuda yeni projeler geliştirmelidir.
■ Muhalefet partileri eğitim kalitesinin artması, öğrenim ücretlerinin ve eğitim harcamalarının makul seviyelere çekilmesi için bu konuda farklı argümanlar geliştirerek iktidara baskı yapabilir.
■ Söz konusu kolejlerin mezunlar derneği ekonomik nedenlerle okullarından ayrılmak zorunda kalan öğrenciler için bağış kampanyaları düzenleyebilirler…
Özetin özeti: Kurumsal kimlik, kurumsal aidiyet, kuşaklar arası sarsılmaz bağlar böylesi zor dönemlerde ”can simidi” haline gelir. Bakalım kaç okulumuz bu noktada, hep birlikte göreceğiz!..