İzmir’de bir yıldır devam eden “Art 10 Fikir Atölyeleri ve Teras Söyleşileri”nde ilk dönem farklı dünya medeniyetlerini ele aldığı keyifli ve eğlenceli söyleşileri, atölye mutfağında katılımcılarla birlikte hazırladığı ülke içkileri ve müzikleriyle İzmirlilere “hastasıyız” dedirten Ayhan Sicimoğlu en çok ilgi gören isimlerden.
Benim de birkaç kez katılma şansı bulduğum bu söyleşilerden aldığım keyfi anlatmam imkansız, ancak yaşanması lazım demekle yetiniyorum. Bu çok özel atölye çalışmasının en büyük özelliklerinden biri de “butik” olması; maksimum 25-30 kişilik sınırlı sayıda katılımcıyla yapılması.
Yeni dönem atölyesine yoğun istek üzerine Küba ile başlayan “Sicimoğlu ile Art 10 Seyahat Atölyesi”, 7 Aralık’ta Peru ile devam ediyor. Üstelik bu kez Sevilen İsabey Bağ Evi’nde, “Ödüllü Sevilen Şarapları”nın degüstasyonu da yapılacak. Çok renkli bir kişilik olan Sicimoğlu, Peru’yu anlatırken ülkenin tarihi değerlerine, turistik mekanlarına, müziklerine, yeme-içme kültürüne uzanan keyifli bir yolculuğa çıkacak. Sicimoğlu, ülkenin milli içkisi Pisco Sour’u kendi elleriyle yapıp, katılımcılarına öğretecek. Sonrasında ülkeye özgü tatlar, kanepeler eşliğinde Pisco Sour degüste
25 Kasım “Kadına Yönelik Şiddet’e HAYIR Günü”ydü. Aslında şiddetin her türlüsüne hayır diyoruz; kadına yönelik şiddet, aile içi şiddet, ofis içi şiddet, hepsi birbirinden kötü. Hiç olmasalar keşke ama yaşıyor ve görüyoruz, henüz aşamadık. Kadın hakları savunucularının ısrarlı çabalarıyla, geçtiğimiz 10 yılda kadına yönelik şiddet sadece bir kadın sorunu olmaktan çıktı ve bir insan hakları sorunu, barış ve güvenlik konusu, erkekler ve kadınlar için acil çözülmesi gereken bir mesele haline geldi. Fakat ne değişti, “Kadına Yönelik Şiddet’e HAYIR Günü’nde bile kadınlar şiddete maruz kaldı.
% 70’i en az bir kez görüyor
Araştırmalar, kadınların yüzde 70’inin, yaşamları boyunca en az bir kere erkeklerin fiziksel veya cinsel şiddetine maruz kaldığını gösteriyor. Namus gerekçesiyle işlenen cinayetlere, savaş zamanında toplu tecavüzlerden aile içi şiddete, hala nüfusun yarısının güvenliğinin sağlanamadığı bir dünyada yaşıyoruz.
“Kadın olmak, şiddet görmeyi beraberinde getirir” fikri, bilinçaltımıza işlemiş durumda. Türkiye genelinde hayatı boyunca eşinden en az bir kez fiziksel şiddet görmüş kadınların oranı yüzde 40’ları buluyor. En az bir kez fiziksel şiddete maruz kaldığını
“Edebiyatın tarihi, büyük oranda kadın kanıyla yazılmıştır”
Can Dündar’ın Milliyet’te yayınlanan bir röportajından aldım bu sözü. Sonlara doğru söylemiş olsa da ilk gözüme çarpan cümle bu oldu; “Edebiyatın tarihi, büyük oranda kadın kanıyla yazılmıştır” diyordu. Can Dündar bu sözü, olağan dışı bir aşkın hikayesi olan Türk edebiyatının “Şair-i Âzam”ı Abdülhak Hâmid’in Belçikalı genç eşi Lüsyen’le yaşadığı aşkın hikâyesini anlattığı yeni kitabı “Lüsyen” üzerine yapılan bir söyleşide söylemişti.
Kadın mezarlığıCan Dündar; 18 yaşında Avrupalı bir genç kızın, bizim 60 yaşında Şair-i Âzam’a aşık oluşu, Lüsyen’in tek aşka inanması, Hamid’in ise diğer kadınlarla birlikte Lüsyen’e de âşık oluşundan bahsetmişti. Unutulmaz şiirlerin yazarı Hâmid için “Kadınlar mezarlığı üzerinde şiirler yazarak yürüyen bir adam” diyordu. Abdülhak Hâmid gibi erkeklerin çokluğu, onun için kadının ilham veren bir yaratık olduğunu savunuyordu Dündar. “Zaman zaman kadın tamamen edebiyat için bir araç oldu ve dönüp baktığımızda o kadınları tanımıyoruz ama o şiirleri ezbere biliyoruz” derken de çok haklıydı.
Bilim dergisi New Scientist’in, 50. yıldönümü sayısında önümüzdeki 50 yılda bilim ve teknoloji alanında kaydedilebilecek gelişmeleri yazmasıyla gündem değişti. Bilim adamlarının tahminlerine göre önümüzdeki “50 yılda teknolojimizde ne gibi gelişmelerin olması bekleniyor?” artık bunlar konuşuluyor. Tüm bu yenilikleri heyecanla bekleyip ilgiyle okurken bir yandan da insanın aklına peki “50 yıl sonra neler olmayacak?” sorusu geliyor. Bu sorunun cevabını da İngiliz fütürolog Richard Watson verdi. Hayatımızda 50 yılda yok olacak şeyleri, soyu tükenme tehlikesiyle karşı karşıya olanları yıl bazında sıraladı.
Neler olacak?
- İnsanlar kaybettiği bir organı yeniden kazanabilecek.
- Denizin altına ya da uzaya seyahat normal olacak.
- Işınlanma gerçek olacak.
- Filmlerin hepsi animasyon olacak.
Ulusal ve uluslararası markalarıyla İzmir’in moda, alışveriş ve eğlence merkezi Agora AVM, 21 Ekim akşamı ilk kez düzenlediği “Agora Fashion Fest” etkinliği çerçevesince ünlü modacı Zeynep Tunuslu’yu İzmirlilerile buluşturdu.
TV8’de Alamode’da isimli programında ‘herkes için moda’ diyerek trend analizleri yapan Tunuslu, bu kez sezonun öne çıkan renklerini ve kombinlerini İzmirli modaseverlere anlattı. Zeynep Tunuslu, Agora AVM’deki farklı markalardan seçtiği parçaları değişik şekillerde kombinleyerek gerçekleştirdiği söyleşide, modayı takip etmenin önemli olduğuna ama estetiği ve ekonomiyi birleştirmenin daha da önemli olduğuna değindi.
Sohbet etme fırsatı bulduğum etkinlik öncesinde tahminimden farklı bir Tunuslu imajıyla karşılaştığımı itiraf etmek istiyorum. Kendisiyle inanılmaz barışık, hayatla kavgasını bitirmiş, yaşamın güzel yanlarını keşfetmiş, tadını çıkaran, sıcak, doğal, samimi, sıradan olmayı tercih eden bir Zeynep Tunuslu vardı karşımda. Modadan TV programına, eşi Uzay Heparı’nın kaybının ardından tek başına evlat yetişmesine kadar el attığı her konuda başarılı olmasının bende yarattığı etkiden olsa gerek daha farklı bir Tunuslu bekliyordum.
Söyleşi için seçtiği
Bazen aşk için dengeyi kaybetmek dengeli hayatın gereğidir.
İki yıl önceydi, kişisel gelişim ya da kadın hikayelerini anlatan kitapları sevmemden olsa gerek Elizabeth Gilbert’ın anı kitabı “Ye Dua Et Sev”i çıkar çıkmaz alıp bir solukta okumuştum. O gün hissetmiştim filminin çevrileceğini. Neden mi?
Kitap olacak cümleler...Gezi rehberi, anı kitabı olarak yazılmaya başlanmış, kişisel gelişim kitabı oluvermiş, üstüne bir de aşk hikâyesi eklenmiş kolay okunur içimizden kadınların “kadın hallerini” anlatan bir romanla karşılaşmıştım. Satır aralarında geçen güzel cümleler beni baştan çıkarmıştı, her biri için sayfalarca yazı yazılabilecek cinsten cümlelerdi bunlar. “Bazen aşk için dengeyi kaybetmek dengeli hayatın gereğidir” de buna en güzel örneklerden biri sanırım.
Ben böyle keyifli ve ilginç bir yemek kitabı görmedim. Yakından tanımayı isteyeceğiniz, özel hayatları bizlerde merak uyandıran, sanat, medya ve politika dünyasının en bilindik isimlerinden, toplam 96 ünlünün yemek tariflerinin yer aldığı “Bak Mutfakta Kim Var!” isimli yemek kitabından bahsetmek istiyorum.
Ali Sabancı’dan gece yarısı helvası, Bekir Coşkun’dan kara gün aşı; Beyazıt Öztürk’ten süzme kuzu kol tandır, Doğan Hızlan’dan sıhhi karnıyarık, Ertuğrul Özkök’ten tek kişilik “hakuna matata” salatası, Haşmet Babaoğlu’dan tutku böreği somonlu milföy, Kadir İnanır’dan hamsi kuşları, Lucien Arkas’tan horto köfte, Melisa Sözen’den Philadelphia pastası, Mustafa Denizli’den radika salatası, Mustafa Erdoğan’dan Filistin pilavı, Müjdat Gezen’den Çin tavuğu, Müjde Ar’dan erikli bonfile ve Aysel sütlacı, Nebil Özgentürk’ten patlıcan kebabı, Refik Durbaş’tan şiir ve konçerto soslu terbiyeli kereviz, Saba Tümer’den karidesli makarna, Sezen Aksu ve Nihat Yıldırım’ın annesi Şehriban Yıldırım’dan Rumeli yemeği, Yılmaz Erdoğan’dan patlıcanlı patates yemeği gibi birbirinden ilginç isimlerden birbirinden güzel tarifler bu kitapta toplanmış.
Ajda Pekkan’dan yumurta
Aynur Tartan zor bir iş
Disneyland Macerası “Disney on Ice” ilk kez İzmir’e geliyor. Mickey Mouse, Minnie Mouse ve dostlarının Disneyland’da geçirdikleri renkli bir macerayı konu alan bu çok özel buz gösterisi 2010-11 Avrupa turu kapsamında İstanbul ve Ankara’dan sonra İzmir’e de geliyor.
Kaçırılmaması gereken bir Disneyland deneyimi olan gösteride Disney’in; İnanılmaz Aile, Alice, Karayip Korsanları ve Oyuncak Hikayesi’nde Buzz Işıkyılı gibi Disney karakterlerini de buz sahnesinde izleyebileceksiniz.
Kötü Kraliçe
Gösterinin konusuna gelince; Mickey, Minnie, Donald, Daisy, Goofy ve Pluto artık bir değişikliğin zamanı geldiğine karar verip, Disneyland’da evsahibi olmak yerine bu defa kendileri Disneyland’a gitmek üzere bir plan hazırlıyorlar. Maalesef bu arada “Kötü Kalpli Kraliçe”nin başka planları var ve Minnie’nin parmağını, dönen bir tekerleğe sıkıştırarak sihirli krallığı 100 yıllık bir uykuya sürüklüyor, hem de olanlardan habersiz Donald’la birlikte! Mickey, Pluto ve Goofy seyircilerin yardımıyla neler olduğunu, Minnie ve Donald’ın yardıma ihtiyaçları olduğunu fark ediyorlar. Sonrasında, “İnanılmaz Aile”den destek alıyorlar. Ve böylece bütün kahramanlar cesurca Kötü Kalpli Kraliçe’nin peşine