Sezin Sivri

Sezin Sivri

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Edebiyat tarihinde kadının yeri



“Edebiyatın tarihi, büyük oranda kadın kanıyla yazılmıştır”
Can Dündar’ın Milliyet’te yayınlanan bir röportajından aldım bu sözü. Sonlara doğru söylemiş olsa da ilk gözüme çarpan cümle bu oldu; “Edebiyatın tarihi, büyük oranda kadın kanıyla yazılmıştır” diyordu. Can Dündar bu sözü, olağan dışı bir aşkın hikayesi olan Türk edebiyatının “Şair-i Âzam”ı Abdülhak Hâmid’in Belçikalı genç eşi Lüsyen’le yaşadığı aşkın hikâyesini anlattığı yeni kitabı “Lüsyen” üzerine yapılan bir söyleşide söylemişti.

Kadın mezarlığı
Can Dündar; 18 yaşında Avrupalı bir genç kızın, bizim 60 yaşında Şair-i Âzam’a aşık oluşu, Lüsyen’in tek aşka inanması, Hamid’in ise diğer kadınlarla birlikte Lüsyen’e de âşık oluşundan bahsetmişti. Unutulmaz şiirlerin yazarı Hâmid için “Kadınlar mezarlığı üzerinde şiirler yazarak yürüyen bir adam” diyordu. Abdülhak Hâmid gibi erkeklerin çokluğu, onun için kadının ilham veren bir yaratık olduğunu savunuyordu Dündar. “Zaman zaman kadın tamamen edebiyat için bir araç oldu ve dönüp baktığımızda o kadınları tanımıyoruz ama o şiirleri ezbere biliyoruz” derken de çok haklıydı.

Kitapta ünlü konuklar da var
Can Dündar’ın kendine özgü büyülü anlatımıyla kaleme aldığı “Şair-i Âzam” Abdülhak Hâmid’e şiirleri için ilham veren “Lüsyen”le olan aşkının anlatıldığı kitabın arka planında, Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılışı ve yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin doğuşu da var. Atatürk’ten Victor Hugo’ya, Nâzım Hikmet’ten Karındeşen Jack’e kadar tarihe damgasını vurmuş pek çok isim konuk oluyor Lüsyen’in sayfalarına. Atatürk’ün Lüsyen’le dans etmesi, Tevfik Fikret’in ona edebiyat dersi vermesi gibi olaylarla pek çok ünlü portreler konuk olmuş, bir çağ yangınının tam ortasında yaşanmış aşk hikâyesine.
Tarih tekerrüre devam ediyor
Günümüzde erkek cinsi, Can Dündar’ın da dediği gibi “Tek kadınlı hayata adapte olmayı samimiyetle isteyenlerdenim” demeye başladı sadece. Dönüp dolaşıp aynı hikayeleri yeniden yaşıyoruz, tarih tekerrür etmeye devam ediyor.
Edebiyatın tarihinin de, büyük oranda kadın kanıyla yazılmaya devam ettiği gibi...


AİLELERİN MUTLULUK OLİMPİYATI
Geçen pazar hayatımda ilk kez Aile Olimpiyatları’na gittim. Işıkkent Eğitim Kampusü’nün her yıl düzenlediği etkinlik meğer ne kadar renkliymiş. Her köşede birbirinden ilginç aktiviteler, eğlenceli oyunlar, çekilişler düzenlemişler. Anne-babaları diğer velilerle kaynaştıran, çocuklarıyla eğlenceli zaman geçirmelerini sağlayan Aile Olimpiyatları’ndan en çok keyif alanlar ise ufaklıklardı. Hepsi, onlar için düzenlenen atölye çalışmalarında, oyun alanlarında ve spor turnuvalarında eğlencenin doruğuna çıktılar.
Olimpiyatların büyük bir kısmını organize eden Okul Aile Birliği, bu etkinliği destek veren pek çok firma ile gerçekleştirmiş. Tüm bunları izlerken fark ettim ki çocukları mutlu etmek aslında çok kolay ve veliler ile okul yönetimi bir araya geldiğinde güzel sonuçlar ortaya çıkıyor. Darısı devlet okullarının başına...


Epifani, “Giyotin” ile Swissôtel’de
Swissôtel Grand Efes’te değişmeyen şeylerden biri de içinde sergilenen sanat eserleri. Otel eskiden olduğu gibi ev sahipliği yaptığı yüzlerce sanat eseri ile adeta butik bir müze görünümünde. Bu eşsiz koleksiyonu geçen mayısta “Çağdaş Mekanda Sanat” isimli kitapla sanatseverlerle buluşturdular. Ayrıca sanat eserlerini yakından görmek isteyenler de bir gezi parkuru ile sanat danışmanı eşliğinde Swissôtel Grand Efes’in sahip olduğu sanat koleksiyonunu geziyor. En son geçen ekimde Rabarama diğer adıyla Paola Epifani’nin Giyotin adlı eseri de Swissôtel’in sanat eserleri arasında yerini aldı. 2005’te dünyaca ünlü Carrera mermerinden yapılmış olan 1.82 metre yüksekliğindeki “Giyotin”, 2010 başından bugüne kadar Cannes’daki Croisette Bulvarı’nda sergilenmekteydi.
Artık otelin girişinde Kolombiyalı Sanatçı Botero’nun 2.5 metre boyundaki “Atlı Adam (Man on Horse)” heykelinden sonra yine ünlü bir heykel olan, Rabarama’nın “Giyotin”i de (Ghigliottina) misafirleri karşılıyor.