Merkez Bankası’nın bugünkü toplantısından bir faiz artışı kararı çıkmasını bekleyenler çoğunlukta. Yerli bankacılar arasında yapılan anketlerde de aynı beklenti görülüyor, yabancı banka raporlarında da. Ekonomi yönetimi ve Merkez Bankası’ndan son dönemde gelen açıklamalar bu beklentileri güçlendirdi. Merkez Bankası’nın mayıs ayı fiyat gelişmeleri raporunda kapsamlı bir değerlendirme yer alıyor ama benim cımbızla ayıkladığım 3 vurgu var. Üçü de enflasyonun orta vadeli görünümüne dair bize iyi şeyler anlatmıyor:
Üç unsur
1) Fiyat artışları genele yaygın. 2) Çekirdek enflasyon yükseldi, enflasyondaki ana eğilim yüksek seviyesini koruyor. 3) Tüketici fiyatları üzerinde üretici fiyatları kaynaklı maliyet baskısı arttı. İlk bakışta bu vurguların Merkez Bankası’nın yeni aksiyon almasını zorunlu kıldığı söylenebilir. Ama bir de Merkez Bankası’nın para politikasının yeterince sıkı olduğu ve faiz artışlarının etkisinin görülmesinin biraz zaman alacağını söyleyenler var. Son 16 ayda 8.5 puanlık bir sıkılaştırma yapıldığı için bu görüşü de ciddi şekilde dikkate almak gerekir.
Sıkılaşmanın bir ölçüsü reel faiz oranlarıdır. Yani uygulanan faizin enflasyona göre ne kadar yüksek olduğudur. Reel faiz oranları ilk bakışta yüksek gibi görünüyor ama acaba gerçekten öyle mi? En son açıklanan yüzde 12.15’lik mayıs ayı enflasyonuna göre yüzde 16.50’lik politika faizi 3.9 puanlık bir reel faiz sunuyor. Fakat bu tür bir karşılaştırma doğru olmaz. Çünkü yüzde 16.50’lik faiz oranı bugün yapılan bir borçlanma için 12 ay sonra ödenecek faizi gösteriyor. Yani gelecek bir yıla ait bir rakam. Oysa yüzde 12.15’lik enflasyon ise geçmiş bir yılın fiyat hareketini gösteriyor. Yani geleceğe ait bir rakam.
İkisini kıyaslamak elma ile armudu karşılaştırmak olur. O nedenle, en doğrusu gelecek bir yıldaki enflasyonu tahmin ederek ona göre bir reel faiz hesabı yapmak.
Yapay zekâ mı borsa mı?
Biz aylardır kur-faiz-borsa-büyüme-enflasyon-cari açık tartışmalarına dalmışken dünya başka meseleleri konuşuyor. Jose Manuel Barroso, uluslararası yatırım bankası Goldman Sachs’ın murahhas olmayan başkanı. Avrupa’yı “Yapay zekâda geri kalıyorsunuz” diye uyarmış. Demiş ki, “Çinliler sadece konuşmuyor, yatırım da yapıyor.”
Çin, yapay zekâ yarışında yaptığı yatırımlarla öne çıkıyor; ABD’nin olmasa bile Avrupa’nın önüne geçiyor. Yarış sadece ülkeler arasında değil, kuruluşlar arasında da var. Barroso, bankasının bile yapay zekâya dünya kadar para yatırdığını söyleyip, “Neredeyse buradaki finansçı sayısından daha fazla yazılım mühendisi istihdam ediliyor” demiş. Diğer bir rekabet alanı ise ‘blockchain’de. Finans kuruluşları blockchain geliştirmek için milyonlarca dolar harcıyor. Yatırımlar meyve verdiğinde umdukları şey maliyetleri düşürmek, arka ofis operasyonları gibi süreçleri basitleştirmek; yeni ürünler geliştirmek ve avantaj kazanmak. Ekonomideki kısır gündem bizi gelecekten uzaklaştırmasın.
Enflasyon ne olur?
TCMB’nin anketine göre, 12 ay sonraki enflasyon beklentisi yüzde 10.15’ti. Buna göre 5.8 puanlık bir reel faiz var ama her ay düzenlenen anket son fiyat gelişmelerinden önce yapılmıştı. Haziranda daha yüksek enflasyon beklentisi göreceğiz. Kur ve petrol fiyatlarının etkisi devam edecek. O etkiyle beklentiler bozulacak.
TL’deki devalüasyonun enflasyon üzerindeki etkisinin olup bittiğini varsaymak hata olur. Birikimli etki önümüzdeki aylarda devam edecek. TL’deki yeni değer kaybı enflasyonun tırmanmasına neden olacak. Enflasyonun gelecek aylarda yüzde 14-15’e çıktığını görebiliriz. Ardından yaşanacak gevşemeyle yıl sonunda yüzde 12.5 dolayına gerilemesi mümkün olabilir. Bu da 3.6 puanlık bir reel faiz demektir.
Ancak bunlar kabaca yapılmış bakkal hesaplarıdır. Seçimden sonra uygulanacak maliye ve ücretler politikasını, yıllardır bekleyen yapısal reformlara ilişkin yeni yönetimin atacağı adımları, son dönemde ekonomisini potansiyelin üzerinde büyütmeye çalışan Türkiye’nin yeni dönemde razı olacağı büyüme oranını ve Fed ile Avrupa Merkez Bankası’nın yol haritasını öngörmeden yapılacak her tahmin bankacıların dediği gibi kurşun kalemle yapılmalıdır, çünkü kısa sürede geçersiz olabilir.
Bu belirsizlikler altında Merkez’in yapacağı tek şey elindeki araçları etkin şekilde kullanmaktır. Reel faizi oldukça yüksek tutarak, önden yüklemeli güçlü bir faiz artırımıyla bir etki yaratma yoluna gidebilirdi. Mayıstaki 3 puanlık artış yüksek ama bu tanıma uygun bir adım değil. Olmadığı da ardından yaşan kur ve fiyat gelişmelerinde görüldü. Beklentilerin kötüleştiği, finansal istikrarın bozulduğu, enflasyonun hızla arttığı dönemlerde merkez bankaları faiz artırırken artış oranını olabildiğince yüksek tutarlar ki piyasalarda yeni bir artış beklentisi kalmasın. Çünkü faizin daha da artacağı beklentisi ülkeye girecek olan kısa vadeli yabancı sermayeyi bekleyişe itebilir. Bu da paranın istikrara kavuşması için dört gözle beklenen sermaye girişlerini yavaşlatır. Ortalık düzeldiği dönemlerde faiz indirimleri başladığında ise indirim beklentisini canlı tutmak için oldukça ölçülü ve kademeli gitmek gerekir ki giriş devam etsin.
Kurun etkisi kaç puan?
Uluslararası Finans Enstitüsü (IIF) para politikasını değerlendiren bir çerçeve geliştirmiş. Kur, petrol fiyatı, enflasyon ve büyüme oranları arasındaki ilişkiden hareketle, kurun enflasyon üzerindeki etkisini ölçüyorlar. Buna göre, kurdaki % 10’luk artış enflasyonu 1.8 puan yükseltiyor. Bu etki hemen görülüyor ama 3 çeyrek sonra zirveye çıkıyormuş. Petrol fiyatındaki % 10’luk artış enflasyonda 0.2 puanlık yükselişe neden oluyor, bu etki de üç ay içinde görülüyor. Özetle: - TL’deki değer kaybı ithal malların fiyatları yoluyla enflasyonu yükseltti. - Yüksek petrol fiyatları bu etkiyi daha artırdı. - Bu çerçevede enflasyon gelecek 6 ayda artmaya devam edecek.
Bunlar sürpriz değil. Kurun etkisini ölçerek benzer sonuçlar üreten çok sayıda çalışma var.