Bundan tam bir yıl önce Midyatlı işadamı Mithat Yenigün’ün, Afganistan yolculuğumuz sırasında uçakta söylediği, “Kürt olduğumu söylemem için 20 yıl geçmesi mi gerekiyordu?” sözlerini bu sütunlara taşımıştım.
O günlerde; önce “Kürt”, sonra “Demokratik”, daha sonra da “Milli Birlik ve Kardeşlik” adını alan açılım projesi tartışılıyor; işadamından, sanatçısına toplumun her kesiminden “sözcükler” derliyorduk...
Heybelere doldurulan “barış” dileklerini boşaltmanın zamanı gelmiş meğer...
Yenigün İnşaat Yönetim Kurulu Başkanı Yenigün; Midyat’ta kurulacak “Uluslararası Teoloji Fakültesi” için, 5 milyon dolarlık bağışın altına imzayı atıyor...
Yalnızca İslam dinini öğreten bir “İlahiyat Fakültesi” açmak yerine, yerel kültürün bir parçası olan Hıristiyanlığa ait mezheplerin temel öğretisini de içine alan bir proje...
Yenigün, “Tanrı bilimi” olarak Türkçeye çevireceğimiz, “teoloji” alanını destekleyen; bölge halkının kullandığı Süryanice, Arapça ve Kürtçe dillerinin, folklorun da,bu fakülte içinde akademik derinliğe ulaşacağını vurguluyor.
Arsa tahsis edildi
2007 yılında öğretime başlayan Mardin Artuklu Üniversitesi’nde 2010’a gelindiğinde, “Türkiye’de Yaşayan Diller Enstitüsü” açılmıştı.
Diller ile başlayan kültürlerararası “bilimsel yakınlaştırma” çabaları, dinler ile devam ediyor...
Biraz da gayretkeşlikle...
Artuklu Üniversitesi Senatosu’nun verdiği kararla kurulan “Uluslararası Teoloji Fakültesi”ne, Midyat-Nusaybin Çevre Yolu’nda 290 dönümlük Hazine arazi tahsis edildi.
Yenigün, eğitim yerleşkesinin içinde, meslek yüksek okulu ve fakültenin yanı sıra, spor tesisleri ve lojman gibi sosyal donatılarla 85 bin metrekare inşaat yapacaklarını belirtiyor.
Bagajında nefret taşımış
Dün içimiz yanarak, bakmaya kıyamadığımız iki gencin öldürüldüğü haberini okuduk. 26 yaşındaki Mardinli Ermeni bir ailenin kızı Soney Öymen ile 29 yaşındaki Batmanlı Müslüman bir ailenen oğlu Zekeriya Vural din bağnazlığına kurban gittiler.
Anadolu’dan çıkıp, büyükşehire göçerlerken; bunca nefreti bagajlarında nasıl da taşımışlar?
Tam da bu noktada, bundan 300 yıl kadar önce, Süryanilerin kendilerini eşkıyalardan koruması için, Midyat’a yerleştirdikleri Yenigün ailesinin trajedisini hatırlatmadan geçmeyeceğim.
Midyat’a davet edilen Yenigün ailesinin tüm fertleri, bir gece, aşiretin kurduğu tuzağa düşürülüp; yattıkları odalarda teker teker katlediliyor.
O gece hayatta kalan tek kadın; karnındaki bebeği ile “yeni bir güne” uyanıyor ve aile “Nehroz” soyadını alıyor.
Kayırma tedavisi gerekli
Yenigün, devletin “kayırma tedavisi” adını verdiği bir sürece öncülük etmesi gerektiğini söylüyor.
1985 yılından beri Diyarbakır’da 100 kişinin çalıştığı tuğla fabrikasını, son iki yıl öncesine kadar kâr etmemesine rağmen ayakta tutan işadamı, “Doğulu işadamına bölgeye yatırım için baskı yapılması doğru değil. Yatırım kararları fizibilite raporlarına göre yapılır. Bölgeye duygusal olarak bakıyoruz ve eğitim, sağlık, istihdam desteği vermeye çalışıyoruz” diyor.
Yenigün, geçen yıl da Midyat’ta 260 yıl ailesinin ev olarak kullandığı ve bölgesel mimariye uygun olarak restorasyonu tamamlanan “konağı”, adını ailenin soyadından alan “Kasr-ı Nehroz” olarak turizme açmıştı.
Emine Hanım’a Arapça
“Nereden nereye geldik” diye başlayan cümlelerin altını doldurma zamanı. Önceki gün bunu Başbakan Tayyip Erdoğan yaptı ve Siirtli 15 yaşındaki Şilan’ın yaşadığı tek göz odaya konuk oldu. Başbakan, evin kadınlarına “Kürtçe konuşabilirsiniz, tercüme edebiliriz” dedi ve Diyarbakırlı Tarım Bakanı Mehdi Eker’den destek aldı.
Ya Şilan’ın annesi ne yaptı?..
Evine gelen Başbakan’ın Siirtli eşi Emine Hanım’a, içli köfte tarifini ne Kürtçe, ne de Türkçe yaptı; misafirinin “anadilinden” Arapça yaptı...
Men Dakka Dukka’yı (Vuranı vururlar) bırakalım da; bu duygunun Arapçasını bulalım!