Serpil Yılmaz

Serpil Yılmaz

syilmaz@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Birleşmiş Milletler’in 1999 yılında Davos’ta imzaya açtığı “Global Compact”, yani “Küresel İlkeler Sözleşmesi“, Türkiye’de son üç yılda yükselen bir değer haline aldı.
Bu sahiplenmenin ardındaki nedenleri aramak, bizi kolaylıkla Güney Kore’nin başkenti Seul’de düzenlenen “G-20 Liderler Toplantısı”nda alınan kararlara kadar götürebilir. Sabah yazarı Süleyman Yaşar, zirvenin getirdiği yenilikleri şöyle özetliyor:
“Seul Konsensüsü’ne göre artık ülkelerin altyapıları kendi inisiyatiflerine bırakılmıyor. Elektrikten, suya; limanlardan demiryollarına kadar alt yapı tesislerinde tıkanık varsa, bunun giderilmesi küresel düzeyde ele alınıp çözülmeye çalışılacak.” Sözü edilen bu süreç; ekonomilerin, çevre ve sosyal ihtiyaçlarla “bütünleşik” bir dinamik olarak yeniden yapılandığını gösteriyor.

Kızın saçı dağılmıyor
Küresel İlkeler Sözleşmesi’ni büyük grupların önemli bir bölümü imzaladı. İkinci adım olarak “kurumsal sosyal sorumluluk” raporları geliyor... “Global Reporting Initiative” (GRI) kuruşunun standartlarında hazırlanan “Kurumsal Sosyal Sorumluluk” raporunu, otomotiv sektöründe kamuoyu ile ilk kez paylaşan şirket Doğuş Otomotiv olmuştu. Doğuş Otomotiv Yönetim Kurulu Başkanı Aclan Acar sözleşmelerinin başına, “Çalışanların tatmini ve mutluluğu” ilkesini koyduklarını vurguluyor. Teknoloji, çevre ve sosyal konular gibi başlıklar “çalışanlar” maddesinin ardından geliyor.
Acar, 2008 yılında Alman damper şirketi Meiller ile Sakarya’da kurdukları fabrikadan örnek veriyor: “Meiller ailesi, Almanya’da 5 kuşaktır damper üretiyor. İlk kez Sakarya fabrikasında ‘0’ hata oranı yakalandı.”
Acar, çalışan öncelikli olmayı çeşit çeşit örneklerle anlatıyor. Rüzgarlı bir tepede kurulu kurulan fabrika alanındaki köprü... Köprünün ve merdivenlerinin üzerini; yağmurdan, rüzgardan korunmak için kapamışlar. “Çalışanlarımızın yüzde 50’si kadın. Artık kızların saçları dağılmıyor, etekleri uçuşmuyor” diyor Acar.

Fabrika gibi galeriler
Doğuş, Volkswagen’den Bentley’e; Skoda’dan Porsche’ye kadar satışını üstlendiği marka sayısını 45’e çıkardı. İsviçre’nin Lozan kentinte 23 milyon frank yatırımla Porsche showroom’u açtı.
Grup 2008 yılında otomotiv sektöründe fabrika kurarak, en dikkat çekici kararını aldı... Türkiye otomotiv pazarında Renault, Fiat ve Ford’dan sonra elde ettiği yüzde 12’lik pazar payıyla, 3. sırada yer alan Doğuş Grubu’unun Mieller ile yaptığı yatırım 10 milyon euro’yu aştı.
Doğuş, 2009 yılında da Tire Organize Sanayi Bölgesi’nde Alman treyler firması Krone ile 35 milyon euro yatırımla fabrika kurdu. Aslına bakarsanız, otomotiv sektöründe servis ve yedek parça hizmetlerinin verildiği satış merkezleri, fabrikadan daha pahalı yatırımlar... 2007-2010 yılları arasında İstanbul, Ankara, Bursa’da açılan “oto galerilerinin” toplam maliyeti 150 milyon euro’ya ulaşmış...

Otomobil buluğ çağında
Acar’a Hindistan, Çin gibi büyük nüfus ve satın alma potansiyeli yüksek, ancak çevre ve çalışma koşulları standartları yerlerde sürünen pazarları hatırlattım: “Yüksek üretim standartlarında ürettilen otomobiller, kişi başı geliri 1000 doların altındaki bu ülkelerde yeri otomobillerle rekabet edebilecekler mi?”
Acar, Volkswagen Grubu’nun dünyanın her yerinde aynı üretim standardını uyguladığını hatırlattı ve ekledi: “Çin’de Volkswagen’in 2, Audi’nin 3 fabrikası bulunuyor.” Türkiye’ye de dikkat çeken Acar “Otomobil fabrikalarının yıllık üretim kapasiteleri 1 milyon 200 bin adet.Trafikteki 12 milyon binek otomobilin yüzde 50’sinin yaşı ise 15’in üzerinde. Yenileme pazarının desteklenmesi gerekir. Bundan 15 yıl önceki otomobil teknolojisi ile üretilen bir araç, bugün üretilene göre 15 kat fazla enerji sarf ediyor” sözleriyle, otomotiv sektörünün “iç pazara” olan ilgisini vurguluyor.



Çini sanatı Picasso’sunu kaybetti
Sevgili “Usta” Sıtkı Olçar için en güzel tanımı Alman Der Spiegel yapmıştı: Çini’nin Picasso’su... Dün kaybettik!
Acı haberi vermek, “Sıtkı Usta”yı uluslararası sanat çevreleri ile tanıştıran Banu Zeytinoğlu’na düştü. O’nun deyişiyle “baş baş”