Kadın Adayları Destekleme Derneği (KA-DER) “rüyamda görsem inanmam” dedirten reklam kampanyalarıyla, siyaset arenasındaki boğalara kırmızı şal tutuyor! 2007 genel seçimlerinde, alanlarında ünlü kadınlara bıyık takıp “Meclis’e girmek için erkek olmak şart mı?” kampanyası başlatmıştı.
2009 yerel seçimlerinde, Tayyip Erdoğan’ın, Deniz Baykal ve Devlet Bahçeli’nin omuzlarına ellerini attığı resim, medyada “Üçümüz de aynı fikirdeyiz: Hedefimiz yerel yönetimlerde yüzde 50 kadın aday” sloganı ile kullanılmıştı.
Dün KA-DER’in basın toplantısını izlemek üzere, ellerinde “275 Kadın Milletvekili” dövizleri taşıyan kadınların dinleyici sıralarında oturduğu salona girdiğimde, yeni bir şok ile karşılaştım.
Salonun duvarlarında “beyaz bir rüya” vardı.
Yine ünlü kadınlar; Gülben Ergen, Sertap Erener’den; Ümit Boyner, Vuslat Doğan Sabancı’ya kadar...
Beyazlar içindeler, gülerek bize bakıyorlar.
Sanki rüyanıza giren melekler gibiler; mutlu bir olayı anlatıp gökyüzüne yükselecekler.
KA-Der Başkanı Çiğdem Aydın, 12 Haziran 2011 genel seçimlerinde, nüfusun yarısını oluşturan kadınların “275 kadın milletvekili” hedefini açıklıyor.
Aydın’a, siyası partiler, şirketler AB’nin yüzde 35-40 kadın kotası önermesini uygulamazken, yüzde 50 eşitlik prensibine dayalı “parite” fikrinin ne kadar gerçekçi olduğunu soruyorum.
“Gayet gerçekçiyiz, toplumun yüzde 50’si kadınsa, temsilde de yüzde 50 oranında yer almalıyız” karşılığını veriyor.
Bana göre, geç bile kaldılar: İnsana “Bundan kötüsü ne olabilir?” sorusunu sorduran bir üslupla, Engin Ardıç, Emre Aköz’ün, “muhalif” kadınlara yönelik kaleme aldıkları “haysiyetsiz” yazıları düşününce; bu “eril” iktidarı dürterek yol almanın mümkün olmadığı daha iyi anlaşılıyor.
En iyisi üzerlerine kabus gibi çökeceksin: 275!... 275!.. 275!..
Oya Baydar’ın, T24 haber sitesindeki “İktidar tecavüzcüdür” yazısı, malum “E.E” gibilerin kafa röntgenlerini pek de güzel çekmiş. Tekrar etmeyeyim.
Nüfusun kadar temsil
1935 yılından beri Meclis’te kadın temsiline bakarsak; ilk yıl yüzde 4.6 olan kadın milletvekili oranı, 1943 seçimlerinde 3.7’ye düşüyor; 1950’lerden 1990’lara kadar yüzde 2’lerin altında seyrediyor; 1999 ve 2002 seçimlerinde yeniden yüzde 4’ler düzeyine yükseliyor ve nihayet 2007 yılındaki genel seçimlerde “bizim bıyıklılar” yüzde 9’a ulaşıyor.
Yerel seçimleri konu etmeye değmez. Binde bilmem ne!
KA-DER’in toplantısında, kadın söylemine destek veren “ötekiler”, “berikiler” bir araya gelip cinsiyetlerin nüfusları oranında Meclis’te temsil edilmesini savundular.
Özürlü hakların talep eden terzi Nebahat Alanç, yazarlardan Nihal Bengisu Karaca, Ayşe Kulin ve Ayşe Özgün, işkadını Vuslat Doğan Sabancı kısa birer konuşma yaptılar.
Bütün kadınlar Meclis’e!
Bengisu Karaca’nın konuşması, en azından seçmeninde “ileri demokrasi” beklentisi yaratan AK Parti’nin, kadınlar tarafından algılanışını ortaya koyması açısından ilginçti.
“Hayal kuruyoruz” diye söz başlayan türbanlı yazar Bengisu Karaca, “Sadece sistemin, ‘Evet ideal Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı bu kadındır‘ dediği kadınların değil, hepimizin Meclis’e girebilmesini istiyorum. Siyaseti düşünmüyorum, ama benim gibi giyinen, düşünen birçok kadının siyaset yapmak için çırpındığını, erkek adayların onların sırtına bastığını biliyorum. Bazı vatandaşlarına duvar çeken, bariyer koyan katı laiklik ile katı muhafazakârların mutabakatının kırılması gerekir” diyor.
Bengisu Karaca,“katı muhafazakârlık” kavramını kullanırken, Başbakan Erdoğan’ın “üç çocuk doğurun” önermesini, kadınlara evi işaret ettiğini söylüyor.
Türbanda mutabakat zor
Karaca, AK Parti’yi yerleşmeye çalıştığı “muhafazakâr demokrat” makamından (ne olduğu da anlaşılamayan) indiriveriyor; kendi mahallesinin sesini duyuruyordu:
“Başörtülü kadının temsili ‘Çankaya’da bir tane var’ denilerek, sembollere indirgendi. Siyasetçi eşi olmaya indirgendi...”
Bengisu Karaca, AK Parti’nin 12 Haziran seçimlerinde türbanlı bir aday göstermesinin “Rüya” olduğunu söylerken sanırım haksız da sayılmaz.
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç önceki gün televizyonda yaptığı bir konuşmada, Meclis’e türbanı ile gelen Merve Kavakçı örneğini hatırlatarak “Zamanı değil” yorumunu yaptı, “Kaygılarım, endişelerim var. Siyaseti güçleştirmemek adına biraz daha beklenmesi gerekir diye düşünüyorum” dedi.
Peki ama... Salı günü Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ın cenazesinde sağlanan “28 Şubat’ı gömdük” mutabakatı neyin nesiydi? Partisi “irtica gelecek” iddialarıyla 4 kez kapatılan Erbakan’ın cenazesinde saf tutan komutanlara, parti liderlerine, siyasetçilere, sakalını sıvazlayan mübareklere soralım bakalım; “Gücünüz bir tek kadına mı yetiyor?”