Geçtiğimiz hafta içinde iki konuşma yapan Fed başkanı Yellen son derece net ifadelerle aralık ayında ilk faiz artırımını yapmaya niyetli olduklarını ifade etti. Aslına eylül toplantısı sonrası senenin son çeyreğinde faiz artırımının geleceği açıkça ifade edilmişti. Ama piyasa oyuncuları ikna olmayıp Yellen’in sözlerinin arkasında yatan “gerçek mesajı” çözmeye uğraşınca Fed iletişimin dozunu artırma ihtiyacı duydu. Ekim toplantısına faiz artırımı kararının “bir sonraki toplantı”da tartışılacağı ifadesi eklendi. İşi sağlama almak için Yellen’in geçen haftaki kongre sunumlarında daha da güçlü bir mesaj verildi. Bugün geldiğimiz noktada Fed önümüzdeki hafta yapılacak toplantıda yedi sene sonra yapacağı ilk faiz artırımına piyasaları hazırlamış görünüyor. Bu noktada Fed kararı sonrası volatilite ancak Fed faiz artırımına gitmezse yaşanacak gibi görünüyor.
İkinci örnek
Şimdi bir de kötü iletişim örneğine bakalım. Beklediğinden az harçlık alan bir çocuk sevinmek yerine parayı yere fırlatabilir. Bu durumda anne babaya düşen görev çocuğun beklenti oluşumunu yönlendirmek ve olası hayal kırıklıklarının önüne geçmektir. Geçen hafta Avrupa’da yaşananlar bu örneğe çok yakın.
Kâğıt üstünde ECB’nin aldığı kararlara baktığımızda miktarsal genişleme (QE) politikasının süresinin en az Mart 2017’ye kadar uzatıldığını ve bankaların ECB’de tuttukları mevduatların faizinin 10 baz puan daha geriye çekildiğini görüyoruz. Normal şartlar altında gevşek para politikası kararları piyasa dostu kararlardır. Bu tür kararlar sonrası borsa sevinir, yerli para birimi değer kaybeder. Ancak geçen hafta bunun tam tersi gelişmelere şahit olduk. Avrupa borsaları karar sonrası düşerken, euro değer kazandı. Bu yaşananlar kötü iletişim sonucudur. Az önce verdiğim örnekte çocuğu alacağı harçlığın miktarı konusunda hazırlamayan anne baba gibi ECB de üzerine düşen görev yapmamış ve piyasa beklentilerinin alınacak karar paralelinde yönlendirilmesine imkân tanımamıştır.
İletişim politikasında merkez bankalarının “Ben size öyle dememiştim, siz yanlış anlamışsınız” demek gibi bir lüksü yok. Beklentiler muhtemel para politikası adımından sapmaya başladığında merkez bankalarının düzeltme mesajları ile beklentileri olması istenen noktaya çekmesi gerekiyor. Aksi takdirde piyasalarla yapılan inatlaşmada kaybeden yine merkez bankası oluyor.
Üçüncü örnek
İletişim konusunda diğer kötü örnek 2016 para ve kur politikasını açıklayan Merkez oldu. Merkez’in 2016 yılında Fed faiz artırımlarına cevaben nasıl bir politika izleyeceği hâlâ bulanık. “Gerekli görünen sıkılığın korunacağı” gibi muğlak ifadelerle süslü bir yol haritasında Merkez’in açıklanan hedeften bağımsız olarak kafasında ne kadarlık bir enflasyonu tolere edeceğini bilemediğimiz için ne kadar sıkılığın uygun görüleceğini de kestiremiyoruz.