Para politikası şöyle bir aktarım mekanizmasıyla çalışır: Merkez bankası kısa vadeli politika faizini değiştirir. Enflasyon beklentilerinin sabit kaldığı varsayımı altında, bu değişiklik uzun vadeli faizlerde de aynı yönde bir değişime sebep olur. Uzun vadeli faizlerdeki bu değişim ise yatırım ve harcamaları etkiler.
1995 öncesi tüm dünyada uygulanan “para politikasında gizlilik” dönemde uzun vadeli faizin belirlenmesi için mevcut politika kararının öğrenilmesi gerekiyordu. Bu nedenle sistem yavaş işliyordu. 1995 sonrası “para politikasında şeffaflık” dönemde ise doğru iletişim ve yönlendirmeyle daha merkez bankasının kararı duyurulmadan bile uzun vadeli faizlerin istenen yönde evrilebileceği fark edildi.
Fed ve ECB’nin başını çektiği şeffaflık politikalarında ortak unsur para politikasına dair bilgilendirmelerin hemen hepsinin medya aracılığıyla ve eşitlik ilkesiyle yapılıyor olması. Para politikası kararlarına ilişkin ayrıcalıklı haberler çok büyük miktarlarda para kazandırma potansiyeline sahip olduğu için iletişimin titizlikle yapılması ve bilgi sızdırılmaması çok önemli.
Nisan ayında Richmond Fed başkanı Lacker 2012 yılında bir finansal analiste FOMC içerisinde tartışılan bir bilgiyi sızdırdığı haberi sonrası istifa etti. Benzer şekilde eski Fed başkan yardımcısı Fischer’in Mart ayında ABD’nin saygın araştırma kuruluşu Brookings’de yaptığı bir konuşmanın halka açık olmaması ve dinleyicilerden soru alması ABD basınında ciddi şekilde eleştirildi. Her ne kadar söz konusu kuruluş kar amacı gütmeyen bir organizasyon olsa da bilgi dağıtımının eşitliği ilkesinin bozulduğu dile getirildi.
Bizde ise Merkez’in iş dünyası temsilcileri ve yatırımcılarla basına kapalı toplantılar yaptığı alenen biliniyor.
Merkez ne yapsın!
Bu nedenle, Fed’in duruşuna dair kafamda net bir bilgi varken kendi ülkemde, aynı zaman diliminde, kendi Merkez Bankamın duruşuna dair hep bir şeyleri kaçırdığımı düşünürüm. Ancak bugüne kadar gözlemlediğim “iletişim açığı” genelde teknik konularda olduğu için çok da üzerinde durmadım. Bununla birlikte, son günlerde olayın renginin hızla değiştiğine şahit oluyoruz. TV’de izlediğimiz bazı uzmanlar “Merkez ne yapar?” sorusuna kendilerinden son derece emin bir şekilde “Faiz artıracak” cevabını veriyorlar. Uğur Gürses hafta içindeki yazısında bu güvenin sebebinin Merkez’in medyaya kapalı iletişimi olduğunun altını çiziyor.
Burada çok yanlış bir şeyler var. Eğer Merkez gerçekten gelecek haftaki faiz artışı kararını iletişim amacıyla bazı zümrelerle paylaşmaya başladıysa bu durum iletişim politikası olmaktan çıkar ve Batı’da ağır cezası olan “bilgi sızdırma”ya girer. Acil iletişime ihtiyaç duyulduysa bunu yapmak için vesile yaratılır, başkan Çetinkaya’ya bir konuşma yaptırılır ve konu tüm kesimlerle aynı anda paylaşılabilirdi. Merkez’i kafa karışıklıklarını en yakın zamanda gidermeye ve iletişim politikasını netleştirmeye davet etmek isterim.