Brexit referandumu ben dahil pek çok kişiyi şaşırtarak Britanya’nın AB’den çıkma kararıyla sonuçlandı. Geçtiğimiz hafta içinde piyasalardaki tepkiye baktığımızda ilk günlerde görülen panik dalgasının beklenenden daha kısa ömürlü olabileceğini görüyoruz. Biz iktisatçılar için asıl önemli olan ise işin ekonomik boyutu. Brexit’in önce Britanya, sonra da global olarak büyüme ve enflasyon rakamlarını nasıl etkileyeceği önemli. Yapılan ön çalışmalar Britanya ekonomisinin bu karar sonucu yüzde 1.5 ile 3 arasında daralacağını söylüyor. Bu beklenti, AB’den çıkışın mekaniğinin nasıl olacağının tam olarak bilinmediği belirsizlik ortamıyla birleşince yabancı yatırımların düşmesi ve sterlinin değer kaybetmesini beraberinde getiriyor. Sterlindeki değer kaybı ise enflasyona öncü işaret. İşte İngiltere Merkez Bankası’nı (BOE) böyle bir zorluk bekliyor:
Bir yandan daralması beklenen bir ekonomi, öte yandan yükselmesi beklenen bir enflasyon. Büyümeyi desteklemek için faizi düşürseler, bu sefer sterlindeki değer kaybı daha da büyüyecek ve enflasyonist baskı artacak. Enflasyonu kontrol için faiz artırsalar, bu sefer de resesyon daha da derinleşecek. Bununla birlikte, mevcut enflasyon rakamının şu anda yüzde 0.3 gibi düşük bir seviyede olduğunu düşünürsek, ileriye dönük enflasyon tahmini yükselmeye başlasa da BOE’nin hemen alarma geçmeyeceği ve şu anda 0.5 olan politika faizini sıfır alt sınırına kadar çekebileceğini öngörebiliriz.
Trump...
Britanya halkının AB’den çıkma kararı alması kendi bilecekleri iş ve global anlamda dünyayı sarsacak bir ekonomik etki beklenmiyor. Beni asıl ürküten, ulusların giderek dünya vatandaşlığından uzaklaşarak yabancı düşmanı bir felsefeyi benimsiyor olmaları ve sınırlarını kapamaları. Bunun hem iktisadi olarak hem de insani olarak yanlış buluyorum. İşin iktisadi boyutunu tartışmaya gerek yok. Ünlü İngiliz iktisatçı Ricardo bundan 200 yıl önce serbest ticaretin ve uzmanlaşmanın refahı artıracağını göstermiş. İşin insani boyutu daha vahim. “Biz ve onlar” mantalitesi bu yüzyıla yakışmıyor. Bu mantaliteyi içeride de dışarıda da her görüşümde içim burkuluyor. İş böyleyken, ABD sınırlarını göçmenlere kapatarak daha güçlü bir ekonomi yaratacağını idda eden Trump’ın Brexit sonucunu kendine bir propoganda aracı olarak kullandığına şahit oluyoruz. Trump, ABD halkını da benzer bir karar alarak kendisini başkan olarak seçmeye çağırıyor.
Dileğim, Brexit sonrası Britanya ekonomisinin alacağı darbenin ilk sinyallerinin kasımdaki başkanlık seçimlerinden önce görülmesi. Bu şekilde ABD halkı Trump’ın savunduğu çarpık ekonomik modelin olası sonuçları değerlendirme fırsatı bularak daha bilinçli oy verebilecektir.