Selva Demiralp

Selva Demiralp

sdemiralp@ku.edu.tr

Tüm Yazıları

Geçtiğimiz haftadan beri gündemi meşgul eden önemli konulardan bir tanesi ECB’nin başını çektiği negatif faiz uygulamasının bankacılık sistemi kârlarını olumsuz etkilediği ve bu durumun Avrupa’daki bankaların kırılganlıklarını artırdığı şeklinde. Burada yürütülen mantık şu: ECB’nin bankaların kendisinde tuttuğu mevduatlara uyguladığı negatif faiz banka maliyetlerini artırıyor. Bankaların artan maliyeti müşterilerine yansıtmaları gerekir. Ancak negatif faiz uygulamasında müşteri kaybetmemek için mevduat faizleri negatife çekilemiyor. Bu durumda ister istemez bankanın kâr marjı azalmış oluyor.
Olayın bir de yatırımcıyı doğrudan etkileyen boyutu var ki bu da “coco” (“contingent convertible-bonolar vasıtasıyla sermaye artırımına giden bankaların sıkıştıkları zaman bu bonoları hisse senedine dönüştürebilme imkânının olması. Dolayısıyla, elinde bu bonoları tutan yatırımcılar, bankacılık sisteminde ciddi bir tehlike olması durumunda zararı paylaşmak zorunda kalabilecekler ki bu da piyasalardaki stres ve çalkantıyı açıklıyor.

Haberin Devamı

Banka kârları  ne durumda

Türkiye’de durum
Deflasyon riskiyle karşı karşıya olan Avrupa’ya karşılık enflasyonu bir türlü düşüremeyen Türkiye’de bankaların kâr marjlarının ne durumda olduğu da incelemeye değer. Çünkü kredi faizlerinin yüksek olduğu ve bu durumun yatırımları olumsuz yönde etkilediği sık gündeme gelen bir konu.
Şekilde siyah çizgi ticari kredilere uygulanan faizi (tüzel kişi KMH ve kurumsal krediler hariç), kırmızı çizgi ise toplam mevduatların oldukça büyük bir bölümünü oluşturan üç aya kadar vadeli mevduatlara uygulanan faizi gösteriyor. Bu iki çizgi arasındaki fark kabaca bankanın kâr marjını gösteriyor. Şekilde 2012 sonrası ortalaması yüzde 2 civarında olan kâr marjının oldukça hareketli bir seyir izlediği, 2013 yılının mayıs ayında 25 baz puana kadar düşerken, 2014 mart ayında risk primindeki genel artışa paralel olarak neredeyse dört puana kadar yükseldiği ancak son dönemde bu rakamın yüzde 3’ün biraz altında tekrar inişe geçtiği gözlemleniyor.
Her ne kadar Avrupa bankaları negatif kâr marjı problemiyle karşı karşıya olsalar da daha sağlıklı ekonomilerde yüzde 3’lük bir kâr marjı yüksek bir rakam kabul edilmiyor. Mesela ABD’de 2015 yılı ilk çeyreği için hesaplanan yüzde 3.03’lük kâr marjı on senenin en düşük rakamı olarak değerlendiriliyor. Finansal etkinliğin daha düşük olduğu gelişmekte olan ülkelerde ise bu rakamın tipik olarak daha da yükseldiği gözleniyor. Özellikle de enflasyon ve beraberinde gelen belirsizliklerin arttığı ülkelerde bankaların bu riskleri kâr marjlarına eklemeleri bekleniyor. Bu çerçeveden değerlendirildiğinde Türkiye’deki bankaların kâr marjının azalabilmesi için öncelikle enflasyonun düşmesi gerektiğini, bunun içinse merkez bankası bağımsızlığının ön koşul olduğunu hatırlatmak gerek.