Şebnem Burcuoğlu

Online alışveriş konusuna değinmemin sebebi, geçen gün özel bir hastanenin mailime gönderdiği “Online alışveriş bağımlısı mısınız?” başlıklı anket. Gönderiyi okuduktan sonra kısa bir durup düşündüm, “Acaba öyle miyim?” diye

İlk online shopping faturasının kesilmesinin üzerinden 28 yıl; “Online alışveriş hastalığım yüzünden ailemi iflas ettirdim” başlıklı haberin üzerinden 1 yıl geçti. Dropshipping devi Oberlo’nun verilerine göre, dünya üzerinde 2.14 milyar kişi online alışveriş ediyor; Forbes’a göre, Amerikalıların yüzde 90’ı kontrolsüzce internet alışverişi yapıyor; önümüzdeki yıl ise Amerika’da 300 milyondan fazla insan bu âleme dalacak. Avrupa’nın online alışveriş şampiyonlarını da sayayım: Yüzde 94 ile Norveç, yüzde 92 ile Danimarka, yüzde 89 ile İsveç.

BAĞIMLI MISINIZ?
Rakamların etkileyiciliği bir yana, bu hafta online alışveriş konusuna değinmemin sebebi, geçen gün ülkemizdeki özel bir hastanenin mailime gönderdiği “Online

Kadınların gerçekliğini başarılı bir şekilde film dünyasına taşıyan oyuncu-yazar-yönetmen Greta Gerwig, bugüne kadar kadın dünyasıyla ilgili her adımı takip eden Barbie’nin dünyasını yönetmeye hazırlanıyor

"Kırılgan, güçlü, özgürlüğüne düşkün, sevmeyi ve sevilmeyi hak eden bir kadın.” Kim mi kadın? Biz, hepimiz. Bu gerçekliği sinema diline şiir gibi adapte eden isim ise benim için oyuncu-yazar-yönetmen Greta Gerwig’tir. Önce oyunculuğunu; “Francis Ha”, “Jackie”, “Mistress America” ve “Arthur” filmlerindeki performanslarını hatırlayalım. Sonra da yönetmen koltuğuna oturduğu “Lady Bird” ve “Little Women” filmlerini... Bu hatırlatmaları yaptım, çünkü ortam “Barbie filmi geliyor!” diye çalkalanıyor. Yönetmen koltuğuna oturacak isim ise Gerwig’den başkası değil. Buradan, Barbie’nin beyazperde uyarlamasının hiç de sıradan, reklam kokan bir iş olmayacağı sonucunu çıkarabiliriz. Evet, başrollerde Ryan Gosling ve Margot

Moda, emlak, düğün, aşk… Güneşin gökyüzünde parıldayıp içimizi ısıttığı günler geldi. Bakalım yaz trendlerinde hangi sıcak gelişmeler bizi beklemekte

Düğün

Güneş içimizi ısıtıyor dedim ama bu yazın düğünleri pek aydınlık geçecek gibi görünmüyor, çünkü yeni konsept “karanlık düğünler”. İç karartacak bir şey yok, elbette düğün düğündür, ancak kendimizi gotik siyah look’lara, siyah güllere, vampir vayblara alıştırsak iyi olur. 2017’de Avril Lavigne ve ex eşi Chad Kroeger’in Cannes’daki gotik düğünleri ve gelin hanımın siyah gelinliği çok konuşulmuştu; hah, işte o şimdi trend oldu sevgili okurlarım. Bu trend, Kourtney Kardashian ve Travis Barker’ın Portofino düğünü sayesinde çıktı desek yanlış olmaz. Baştan aşağı Dolce&Gabbana sponsorluğunda düzenlenen seremonide gelin, Meryem Ana temalı, mini siyah bir elbise giyerken, ailenin diğer üyeleri âdeta “Adams Family” gibiydi. Pinterest 2022 düğün trendleri

Shakira-Gerard Piqué, Bella Thorne-Benjamin Mascolo ayrıldı derken bir de baktık Hollywood’da ayrılık rüzgârları şiddetlenmiş. Bir ömür aynı yastığa baş koymak hiç bu dönemki kadar zor olmamıştı

Sorarım size, kolay mıdır uzun ömürlü beraberlik? Ne yazık ki değil! Çünkü iki insanın kendilerine güvenli, dokunulmaz bir alan kurması, o alanda sıkılmaması, çoluk çocuğa rağmen aralarındaki romantizmi canlı tutabilmesi falan zor iştir. Bir kere ilişki denilen şey, doğum günü partileri, yıl dönümleriyle sınanmaz, krizlerle, kayıplarla sınanır. Günün sonunda insanız. Kimsenin mükemmel insan olamayacağı gibi kimse mükemmel eş, sevgili de olamaz.

Örnek çift: Beckham’lar

Mutlu, çocuklu, uzun süreli beraberlik denilince aklımıza hep Victoria-David Beckham çifti gelir. OK, 23 yıllık evlilik, üç de çocuk ama hafızamızı tazeleyelim, “dışı seni içi beni yakar” durumu yaşamadılar mı hiç? Victoria, yakın zamanda verdiği bir röportajda uzun birlikteliklerinin sırrını şöyle

Nicola Peltz ile taze evli Brooklyn Beckham, vücudunun her tarafına yaptırdığı “Nicola” dövmeleri ve sosyal medyadan karısına gönderdiği hayranlık cümleleriyle hanımcılık seviyesini arşa çıkardı

Brooklyn ile Nicola bir şarkı olsa, “Söyle yârim kim daha çok seviyor?” şarkısı olurdu ve bu yarışı Brookyln kazanırdı. Zira eşinin soyadını alması falan bir yana, Instagram’dan takip ettiğimiz kadarıyla içindeki sevgi gün geçtikçe coşuyor. Nicola, sosyal medyasında evliliğini seviyeli bir şekilde yaşayıp yalnızca kendi familyasıyla boy gösterirken, Brooklyn’in paylaşımları sadece biricik karısı ve karısının ailesi üzerine. Genç damat, geçen yıl boynuna bir aşk mektubu dövmesi yaptırdı. Yetmedi, mektubun üzerine Nicola’nın gözlerini çizdirdi. Bu da yetmedi, evlilik yeminini koluna yazdırdı. Evlilik yemini derken, uzun bir yeminden söz ediyorum. Özetle Brooklyn, hanımcılık konusuna seviye atlattı. Bu vesileyle ben de ünlü “hanımcı” beylere kısa bir göz atmak istedim. Kelimeyi tırnak içinde

Cannes Film Festivali, yalnızca kırmızı halıda salınan ünlülerden, aşırı pahalı mücevherlerden veya başarılı filmlerden ibaret değil. Bu festivalin geçmişi bolca skandal da barındırıyor

Fransız Rivierası’nda, parıltılı bir imaj çizen Cannes Film Festivali’nin başladığı güne bakacak olursak, olaylarla, skandallarla nasıl kol kola yol aldığının ayırdına varırız. Sanmayın ki birkaç ünlü yönetmen, yapımcı ve yatırımcı, Cannes’daki lüks bir villada denize karşı kadeh kaldırırken bu festivale start vermiş. Her şey, 1938’de, Venedik Film Festivali’nde başlamış aslında. Eser seçimlerinde Nazi propagandası yapıldığını düşünen Fransız diplomat ve tarihçi Philippe Erlanger, tarafsız ve ücretsiz bir film festivali düzenlemek için kolları sıvamış. Sonuç olarak, 1 Eylül 1939’da, Venedik Film Festivali ile aynı tarihte Cannes Film Festivali’nin yapılmasına karar verilmiş, ancak 3 Eylül’de savaş ilan edilmesiyle akış askıya alınmış. 1946’da ise kırmızı halıyı gerçek anlamda merdivenlere sermiş festival. Zor bir

“Eskiden kolaydı ama son dönemde üzerime yapıştı gitmiyor o 3 kilo!” diyenlere motivasyon yazımdır bu. İş ne yazık ki sadece diyetle bitmiyor sevgili okurlar. Bütünsel olarak iyi hissetmemiz lazım

Telaş etmeyiniz, hepimiz aynı durumdayız. O 3 kilo, ne yapsak ne etsek mümkün değil gitmiyor. Evet, sosyal medyada hayranlıkla izlediğimiz, yaza hazır, ipli bikinilerini almış bir grup insan var ama inanın konu o ipli bikiniyi giyebilmenin fersah fersah ötesine geçti. Üzerimizde bir atalet var ve ondan kurtulmamızın tek yolunun, salt hayal ettiğimiz kiloya ulaşmak olduğuna inanmıyorum. Ruhsal durumumuz stabil olmadan ne o göbek erir ne de yüzümüz güler. İyi içerikli yemek yemek, yediğimiz için stres olmamak, hareket etmek, bize iyi gelen insanlarla çevrelenmek, mutlu hissettiğimiz yerde durmak hep birbirleriyle bağlantılı. “Bütünsel anlamda iyi hissetmek”, aslında hedefimiz tam olarak bu. Diyet ise bu zincirin bir parçası. Bizi kasmadığı sürece tabii...

“Yemek düşmanın değildir”

Sağlıklı beslenme koçu Doris Hofer’in yeni

Vogue ABD’nin efsanevi genel yayın yönetmeni Anna Wintour’un yıllardır tam açmadığı gizem perdesi aralanıyor. Moda yazarı Amy Odell’in “Anna” isimli kitabı raflara düştü

2022 çıkışlı, başrolünde Maria Pedraza’nın olduğu “Las niñas de cristal” (Kristal Kızlar) isimli filmi geçen akşam seyrederken filmdeki Nora karakterine takıldım. İspanya Ulusal Bale Akademisi’nin baş eğitmeni eski balerin Nora, mesleğine hastalık derecesinde âşık, en ufak bir disiplinsizliğe göz yummayan, “Dans, gece kulübünde edilir. Biz burada dans etmiyoruz bir yaşam biçimi şekillendiriyoruz” diyen bir kadındı. “Seni yalnızlığa ve hatta kimi zaman zalimliğe itebilir. Ama bir işi ancak hayatın yaparsan, o işin en iyisi olabilirsin,” diye düşündüm filmi izlerken. Peki, işinin en iyisi oldun, zirveye çıktın diyelim; Güneş’e yaklaştıkça yanmaz mısın? Yanabilirsin. Yanmaya da bilirsin. Bu tamamen senin ne kadar demir leydi olduğunla alakalı bir durum. Filmin ertesi günü önüme düşen “Anna”