Para, şöhret, kariyer, evlilik, güzellik... Bazı insanlar çok şanslı, çünkü bunların hepsine birden aynı anda sahip olabiliyor. Ya da biz öyle sanıyoruz, belki o kız çok da şanslı değildir
Jessica Knoll’un aynı isimli romanından uyarlanan “Luckiest Girl Alive” isimli dijital platform filmi, özenerek izlediğimiz hayatlar uğruna ödenen bedellerle ilgili düşüncelere saldı beni. Başkarakter kariyerinde başarılı, güzel, sağlıklı, üstelik asil ve zengin bir ailenin bir tanecik oğluyla evlenmek üzere. Nişanlısıyla sokakta yürürken kolundaki Cartier saati parlıyor, yanlarından geçen kızlar onların aşklarına ağzının suyu akarak bakıyor. Camiada ünlü diyelim. Her detayın özene bezene çizildiği bir hayat varsa eğer, bu kesin o kadınınki derken... Geçmişte başına gelen cinsel saldırı olayının üzerini pasparlak bir gelecekle örtmeye çalışan bir kadınla tanışıyoruz aslında. Güneşe yaklaştıkça yanmak. Göz önünde idolleşirken kendinden uzaklaşmak diye bir şey var çünkü. “İşte şu,
Dördüncü kez düzenlenen Ayakkabı Tasarım Yarışması’nın jüri üyelerinden tasarımcı ve kreatif direktör Gamze Saraçoğlu ile modanın geleceği üzerine keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.
*Ayağımızı vursa bile asla vazgeçmediğimiz stilettolarımızın yerini spor ayakkabılar aldı zaman içinde. “Şıklık için bazen acı çekmen gerekebilir” sözü çok mu geride kaldı?
Bana kalırsa topuklu ayakkabılar modası geçmeyecek zamansız bir trend ama günümüzde çok yönlü bir trend eğilimi var. Aynı anda çok farklı tarzda trendler bir arada hayatımıza girebiliyor. Pandemi döneminde yaşam stilimizle doğru orantılı olarak daha minimal ve konforlu bir moda gördük ama bu durum pandeminin hayatımızdan uzaklaşmasıyla son birkaç sezondur kalabalık ve egzajere edilmiş bir şekilde tersi yönde evrildi diyebilirim.
*Bluetooth’a bağlanan, ayak ısısını ölçen, yerçekimini sıfırlayan, 3D tasarımlı, sürdürülebilir materyallerden üretilen ayakkabılar hayatımızda artık. 4. kez düzenlenecek
Paris Moda Haftası’nda, Bella Hadid’in üzerine sprey boyayla püskürtülen elbise, hepimizde kısa süreli bir şok yarattı. Peki, daha neler mi göreceğiz? Yazıma buyurunuz.
2030 yılına kadar, 3.3 trilyon doları bulacak bir sektörden, moda dünyasından konuşacağız bugün. Sohbetimiz, “Seneye pembe mi giyilecek?” sorusunu bir hayli aştı. Zira Z kuşağıyla açılan yepyeni dönem, modayı da ciddi halde kapsıyor. Uygulamalarda, stillerde, kumaşlarda ezber bozan yenilikler art arda geliyor, gerçek yaşam ve dijital dünya iç içe geçiyor. İlk sanal influencer ve dijital süperimiz Noonoouri de hayatımıza girdiğine göre, gelecekten konuşabiliriz.
Yapay zekâ başrolde
Kıyafetlerimizin dört mevsime bölünmesinin başlangıcı, İkinci Dünya Savaşı’na dayanıyor. Bu bölünme uzun süre devam ettikten sonra hızlı tüketilen giysiler üreten firmaların devreye girmesiyle başka bir dönem başladı. Ve şimdi, Z kuşağının sorgulayan, kişiye, özelliğe, sürdürülebilirliğe değer veren bakış açısı sonrasında, o devir
“Le Domaine” isimli cilt bakım markasıyla güzellik sektörüne giriş yapan Brad Pitt ve güzelliğe yatırım yapan diğer ünlü erkekleri merkeze aldık bu hafta
"Aşkım senin botoksun gelmiş.”
“Senin yanaklara da hafif dolgu lazım bebiş!”
Pandemiden hemen sonraki açılma döneminde bir araya geldiğim çift, birbirine aynen bunları söylemişti. Ve ardından masada, hepimizin önünde bir estetik kliniğini arayıp beraber randevu almışlardı. Ta eskiden tanıdığım, gece beraber uyuduğu erkek arkadaşının yanından kalkıp gizlice makyajını yaparak uyumaya devam eden bir kız gelmişti o an aklıma. Güzellik, gizli kapaklı işti bir zamanlar. Hayat akarken kucağımıza düşen botoks, dolgu, vitamin iğnesi gibi uygulamaları yaptırırken en yakın kız arkadaşımıza bile söylemiyorduk. Lakin artık, “Sende bir güzellik var, yüzüne ne yaptırdın?”, “Hiçbir şey. Avokado yiyorum!” diyaloğunu geride bıraktık. Hepimiz estetik olasılıklara üç aşağı beş yukarı hâkimiz ve salak değiliz. Yaş/görünüm hesaplaması yapınca kimin, yüzüne ne
Kraliçe Elizabeth’in ölümü, bu yıl gerçekleşen Moda Haftası’nın seyrini ister istemez değiştirdi
Başta Birleşik Krallık olmak üzere, tüm dünyanın etkilendiği bir vefat oldu Kraliçe Elizabeth’inki. Londra Köprüsü Operasyonu devreye girdi ve yas protokolü uygulandı. Tam da bu döneme denk gelen moda haftası da yaşananlara tepkisiz kalmadı elbette. Ünlü modacılar taziye mesajlarını ardı ardına paylaşırken, Londra Moda Haftası özelinde yapılacak olan sosyal medya paylaşımları, after party’ler, sokak çekimleri konusunda ulusun ruh halinin göz önünde bulundurulması rica edildi demek yanlış olur, British Fashion Council (BFC) tarafından “Bu OK, bu NO!” içerikli net bir kılavuz paylaşıldı. Ve hatta Burberry ile Prada’nın ortak tasarımcısı Raf Simons, moda haftası etkinliğinde yer almayacaklarını açıkladı. Markalardan sponsorluklarını çekenler oldu. Önce pandemi, sonra da Brexit sebebiyle bu yılı özellikle bekleyen organizasyon için zamanlama talihsiz oldu diyebiliriz. Sonuçta İngiltere
Julia Roberts, “Cennete Bilet” filminde George Clooney ile boy göstererek kalplerimizi ısıttı. Mutluyuz, onu romantik komedide seyretmeyeli 23 yıl olmuştu
Güzel bir filmi bir kez izlerim, aklıma yazarım ve yeni filmlere doğru ilerlerim. Çok nadirdir sevdiğim bir filmi defalarca kez izlediğim anlar. Gelin görün ki söz konusu Julia Roberts olunca, kendimi resmen tutamıyor ve onunla ilgili önüme düşen veya düşmeyen filmleri defalarca izliyorum. Bir noktada şunu fark etmiştim, evet filmleri güzel ama ben Julia’yı izlemeyi seviyorum. Çünkü benim için ekranın en güzel, aurası ekrandan en taşan oyuncusu odur. George Clooney ile “Cennete Bilet” (Ticket to Paradise) filmi vizyona girdiğinde, “Nothing Hill” ve “En İyi Arkadaşım Evleniyor” filmlerinden bugüne yaptığı ilk romantik komedi olduğunun ayırdına vardım. Romantik komedi bahçesi 23 yıldır sensiz kalmıştı “America’s sweetheart”, iyi ki geldin!
Juju teyze
“En İyi Arkadaşım Evleniyor’ filminin senaryosu bana bu yaşımda gelseydi, muhtemelen sandalyeden
Dışarıdan her birimiz son derece normal görünüyoruz, fakat iç dünyamızda net delirdik. Hal böyle olunca astrolojik danışmanlık gerçek anlamda şaha kalktı!
Dünyaca ünlü astrolog Susan Miller’ın bir numaralı müşterilerinden olan Cameron Diaz, “Meşhur astrolog” tacını başında tutanlardan Penny Thornton’un öngörülerini dikkatle dinleyen Prenses Diana. Tibet astrolojisiyle yatıp kalkan Angelina Jolie. Astroloji daha meydanlara bu denli çıkmamışken “Burcum Aslan, ay burcum Başak, yükselenim Balık” diye ahkâm kesen Madonna. Astroloğunun yorumlarına göre turne düzenleyen Lady Gaga... Nasıl? Bence iç rahatlatıcı. Astrolojiye kafayı takan sadece biz değilmişiz sevgili okurlarım! Hele ki son birkaç yıl, astrolojiyi her zamankinden popüler yaptı. Mümkün mü tersi? Başımızın üzerinde bir belirsizlik bulutu geziniyor. Dışarıdan her birimiz son derece normal görünüyoruz, fakat iç dünyamızda net delirdik. Hal böyle olunca da gelecek günlerle ilgili öngörü sunan astroloji
Şöhret sahibi ebeveynlerin çocukları, anne-babalarının izinden gitmeyi seçtiğinde onları hiç de kolay bir hayat beklemiyor aslında
"Liseden mezun olduktan sonra ekonomik anlamda anneme bağlılığım bitti. Annem, ünlü isimlerin çocuklarına bakıp beni onlar gibi yetiştirmek istemediğine karar vermiş olabilir. Görünüşümden ziyade neyle bilinmek istediğim konusunda ısrarcı davranıyor ve düşünmemi söylüyor. O tam bir kontrol manyağı! Hayatım boyunca beni kontrol etti. Bense henüz kariyerimde kararsızım.” Birkaç yıl evvel edilen bu sözlerin sahibi, Madonna’nın Carlos Leon ile dünyaya getirdikleri kızı Lourdes Leon’a ait. Bugün itibarıyla kariyerini müzik üzerine inşa edeceğini anladık. Zira 2012 yılında annesiyle çalıştığı “Superstar” isimli parçanın ardından, “Lolahol” isimli ilk solo çalışmasını ortamlara saldı geçen hafta. “Nasıl olsa annesi Madonna, Lourdes tutturamayacak da biz mi tutturacağız?” diyerek hızlıca kapatmayalım konuyu. Çok ünlü ebeveynlerin kendi izlerinden