Şimdi gerginliği yatıştırmak zamanı

17 Ekim 2017

Bir süredir Türkiye dost ve müttefikleriyle ciddi krizler yaşıyor.
Malum, ABD ile FETÖ’yü himayeden YPG’ye silah desteğine kadar varan bir dizi uyuşmazlığın üstüne bir de vize skandalının binmesi, Ankara ile Washington arasındaki gerginliği bir kat daha tırmandırdı... Almanya ile keza FETÖ, PKK ve OHAL odaklı ihtilaflar nedeniyle ilişkiler iyice gerildi... AB ile üyelik perspektifi adeta ölü bir noktaya gelmiş durumda... Çoğu Avrupa ülkesinde Türkiye karşıtı bir hava esiyor ve aynı şekilde Türkiye’de de Batı aleyhtarlığı tırmanıyor...
Bu kötü tablo hep böyle mi devam edecek?
Her ne kadar “Bizim onlara ihtiyacımız yoktur” diye popülist bir tavır sergilense de, aslında hiç kimse bu durumun daha fazla uzamasını istemez. Olaylara sağduyuyla bakarsak, ne Türkiye’nin müttefiklerinden vazgeçmesi ne de o ülkelerin Türkiye’yi kaybetmesi lüksü vardır.
Dolayısıyla, ulusal çıkarlar öncelikle kriz ve gerilimlerin yatıştırılmasını ve uyuşmazlıkların diplomasi yoluyla halline çalışılmasını gerektirir.
Böyle bir irade olduğu takdirde, bunun başarıyla “yapılabilir bir şey” olduğuna dair çok örnek vardır. Rusya ile uçak krizinin birdenbire nasıl giderildiği ve Ankara ile Moskova arasındaki

Yazının Devamı

Suriye’de yeni cephe

13 Ekim 2017

Başta medyaya yansıyan şekliyle, Türkiye sanki Suriye’nin kuzeyinde, bu kez İdlib kentini hedef alan bir askeri harekâta girişmekte olduğu havası esiyordu...

Neyse ki çok geçmeden Ankara’da askeri ve siyasi makamların yaptığı açıklamalar, bunun Fırat Kalkanı’nın bir devamı olmadığını ortaya koydu.

Gerçekten Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) İdlib bölgesine Ankara, Moskova ve Tahran arasında Astana’da varılan üçlü anlaşmanın öngördüğü “çatışmasızlık” durumunu kontrol görevini yerine getirmek için yöneliyordu. Yani bu kez belirli bir düşmana karşı (Fırat Kalkanı’nda IŞİD için olduğu gibi) bir harekâta girişmek için değil, İdlib’de Esad rejiminin ordusu ile başta El Nusra olmak üzere çeşitli “cihatçı” gruplar arasında bir “çatışmasızlık” durumunun hâkim olmasına göz kulak olmaktı.

Nitekim Astana anlaşmasına göre bölgede görev yapacak bir nevi “barış gücü” içinde 500 Türk askeri de kentin merkezinde konuşlanacaktır... İşte İdlib’e ilk Türk askeri birliği (keşif amacıyla) bölgeye “intikal” etmiştir...

“Görevimiz tehlike”

Ne var ki Mehmetçik’in bu yeni cephede üstlendiği görev risksiz değil. İdlib, çeşitli cihatçı grupların merkezi haline geldi. Bunların bazısı ateşkesi kabul etmediği gibi,

Yazının Devamı

Toprak bütünlüğünü zorlayan faktörler

10 Ekim 2017

Kuzey Irak’taki ve İspanya’nın Katalonya bölgesindeki bağımsızlık referandumları, bu iki ülkenin toprak bütünlüğünü korumakta nasıl zorlandıklarını gözlerin önüne seriyor.

Bu iki olay, halkların “kendi geleceklerini tayin etme hakkı”nı elde etmek gerekçesiyle girişilen ilk hareketler değil. Son zamanlarda dünyanın birçok yerinde benzer sarsıntıların cereyan ettiği görülmüştür.

Asıl ilginç olan husus, Avrupa’da da eski köklü devletlerin toprak bütünlüğünü korumakta zorlanmalarıdır. Açıkçası, Asya’da ve Afrika’da kolonyal dönemin miras bıraktığı kaypak ve kırılgan siyasi yapıya sahip ülkelerin bölünmesi veya toprak bütünlüğünü sürdürmekte zorlanması doğal karşılanabilir. Ama bu gibi olayların “eski kıtada”, deyim yerindeyse, rüştlerini ispat etmiş ülkelerde görülmesi, toprak bütünlüğünü zorlayan faktörlerin çok yaygın olduğunu ortaya koyuyor.

Neden ayrılıyorlar?

Ulus-devletlerin toprak bütünlüğünü zorlayan hareketlerin başlıca nedenlerini şöyle özetleyebiliriz:

Ekonomik faktör: Bazı bölge halklarının merkezi otoriteden ayrılmak ve bağımsız devlet kurmak istemelerinde çoğu zaman bu bölgelerin ülkenin diğer kesimlerinden daha zengin ve müreffeh olması başlıca rol oynuyor. Katalonya bunun

Yazının Devamı

Ortadoğu’da yeni “ittifak”

6 Ekim 2017

Kuzey Irak’ta yapılan bağımsızlık referandumunun yarattığı sonuçlardan biri, Türkiye, İran ve Irak’ı bir araya getirmesidir.
Buna Ortadoğu’da yeni bir ittifakın oluşması olarak bakanlar var.
Şu anda bu birlikteliği “ittifak” diye nitelendirmek için zaman çok erken. Daha doğrusu, bu yeni bir ortaklık demektir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın önceki günkü Tahran ziyareti, bu ortaklığın oluşmasında önemli bir adım oluşturdu.
Şimdi 3 ülke de Kuzey Irak’taki referandumun bağımsız bir Kürdistan devletinin kurulmasına yol açacağı ve bunun ciddi bir güvenlik sorunu yaratacağı konusunda hemfikir. Bu kaygı, Türkiye ve İran’ı da Barzani yönetimini bağımsızlık sevdasından vazgeçirmek amacı etrafında harekete geçmeye sevk etti.
Çok yakın bir geçmişe kadar Ankara’nın Bağdat’taki İbadi rejimiyle ve ayrıca Tahran ile gergin olan ilişkileri, bu yeni konjonktür karşısında hızla ortaklık noktasına ulaşması oldukça anlamlıdır. Artık taraflar, son 2-3 yılda birbirlerine karşı sarf ettikleri o sert ve ağır sözleri hatırlamak bile istemiyorlar... Bu da böyle bir retoriğin ve üslubun kullanımının hiç doğru olmadığını gösteriyor...
Ortak tavır

Yazının Devamı

Katalonya örneği

3 Ekim 2017

Başkenti Barcelona olan Katalonya, İspanya’nın en gelişmiş ve müreffeh bölgesidir.

Ekonomik bakımdan İspanya’nın milli gelirinin beşte birini sağlayan Katalonya’nın fert başına geliri ülke ortalamasının üstünde 28 bin euro’yu buluyor. Bölge yerli ve yabancı firmaların faaliyette bulunduğu önemli bir sanayi merkezidir. Barcelona yılda 18 milyon yabancı turist çekmekte, ülke ihracatının yüzde 35’ini Katalonya sağlamaktadır...

Siyasi bakımdan, nüfusu 7.5 milyonu bulan (İspanya nüfusunun yüzde 16’sı) Katalonya İspanya Anayasası’nın sağladığı geniş bir özerkliğe sahiptir. Bölgede Katalanca, iki resmi dilden biridir. Katalonya’nın kendi özerk parlamentosu, hükümeti ve polisi vardır.

Bu tabloya bakınca, akla hemen gelen soru şudur: Bütün bu avantajlara sahip olan Katalonya neden İspanya’dan ayrılıp bağımsız olmak istiyor?

Pazar günü Katalonya’da yapılan referandum bu sorunun çok tartışılmasına
yol açtı.

Neden bağımsızlık?

Aslında Katalonya halkının çok eski bir tarihi, ayrı bir etnik kimliği, ayrı bir dili ve kültürü var. Bölge 1700’lerin başlarında İspanya Krallığı’nın hâkimiyeti altına girmiş, ancak halk kendi benliğini günümüze dek koruyabilmiştir. Son yıllarda Katalan milliyetçiliği ve ayr

Yazının Devamı

Barzani nasıl yola getirilir?

29 Eylül 2017

Kuzey Irak’taki bağımsızlık referandumunun hemen ertesi günü, Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin ve Irak merkezi hükümetinin ne yapacağı belli oldu: Barzani yönetimi gerçekleştirdiği halk oylamasında ezici bir çoğunluk (yüzde 92) sağlayarak iddiasını kanıtlamakla yetindi ve bu aşamada bağımsızlık ilan etmek gibi bir niyetinin olmadığını, merkezi hükümetle bölgenin geleceğine ilişkin müzakereler için masaya oturmak istediğini açıkladı. Bağdat ise Kuzey bölgesini tamamen kendi kontrolü altına almak ve Barzani yönetimini saf dışı etmek için siyasi, ekonomik ve askeri birtakım tedbirleri hemen hayata geçirmeye başladı.
Bağdat’ın stratejik amacı, ekonomik abluka ve askeri baskıyla (hatta güç kullanarak) Kuzey Irak’ta hâkimiyetini pekiştirmek, bölgenin Irak’tan kopmasını önlemektir.
Bu strateji kuşkusuz Irak’la Kürtler arasında bir savaş durumu yaratmak tehlikesini yaratıyor. Bunun sorunu çözüp çözmeyeceği ve bölgede kalıcı barış ve istikrar sağlayıp sağlamayacağı sorulmaya değer...
Çatışma tehlikesi
Ankara bilinen endişeleri dolayısıyla daha işin başında bu meselede saf değiştirerek, birkaç ay öncesine kadar düşman saydığı İbadi Hükümeti’nden yana bir tavır almış, yakın işbirliği

Yazının Devamı

Referandumun “ertesi günü”...

26 Eylül 2017

Kuzey Irak’ta yapılan referandumun “ertesi günü”
bölgede yeni bir süreç başlatıyor.
Bu, Barzani yönetiminin hayal ettiği bağımsızlığa yönelik bir fırsattan çok, bölgenin sahip olduğu geniş özerkliğe son
veren bir süreç olacağa benziyor.
Barzani’nin hesabı, bölge ülkelerinin ve dünyanın karşı çıkmasına rağmen gerçekleştirdiği referandumun, bağımsızlık yolunu açacağıdır. Barzani bunun müzakereyle, anlaşarak mümkün
olacağını umuyordu.
Ne var ki bu yanlış hesap Bağdat’tan döndü. Merkezi Irak Hükümeti, Türkiye ve İran gibi komşular ve uluslararası toplum, referanduma ve de bağımsızlığa karşı çıktı. Barzani’nin inadıyla gerçi referandum yapıldı, ama geçenlerde yazdığımız gibi, bir devletin içinde yer alan bir bölgenin bu ülkeden ayrılması ve bağımsızlığına kavuşması için, iki şart var: Biri merkezi hükümetin bu statü değişikliğini kabul etmesi, diğeri de komşu ülkeler başta olmak üzere, uluslararası toplumun bu bağımsızlığı tanıması... Aksi halde referandumun veya tek yanlı bağımsızlık ilanının “kıymeti harbiyesi” yoktur. Belli ki Barzani’nin hesabında bu gerçek iyi değerlendirilmemiş...

Yazının Devamı

Bölgesel politikada yeni ayar

22 Eylül 2017

Henüz birkaç ay öncesine kadar Ankara ile Bağdat arasında büyük bir gerginlik hüküm sürüyordu. Başbakan Haydar İbadi’nin hükümeti, daha önce Başika kampında üslenen Türk askeri birliğinin derhal ülkeyi terk etmesini istiyor, aksi halde kuvvete başvuracağı tehdidinde bulunuyordu. Türk hükümeti ise buna karşı çıkıyor, İbadi’ye karşı çok sert bir üslup kullanan Cumhurbaşkanı Erdoğan hiçbir kuvvetin Türk birliğini üslendiği yerden söküp atamayacağını belirtiyordu.
Bu, Ankara ile Bağdat arasında ilk kriz değildi. İbadi’den önce kendisi gibi Şii olan Başbakan El Maliki döneminde de iki komşu ülke arasındaki ilişkiler bir hayli kötüydü.
Buna karşılık Türkiye’nin Kuzey Irak’taki Bölgesel Kürdistan Yönetimi ile ilişkileri çok iyi gidiyordu. Barzani yönetimi en büyük dış desteği Ankara’dan görüyor, Türkiye Erbil’in Bağdat ile bozuştuğu sırada ürettiği petrolü dışarıya satmayı üstleniyor, Türk iş adamları bölgede büyük yatırımlar yapıyor, kısacası “devletler içinde devlet” haline gelen bu özerk bölgenin varlığına güç katıyordu.
Basit ifadesiyle, son yıllarda Türkiye için İbadi düşman, Barzani ise dosttu...
Kim dost, kim düşman?
Şu andaki durum, bunun tam tersi.
Barzani’nin bağımsızlık

Yazının Devamı