Lübnan açmazı

14 Kasım 2017

Herkes “Kimse Lübnan’a müdahale etmesin” diyor, ama aslında yakından uzaktan ilgili kim varsa, bu ülkeye bir şekilde karışıyor.

Lübnan Başbakanı Saad Hariri’nin İran güdümlü Hizbullah’ın kendisine karşı bir komplo hazırladığı gerekçesiyle Suudi Arabistan’a sığınıp oradan istifasını ilan ettiği günden beri ortaya çıkan
tablo bu...

Lübnan birdenbire bölgenin yeni kriz odağı oluverdi.

Oysa Lübnan son zamanlarda nispeten sakin ve istikrarlı bir ülke olarak görünüyordu.

Gerçekte Lübnan, çoğu Arap ülkesinde görülmeyen birtakım meziyetlere sahip. Nüfusu çeşitli etnik, dinsel ve mezhepsel kesimlerden oluştuğu halde, her grubu temsil eden bir siyasi yapısı var. Cumhurbaşkanlığı ve Başbakanlık başta olmak
üzere yönetimle ilgili kurumlara toplumun çeşitli kesimlerine mensup kimseler getiriliyor. Böyle bir dengeye ve uzlaşma anlayışına dayandığı için Lübnan’daki sisteme “konsensüslü demokrasi” deniyor...

Devlet içinde devlet

Yazının Devamı

En iyisi taraf tutmamak...

10 Kasım 2017

Suudi Arabis-tan’daki “Saray Darbesi”nin önümüzdeki dönemde içte ve dışta ne gibi sonuçlara yol açacağına ilişkin sorulara kesin yanıt verebilecek kimse yok herhalde... İçte başlıca soru, Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın hanedan mensupları dahil, geniş tasfiye ve gözaltına alma operasyonundan sonra, duruma tam hâkim olup olamayacağıdır. Veliahdın bu hamlesiyle, ülkede çok hassas yeni bir süreç başlıyor. Soruşturma ve yargı safhasında neler olabileceğini kestirmek çok zor. Saf dışı edilen prensler ve diğer nüfuzlu kişiler -ve onları destekleyen muhafazakâr kesim- nasıl bir tepki gösterecek? Dışta da zihinleri kurcalayan esas soru, S. Arabistan’ın rakibi İran ile çekişmesinin tırmanması tehlikesiyle ilgili. Riyad ile Tahran arasındaki “vekâlet savaşı”nın yeni alanlara yayılabileceğine dair işaretler var. Yemen’den sonra şimdi sıra Lübnan’a mı geliyor? Daha da kötüsü, Riyad ile Tahran arasındaki “Soğuk Savaş”ın bu kez bir “Sıcak Savaş”a dönüşmesi olası mı? Kuşkusuz bu iki taraf için de bir çılgınlık olur; ama gerilim böyle devam ederse her şey olabilir...

Tercihe gerek yok

Türkiye açısından, zaten Suriye ve Irak’taki olaylarla başı epey dertte iken, bölgede yeni krizlerin ve

Yazının Devamı

S. Arabistan’da değişim

7 Kasım 2017

Suudi Arabistan’da aralarında 11 prensin de bulunduğu 30’u aşkın üst düzey yöneticinin sürpriz bir emirle gözaltına alınması bu ülkede başlayan köklü bir değişimin işaretini veriyor.

Bu karar, Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın başkanlığındaki Yolsuzlukla Mücadele Komitesi tarafından verildi. Gerekçe, bu önemli kişilerin ciddi yolsuzluklara bulaşmış olmasıdır. Bunda şaşırtıcı olan husus, Suudi Arabistan gibi bir ülkede dokunulmazlığı olduğu sanılan bu kadar nüfuzlu insanların böyle bir suçlamayla yakalanıp soruşturmaya
hedef olmalarıdır.

Halen hasta olan 81 yaşındaki Kral Selman bin Aziz’in oğlu Veliaht Prens Muhammed’in bu cesur hareketinde, ülkede yaygın olan yolsuzluklar konusundaki hassasiyetinin geniş payı var elbet. Ancak bunun yanı sıra başka önemli nedenlerin de bu kararda rol oynadığı görmezden gelinemez.

32 yaşındaki Veliaht, bu mevkiye getirildiği bu yılın başlarından beri ülkenin siyasal, sosyal ve ekonomik yaşamında bazı esaslı değişiklikler yapmaya kararlı olduğunu göstermiştir. Bu tutumu kendisini yönetimdeki muhafazakâr kadrolarla karşı karşıya getirmiştir.

Saray darbesi

Genç Veliaht son aldığı kararla üst düzeydeki muhaliflerine veya rakiplerine karşı kendi

Yazının Devamı

Terör sınır tanımıyor

3 Kasım 2017

New York’ta 8 kişinin ölümüne,
11 kişinin de yaralanmasına yol açan terör saldırısı, “sınır tanımayan terörizm”in yeni tür eylemlerden birini daha oluşturuyor.
Bu aynı zamanda Irak ve Suriye’de savaş alanında ağır yenilgiye uğrayan DAEŞ’in (ya da IŞİD’in) varlığını sürdürdüğü ve değişik şekillerle rövanşını almayı amaçladığını da ortaya koyuyor.
New York’ta IŞİD ile bağlantılı olduğu anlaşılan Özbek kökenli genç göçmenin giriştiği katliamın, terör örgütünün askeri alanda son yediği darbelerin hemen ardından gelmesi bir rastlantı olmasa gerek.
Gerçekten DAEŞ, Irak’ta Musul, Suriye’de de Rakka başta olmak üzere işgal ettiği toprakların çoğunu kaybetmiş durumda. Kendisine sözde “İslam Devleti” (İD) adını veren ve Rakka’yı da hilafetin başkenti ilan eden DAEŞ, terk etmek zorunda kaldığı yerlerin petrol gibi mali kaynaklarından da şimdi yoksun kalıyor...
Ne var ki bu yenilgi ve kayıplar IŞİD’in “sınır tanımayan terör” faaliyetinden vazgeçeceği anlamına gelmez. Aksine, bazı ülkelerde önümüzdeki günlerde IŞİD ile bağlantılı terör eylemlerinin tırmanması sürpriz olmayacaktır.
Nerelere yayılıyor?

Yazının Devamı

Bağımsızlık derken özerklik elden gidiyor

31 Ekim 2017

Geçen haftaki bir yazımızda, Kuzey Irak’ta ve İspanya’nın Katalonya bölgesinde, bağımsızlık referandumunun yarattığı sonuçlar arasındaki benzerliklere değinmiştik. İki olayda da bazı benzerlikler devam etmekle beraber, son iki üç gün içinde
meydana gelen gelişmeler birtakım önemli farkları da ortaya çıkardı.

Belki de bugün için en önemli benzerlik, iki olayda da krizin daha da büyüme ve iç sürtüşmelere yol açma tehlikesidir.

Kuşkusuz asıl benzerlik daha baştan bağımsızlık referandumunun düzenlenmesiyle yapılan hataydı. Bu karar merkezi hükümetle anlaşmadan ve dış destek sağlanmadan hayata geçirilmek istendi. Sonuç bu şartlarda referandumdan “evet” çıksa dahi, bunun bağımsızlığı garantilemediğini açıkça gösterdi...

Tepkiler aynı

Bağdat’ın ve Madrid’in yasa dışı saydıkları bu referandumlardan sonra, devletten kopmak isteyenlere karşı sert bir şekilde hareket etmelerine şaşmamak gerek. Irak hükümeti, içeride Şii milislerin aktif yardımıyla, dışta da özellikle Türkiye ve İran’ın desteğiyle, Kerkük başta olmak üzere tartışılan bölgeleri Kürt yönetiminin elinden aldığı gibi, Erbil’e karşı ağır yaptırımlar uyguladı.

Aynı şekilde İspanya hükümeti Katalonya’yı kendi direkt yönetimi altına

Yazının Devamı

Çin’de yeni dönem: Nereden nereye...

27 Ekim 2017

Nüfusu 1.4 milyarı bulan, dünyanın en kalabalık ülkesi Çin’de, aynı şekilde 98 milyon kayıtlı üyesiyle dünyanın en geniş partisi olan Çin Komünist Partisi (ÇKP) her beş yılda bir Ulusal Kongre’sini toplar.
Çin’in çeşitli yerlerini temsilen 2300 delegenin katıldığı ve bir haftalık toplantılardan sonra önceki gün sona eren bu seferki Kongre, tarihi bir önem kazandı.
19. Kongre, partinin anayasasına eklediği bir bölümle, Çin’de yeni bir dönemin temelini attı. “Yeni Çağda Çin Özelliklerine Sahip Sosyalizm” başlıklı bu bölüm, ikinci kez 5 yıllık bir dönem için partinin lideri seçilen Devlet Başkanı Şi Cinping’in ideolojik düşüncelerini ve geleceğe yönelik icraat programını “kutsal” ilan ederek ülke için bir yol haritası olarak kabul etti.
ÇKP Anayasası’ndaki bu değişikliğin anlam ve önemi büyüktür. Bir kere Çin’in yeni doktrini çerçevesinde Şi’nin adı, Mao’dan sonra ilk kez böyle bir metinde yer alıyor. Bu da 64 yaşındaki Şi’nin kişiliğinin ve gücünün göstergesi.
“Çin Özelliklerine Sahip Sosyalizm” doktrini çerçevesinde 2020 ve daha sonraki yıllar için öngörülen reformlar 14 maddelik bir liste oluşturuyor. Hedef, Çin’in modernleşmesini, daha gelişmiş bir ekonomiye ve halkın daha

Yazının Devamı

Referandum neye yarıyor?

24 Ekim 2017

Kuzey Irak’ta ve İspanya’nın Katalonya bölgesinde 5 gün arayla düzenlenen bağımsızlık referandumlarından şimdiye kadar ortaya çıkan sonuç, şartlar elvermediği takdirde, bu tür halk oylamalarının amaçladığı bağımsızlığa götürmediği, aksine, mevcut statüyü ve istikrarı bozduğudur.

Birbirinden binlerce kilometre uzaklıktaki bu iki ülkede referandumdan sonra olup bitenler arasındaki benzerlikler ilk bakışta şaşırtıcı görünse de bir rastlantı değil.
Bu iki referandum yapılmadan önce yazdığımız “Bağımsızlığın iki temel şartı” başlıklı yazımızda belirttiğimiz gibi, merkezi hükümetle bir anlaşma ve uluslararası destek olmadıkça, tek taraflı bağımsızlık ilanı (referandumdan “evet” çıksa dahi) amacına ulaşamaz.

Nitekim her iki olayda, bu iki temel şart yerine getirilmediği için, Irak’ta Barzani, İspanya’da da Katalan yönetiminin tek yanlı bağımsızlık kararları hayata geçirilemedi...

Yazının Devamı

Barzani’nin yanlış hesabı Bağdat’tan döndü

20 Ekim 2017

Kuzey Irak Kürt yönetimi lideri Mesud Barzani, bağımsızlık referandumu kararını aldığı günden itibaren hangi hesapları yaptıysa hepsinde fena halde yanıldı.

Barzani Bağdat’ın ve bölgesel ülkeler başta olmak üzere uluslararası camianın tepkisine rağmen “bağımsızlık hakkı”nı tescil edeceğini ve bu sayede Irak hükümetiyle pazarlık masasına “güçlü bir pozisyon”da oturacağını hesaplamıştı.

Kürt lideri bu hesaplarından o kadar emindi ki referanduma aslında kendi bölgesel yönetiminin dışında kalan Kerkük gibi tartışmalı merkezleri de dahil etmekten çekinmemiş, buna karşı çıkan olursa “sonuna kadar savaşmayı” göze aldığını
beyan etmişti...

Irak hükümetinin manevrası, bu hesapları kısa zamanda suya düşürdü. Türkiye ve İran’ı yanına alan Başbakan Haydar İbadi, bir yandan ortaklaşa yaptırımlar uygularken, diğer yandan da Irak ordusunu ve Haşdi Şabi Şii milis güçlerini savaşa hazır duruma getirdi. Bu hafta hareket geçen bu kuvvetler, baş döndürücü bir hızla Kerkük, Sincar, Mahmur gibi “ tartışmalı bölgeleri” peşmergelerden geri
almayı başardı.

Bu bölgelerde peşmergelerin fazla direnmeden çekilmesi, Barzani’nin “sonuna kadar savaşmak” sözüne ters düştü tabii. Barzani bunun kabahatini eski rakibi

Yazının Devamı