Geçmişte insanların bambaşka okuma alışkanlıkları vardı. Örneğin matbaanın icat edilmesine kadar sessiz okumak çok çok nadir görülebilecek bir davranıştı. Aziz Augustinus, Aziz Ambosius’u şu sözlerle tarif ediyordu:
“Okurken, gözleri sayfayı tarar, yüreği anlamı arardı ama sesi çıkmazdı. Dili kıpırdamazdı. Ziyaretine gittiğimizde onu sık sık sessizlik içinde okurken bulurduk çünkü sesli okumazdı.”
4. yüzyılda sessiz okumak o kadar farklıydı ki bunu yapan bir insanı tanımlarken mutlaka bu özelliğine vurgu yapmak gerekirdi.
Örneğin biz Müslümanlar Kur’an-ı Kerim’i hep sesli okuruz. Yalnız okurken bile hafifçe dudaklarımızı oynatarak okuruz. Tıpkı namaz kılarken okunan surelerin ve tesbihatın, yanımızdaki kişi duymayacak ama kendimizin duyacağı kadar sesli okunması gerektiği gibi. Biz, bize miras kalan geleneği devam ettirip hâlâ bu şekilde okumaya devam ediyoruz. Ve bu hep bu şekilde olmaya devam edecek.
Sessiz okuma olgusu matbaanın Gutenberg tarafından icadına kadar yaygınlaşamadı. Matbaanın icadıyla birlikte kitabın artık daha kolay erişilebilir olması neticesinde okumak da bireyselleşti. Önceden hocaların ders olarak yüksek sesle okuması ve öğrencilerin hocayı dinlemesi şeklinde devam eden eylem artık herkesin tek başına evinde yapabileceği bir eylem haline geldi.
İnternetle birlikte birçok alışkanlığımız değişti. Bu alışkanlıkların arasında okumak da yer alıyor. Genel olarak, Türkiye özelinden bahsedecek olursak, insanlar artık daha fazla okuyorlar, daha fazla yazıyorlar. (Okunan ve yazılanların niteliğinden değil niceliğinden bahsediyorum, yanlış anlaşılmasın lütfen.) Ayrıca e-kitap okumak için özellikle geliştirilmiş cihazların, tabletlerin, akıllı telefonların yaygınlaşmasıyla birlikte artık başka bir dünyada yaşıyoruz.
Kitapların kaderi vardır, elektronik de olsa
Ve bu yeni okuma biçiminin bizi nasıl değiştirdiğine dair kesin bir fikrimiz yok. Ama bazı kitap okurları bu durumu şiddetle eleştiriyor, siz de etrafınızda şunlara benzer cümleler duymuşsunuzdur: “Kitap kokusundan asla vazgeçmem!”, “E-kitap okuyucudan kitap mı okunur, kitabı hissetmek lazım!”, “Ben kitap okurken mutlaka altını çizmeliyim, notlar almalıyım!”
Bu cümleleri söyleyenler aslında Osmanlı’ya matbaanın gelmesine karşı çıkanlarla son derece benzer bir yaklaşım sergilediklerinin maalesef farkında değiller. O zaman da insanlar, “Kitap bir sanattır, matbu kitap mı olur!”, “Hat, tezhip, cilt kitapların vazgeçilmezleridir, bunlarsız kitap olmaz” derken hep benzeri yaklaşımı sergiliyorlardı. Ve bu ayak diretmeler yüzünden Osmanlı’ya matbaa geç geldi. Çok değil 100 yıl bile geçmeden torunlarımız e-kitaba karşı çıkanlara, biz bugün Osmanlı’ya matbaanın gelmesine karşı çıkanlara nasıl yaklaşıyorsak benzer bir şekilde yaklaşacaklar.
Yeni mecralarda yaptığımız okumalara dair çalışmalar mutlaka yapılacaktır. Ben en çok bugüne kadar okuma, okuma kültürü, okumanın tarihi ve kitaplara dair birçok çalışma yapan, yakın zamanda Arjantin Miili Kütüphanesi müdürlüğüne başlayan Alberto Manguel’in yazacaklarını merak ediyorum. Eğer siz de okumanın kültürüne ve tarihçesine meraklıysanız başlangıç için şu kitapları tavsiye ederim:
Marshall McLuhan-”Gutenberg Galaksisi”; Alberto Manguel- “Geceleyin Kütüphanede”; Alberto Manguel-”Okuma Günlüğü”; Alberto Manguel- “Okumalar Okuması”, Alberto Manguel-”Okumanın Tarihi”;
Ve son olarak Enis Batur’un yayına hazırladığı “Gütenberg Gökadasına Gezi”. n
Özay Şendir
Öğretmenlik ve sosyal statü
24 Kasım 2024
Didem Özel Tümer
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’dan ABD’ye YPG mesajı: Sineye çekmeyeceğiz
24 Kasım 2024
Abbas Güçlü
Öğretmenler neden mutsuz?
24 Kasım 2024
Zeynep Aktaş
Her şey faizlere kilitlendi
24 Kasım 2024
Ali Eyüboğlu
Aşkın Nur Yengi: ‘‘Rekabet derdimiz yoktu’’
24 Kasım 2024