Her şey bundan tam bir yıl önce, 15 Temmuz 2016 akşam saatlerinde başladı. Asker üniforması içine saklanmış teröristler ülkeyi işgal etmeye kalktıklarında karşılarına hiç ummadıkları, beklemedikleri bir güç çıktı: Türk milleti. Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın çağrısı üzerine meydanlara akın eden bu yüce millet kanlı girişimi durdurmayı başardı. O kanlı girişim ki milletin meclisine, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’ne F16’lardan bombalar atarken, o zamanki adıyla Boğaziçi Köprüsü, bugünün 15 Temmuz Şehitler Köprüsü’nde halkın üzerine hedef gözeterek kurşun sıkıyordu.
Henüz çok erken
Aradan geçen bir yıl içinde maalesef bu hazin ve asla unutulmaması gereken gece layıkıyla anlatılamadı. Ortaya olayın tamamen yabancısı bir kişinin okuduğunda etkileneceği, Türk milletinin kahramanlığını anlatacak eser konulamadı. Bu bahsettiğim üzücü durum hikaye, roman, şiir, çağdaş sanat ve resim de için geçerli. Evet, ortaya konulan bazı eser çabaları var ama dediğim gibi layıkıyla değil. İçinde bulunduğumuz bu durumun bazı nedenleri var.
Bu kadar travmatik ve 250 vatandaşımızın şehit olduğu, bu ülkenin yaşadığı en uzun geceyi anlatabilmek için henüz erken. Bir edebi metnin ortaya çıkması, hele söz konusu olan bir romansa, çok daha uzun vakitler alabiliyor. Mehmet Akif değilseniz şiir konusunda da benzer bir durum söz konusu. Bu kadar önemli bir olayı beyazperdeye aktarmayı planlayan ve/veya düşünen bir yönetmen için de durum pek farklı değil. Onun da daha uzun süre hazırlık yapması gerekir ki ortaya baştan savma bir iş çıkmasın.
O yüzden yaşanan bu gecenin sanata nasıl yansıyacağını görmek için biraz daha beklememiz gerekiyor. Aynı durum yapılan anıtlar için de geçerliydi lakin anıtlar artık yapıldı. Açılışı yapıldıktan ve eserler tamamlandıktan sonra tekrar anıtları değerlendirmek isterim.
Sanata inanmak gerek
Muhafazakar kesim maalesef sanata tam manasıyla inanmıyor. Sanatın gücünün farkında değil. Ortaya eser koyan kişilerin büyük çoğunluğu da “oyunu kurallarına göre oynamadığı” için görünmez kalıyor. Sanatın dünyanın en güçlü silahı olduğunun farkına varmak gerekiyor artık. Picasso’nun “Guernica”sı olmasa Guernica’da yaşanan katliamı kaç kişi bilebilirdi ya da Goya’nın “3 Mayıs 1808” isimli tablosu olmasaydı Fransızların Madrid’i işgali sırasında Napolyon’un askerlerine direnen Madridlileri bu şekilde bilemeyecektik.
Yukarıda ortaya konulan eserlerin edebi değerinin az olduğundan bahsettim ama bu eserlerin olumlu yanlarına değinmezsem eksik kalır. Bu eserler birer tanıklığın ürünü. Bu kişisel şahitlikler eserlere daha sonra başka şekilde, başka bir yazarın ulaşamayacağı, bilemeyeceği müthiş ayrıntılar katacaktır ve bu da paha biçilemez bir durum.
Sonuç olarak ilerleyen yıllarda sanatın her alanında eserler göreceğimize, bu eserlerin yaşanan bu geceyi gelecek nesillere layıkıyla anlatacağına inancım tam. Biraz daha sabretmemiz gerekiyor sadece.
Bu vesileyle şahsen bu vatan için gözlerini hiç kırpmadan o gece meydanlara çıkan, darbeye direnen tüm halkımıza, en çok da şehitlerimize ne kadar teşekkür etsem az. Hepsinin ruhu şad olsun. Allah bu milleti bir daha tankların önüne çıkmak zorunda bırakmasın.
Özay Şendir
Öğretmenlik ve sosyal statü
24 Kasım 2024
Didem Özel Tümer
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’dan ABD’ye YPG mesajı: Sineye çekmeyeceğiz
24 Kasım 2024
Abbas Güçlü
Öğretmenler neden mutsuz?
24 Kasım 2024
Zeynep Aktaş
Her şey faizlere kilitlendi
24 Kasım 2024
Ali Eyüboğlu
Aşkın Nur Yengi: ‘‘Rekabet derdimiz yoktu’’
24 Kasım 2024