Deri-Ben ve Şifalı Cinsellik

22 Haziran 2019

Yazıma Psikanalizin duayenlerinden Tevfika İkiz’in sözüyle giriş yapacağım;

‘BİZE İLERİDE İKİ BİLİM KALACAK, BUNLARDAN BİRİ KESİNLİKLE PSİKOLOJİ OLACAK.’

Şu anda geldiğimiz noktada ise bütün fizyolojik rahatsızlıkların altından bozulmuş bir ruhsal işleyiş çıkmakta. Ruhsallık bozulduğu anda, ya da daha en başından bir şeyler ters gitmiş ve işleyiş düzgün sağlanamamışsa beden er ya da geç hastalanmaya mahkum oluyor. Psikofizyolojik bir gözlükle baktığımızda ise beden hastalık yoluyla bizimle konuşmaya çalışıyor. Eğer ona kulak verir ve takip edersek ruhsal olarak nerede ve nasıl takıldığımızı ve hastalandığımızı bize anlatıyor. Tam bu noktada uzun zamandır dikkatimi çeken bir kuramı ve onun üzerinden ise bedenin nasıl hastalandığını ele almak istiyorum.

Deri-Ben

Kuramın babası Didier Anzieu, annesinin trajik öyküsü nedeniyle psikanalize yönelmiştir. Başlarda Psikolog olarak çalışırken aynı zamanda dermotolojide de staj yapmıştır. Kuramcıların ortaya attığı kuramlar, kuramcıların kendi hayatları ile yakından alakalıdır. Kuramı ortaya atan kişiyi, acısını sanata dönüştüren bir sanatçı gibi düşenebiliriz. En nihayetinde bu alanda çalışan terapist, psikolog,

Yazının Devamı

Kadın ve Kayıp Cinsellik

23 Ocak 2019

Montaige şöyle der; ''Cinsel eylem ne kötülük etti ki kimse utanmadan söz edemiyor ondan, yoksa onun sözünü ağzımıza ne kadar az alırsak düşüncesi kafamızda o kadar büyütmeye hak mı kazanıyoruz? Suskun dokunulmazlığın içine kapatmışız bu eylemi. Adalet dokunmayı, bakmayı suç sayıyor bu suçluya!''

Cinselliği konu aldığım ilk yazımla karşınızdayım. Cinsellik konusunun bu ülkede ne kadar hassas bir konu olduğunu, bu topraklarda yetişmiş bir kadın olarak çok iyi biliyorum. Ve cinselliğin kanayan bir yara olduğunu, bu yaranın tedavi edilmek şöyle dursun üstünün kapatılıp yok sayıldığını da biliyorum. Sonuç olarakta kadınlar bu yaradan nasibini fazlasıyla alıyor. Kadın olamayan kadınlar, bedenini reddeden kadınlar, kadınlığından utanan kadınlar diye liste uzayıp gidiyor. Yakın tarihe kadar cinsel hazzın sadece erkeklerin hakkı olduğu düşünülüyordu. Yani cinsel birleşmede kadın, erkeğe sadece haz vermekle görevliydi. Bu düşüncenin günümüzde çok ta değiştiğini zannetmem. Çünkü cinsellikle ilgi bir yazı okumak istediğimde veya bir araştıma yapmak istediğimde konu hep erkekler üzerinden ele alınıyor. Bir kadının bu konuda konuşması, okuması, yazması hala gereksiz, hatta çirkin

Yazının Devamı

Etkili İletişimin Pusulası: Duygular

14 Ekim 2018

Her insan, içinde varolan duygu sistemiyle dünyaya gelir. İnsan, içinde var olan duygu sistemi gereği, belli duyguları arar, belli duygulardan kaçar. Duygular ''öteki’nin varlığı ile çeşitlenir ve devamlılığını sürdürür. Bir bebek anne karnından çıktığı andan itibaren bir diğerinin varlığı ile yüz yüze gelir. Fiziksel gelişim evrelerinin yanında bir' de ruhsal ve duygusal evrelerin gelişimi vardır ki, bu ancak bir başkasının varlığını tanımak ve kabullenmekle gelişip, değişebilecek bir süreçtir. İnsan ilişkilerinin merkezinde duygular vardır.

Güvenli Bağlanma

Deneyim ancak ''öteki''nin varlığı ile edinilebileceği için, ''ötekinin'' konumu kişinin kendi konumunu bulmasında belirleyici rol oynayacaktır. Bir insan için duygusal ve ruhsal yönden gelişmiş olmak çok önemlidir. Çoğu zaman kurduğumuz ilişkilerde ki problemler altta yatan duygusal gelişmemişlikten kaynaklanmaktadır. Çocuğun gelişim evresinde ebeveyniyle kurduğu bağ bu gelişime katkı sağlar. Anne-babanın tutum ve davranışına göre bebeğin ruhsal ve duygusal evreleri şekillenir ve gelişim gösterir. Ebeveynin tutum ve davranışına göre bebek bir bağlanma tarzı oluşturur. Bu bağlanma biçimlerinden en sağlıklı olanı

Yazının Devamı

Mutlu Ebeveyn, Başarılı Çocuk

13 Temmuz 2018

Her anne-baba çocuğunun başarılı ve mutlu bir hayat sürmesini ister. Anne-babalar bu haklı isteklerinde kendi paylarını çoğu zaman göz ardı edebiliyor maalesef ki. Yapılan araştırmalar bize gösteriyor ki mutlu bir ailede yetişen çocuk, mutlu ve başarılı olabiliyor. Huzurun eksik olduğu, kavga ve gürültünün sık yaşandığı bir evde çocuk hayata daha negatif ve depresif yaklaşma eğiliminde olabiliyor. Böylesine huzursuz bir ortamda büyüyen bir çocuğun yaşamda başarılı olması beklenmemeli. Anne-babanın bu noktada dönüp kendilerini sorgulamaları gerekmektedir. Öncelikli hedef; kendisiyle mutlu, öz-saygısı, öz-sevgisi yüksek, mutlu bir çocuk yetiştirmek olmalıdır. Böyle bir çocuk zaten yaşamda başarılı olmanın yollarını mutlaka bulacaktır. Çocuk bütün bu değerleri ailede öğrenir. Kendini sevmeyi, saygı duymayı, mutlu olmayı anne ve babasından görerek öğrenir. Kendisi ile barışık ve mutlu bireyler ancak mutlu bir çocuk yetiştirebilir. Bu noktada Anne-babanın önce kendilerini ve ilişkilerini sorgulamaları şarttır.

Anne-Baba olmadan önce ‘EŞ’ olmayı öğrenebilmek…
Yapılan en sık hatalardan birisi; çocuk aileye dahil olduktan sonra eşlerin ‘eşlik’ rollerini bir kenara bırakıp,

Yazının Devamı

Başarılı Evliliğin ‘5’ Özelliği

28 Mayıs 2018

Elbette ki her evlilik kendine has koşullarda, kendine has özellikler barındırır. Bu tıpkı parmak izinin biricikliği gibi tek ve özeldir. Bunun yanında başarılı ve mutlu evliliklere baktığımızda, hemen hemen hepsinin ortak paydada buluştuğu bir takım özellikler de çıkıyor karşımıza.

Evlilikte, her iki tarafın da ilişki bağlarını güçlü tutmak adına üzerlerine düşen görevleri yapmaları gerekmektedir. Mutsuzluğun hakim olduğu evliliklere bakıldığında, çiftlerin kendi davranışlarının sorumluluklarını almaktansa, sürekli olarak karşı tarafı suçlama ve eleştiri yoluna gittikleri gözlemlenmektedir. Suçlama ve eleştiri, yetişkin egosuna ait bir davranış değildir. Çocuk egosunda olan bir birey davranışlarının sorumluluğunu üstüne almaktan kaçınır ve suçu hep karşı tarafa atar. Yetişkin ego ise ilişki bazında kendi katkılarını sorgular ve sorumluluk alır. Ortada bir problem varsa suçlamaz ve kaçınmaz, bunun yerine çözüm üretme yoluna gider.

Mutlu bir evlilik için ilk şart; her iki tarafında yetişkin ego düzeyinde olması gerekmektedir. Çocuk ego düzeyinde takılı kalmış, ilkel savunma düzeneklerini kullanan bireyler, evliliklerini kaosa çevirmek için adeta ellerinden geleni yapar. Her

Yazının Devamı

Evliliğin İlk Zamanları: Kritik Zamanlar

7 Mayıs 2018

İçinde yaşadığımız kültürde, çiftler evliliğe karar verdikten sonra bir sürü formalite aşamadan geçerler. Kız isteme, söz, nişan ve nihayet düğün… Bu aşamalar iki tarafı da adım adım evliliğe doğru götürür. Zaman zaman kaoslar meydana gelse de hepsi güzel birer anı olarak kalır hafızalarda. Bu aşamaların bir diğer işlevi de, çiftlerin evlilik yolunda birbirlerini daha iyi tanımalarını sağlamasıdır. Fakat yanıltıcı bir tarafı da vardır. Evlilik ne söz, ne nişan, ne de düğün süreci gibi bir süreç değildir. Bütün bu aşamalar geçtikten sonra mutlu sona, yani düğün gününe erişen çift, mutluluklarının nirvanasında dolaşırken nihayet bütün bir kalabalıktan ayrılarak, kapılarını dış dünyaya kapatırlar. Artık baş başa yeni bir dünyaya merhaba demek zorundadırlar. Bu dünya da bu iki kişiden başkasına yer yoktur. Sorumluluklar vardır, çaba vardır, emek vardır. Yapılan onlarca araştırma da evliliğin ilk yılları ‘kritik yıllar’ olarak geçmektedir. Bunun başlıca sebepleri vardır;

İlki, evlilikle gelen sorumluluklardır. Kişi evlenmeden önce başka bir ailenin parçasıdır. Ve o ailede bir anne ve baba vardır, yani sorumluluğu üstlenen kişiler vardır. Kişi evlenene kadar nasıl bir sorumluluğu

Yazının Devamı

Öfke Yönetimi; Çatışmada Duygusal İstikrar

3 Nisan 2018

En bilge kişi, duygularını aklın emrine nasıl tabi tutacağını bilen kişidir. Her insan öfkelenebilir ama öfke ile kör olan bir aptal onun kölesi olur. Öfke sıcakken ne yaptığını bilmeyen kişinin o andaki tüm davranışları kişinin kendi aleyhinde olur. Öfke ve öfke ile bağlantılı tüm duyguları atalarımızdan mirastır. Başka bir formda saldırganlık, tüm hayvanlarda hatta iyi tür bir hamster da bile doğaldır. Bu, türlerin hayatta kalmasına yardımcı olan, kendilerini ve yavrularını koruyan temel içgüdü düzeyidir.

Ünlü Filozof Gnev Livost’a göre kişi sürekli bir öfke halinde ise altında yatan başlıca sebep; önemli bazı ihtiyaçlarının tatmin edilmemesi ve karşılanmamasıdır. Dal’ın sözlüğünde öfke, kişiye çok miktarda enerji veren yıkıcı bir duygu olarak yorumlanır. Negatif enerji, kelimenin tam anlamıyla uç noktaya saplanmaya başlar. Bilincin daralması, gerçekliğin çarpıtılması, gerçekliğin yeteri kadar algılanamaması söz konusu olur. Modern toplumda gitgide artan ‘öfkeli insan’ modeli, ihtiyaçların hızla arttığı, var olan kayağın yetersiz kaldığı, insanın giderek daha da yalnızlaştığı yenidünyanın ürünüdür. İnsan, bu güvensiz dünyada öfke kalkanını geçirerek kendini güvene alma

Yazının Devamı

Aile Olmak Zor Zanaat...

24 Mart 2018

Nedir, nasıl birşeydir aile? İki insanın hayatını birleştirdikten sonra çocuk sahibi olup, onları rastgele büyüttükleri bir ev mi? Kadının temizlikle, yemekle, çamaşırla uğraştığı, adamın ise akşama kadar çalışıp para getirmesi gerektiği bir sınırlar çerçevesi mi? Hayır kesinlikle değil.

Aile, içinde bulunduğu toplumun en güzel özetidir. Bir toplumu ayakta tutabilmek için ne gerekiyorsa bir aileyi ayakta tutabilmek içinde aynı şeyler gereklidir. Çok yönlü ve yaşayan bir kültürün yapı taşı olmakla birlikte aynı zamanda kendi içerisinde de aynı kültürü yaşatan koruyucu bir unsurdur. Aile yapısı ne kadar çok korunuyorsa toplumda o kadar korunuyor demektir. Çünkü toplumda ki bozulmalar ilk olarak ailede başlar.

Aile olma yolunda..
Aile olma yolunda adım atan iki insan, kendilerine has kişilik ve karakter özellikleri ile bu yola başlayacaklardır. Aslında iki farklı dünyanın birleşip, entegre olup, yeniden bir dünya inşa etmesi gibidir bu süreç. Zor ve bir o kadar sancılıdır. Yapılan araştırmalara göre ise evlilikte ilk beş yıl en kritik yıllardır. Çünkü iki insanın birbirini olduğu gibi kabullenmesi kolay olmayacaktır. Her iki tarafta kendi aileleri içerisinde nasıl bir

Yazının Devamı