BOĞAZ’DA LEZİZ BALIK

9 Nisan 2017

Arnavutköy bir zamanlar İstanbul’un yeme-içme alanında önemli merkezlerinden biriydi. Bölgede daha çok zengin gayrimüslimler oturduğu için 1950’lerde sık sık kahvaltıya ya da yemeğe mekanlara giderlerdi. Nerelere mi? Sorunun cevabını Arnavutköy’de doğmuş büyümüş, hâlâ o havayı soluyan Hale Kıvrıkoğlu’ndan aldım. Kahvaltı Trifo’nun deniz kenarındaki mandırasında yapılırmış. Gün boyu da orada üretilen peynir, tereyağı ve özellikle de yoğurtları almak için çok sayıda insan olurmuş. Mahallenin ikinci önemli mekanı ise sütlü balığıyla nam salmış, Rum müziğiyle yapılan eğlencelere ev sahipliği yapan Rema Taverna idi. Arnavutköy’ün diğer sembolleri olarak; Kuyu Restoran, revani ve paskalya çöreğiyle ünlü Conker Pastanesiyle eski tip makinelerle kendi kahvesini çıkaran Atadur Kurukahvecisi olarak sayılabilir.

Eski İstanbullular sırf Boğaz’ın güzel yalılarını seyretmek için bu bölgeye giderlerdi. Gençler de denize girmek ve arkadaşlarıyla dolaşmak için o yıllarda İstanbul’daki tek toplu taşıma aracı olan tramvaya biner, şimdilerde epeyce değişime uğramış olan Arnavutköy’ün ve

Bebek’in yolunu tutarlardı. Şimdi neden bu bilgileri sizinle paylaştığıma geleyim; zira bugün eski bir Arnavutköy Rum

Yazının Devamı

BEYOĞLU’NUN YÜKSELEN DEĞERİ DEMİRÖREN İSTİKLAL - 2

2 Nisan 2017

Geçtiğimiz haftaki yazımda, bana ayrılan yer çerçevesinde sizlere Beyoğlu’nun yükselen değeri Demirören İstiklal’deki komplekslerden ve yiyecek-içecek ünitelerinden bahsetmiştim. Bugün ise çok enteresan bir yer olduğunu düşündüğüm Pami Sahaf’ı tanıtmaya çalışacağım.

Son birkaç yıldır kitap okuma oranındaki artış göze çarpıyor. Aslından burası mekan olarak önceden bir balık lokantası şeklinde planlanmış. Mermerden tezgahları ve mutfak bölümü de var.

En hoşu ise saray hamamlarında olduğu gibi Afyon mermerinden yapılmış bir locanın olması. Burası şu anda kitap okuma odası durumunda; çayı, kahvesi ve en önemlisi de sohbet etmek isteyen dostlarla... Ayrıca hafta sonları imza günleri, kitap eleştirileri ve müzayedelere de ev sahipliği yapıyor.

Binlerce kitabın arasında dolaşırken, eski filmlerin afişleri de karşınıza çıkıyor. Mesela Kemal Sunal’ın ‘Zübük’ü, Tarık Akan’ın ‘Kan’ı veya Tanju Gürsu, Neriman Köksal ve Türkan Şoray’ın oynadıkları ‘Lekeli Kadın’ın afişlerini görebilirsiniz. Tam karşısında bulunan balık mostra rafının üzerinde ise, 1900’lü yıllardan kalma elektronik aletler sizi karşılıyor. Bunlar arasında 1936’da ‘Yavuz” ismiyle donanmaya katılan ve kısa zamanda tüm yurtta ün

Yazının Devamı

BEYOĞLU’NUN YÜKSELEN DEĞERİ DEMİRÖREN İSTİKLAL

26 Mart 2017

Beyoğlu, bir dönem Osmanlı’nın en nadide gezme ve eğlenme yeriydi. Yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin ticaret merkezi olan semt, şimdilerde birkaç büyük eserin restorasyonuyla hayata tutunmaya çalışıyor. Pera kelimesi maalesef artık sadece markalarda ve levhalarda kullanılır oldu. Çok uzun zamandır Beyoğlu’nda yazacak yer bulamıyordum. Geçtiğimiz günlerde gazetemin turizm otoriteleriyle yaptığı toplantıya davet edildim. Bu vesileyle Demirören İstiklal’in leziz yemekleriyle tanıştım. Ertesi gün ise yayın yönetmenim Filiz Aygündüz’ü aradım ve bu güzel tatları okuyucularımla paylaşmak istediğimi söyledim.

Demirören İstiklal, günde 30 binden fazla ziyaretçiyi ağırlıyor. Burası, 41 mağaza kapasitesiyle 19 bin metrekarelik bir alanda, klasik ve modern çizgilerin buluştuğu bir mimariye sahip. Dördüncü katı değişik lezzetleri bir arada sunuyor. Özel toplantılar ve çalışmalar için de Work Station adlı toplantı bölümü mevcut. Eğer felsefe, edebiyat, bilim ya da sanat alanında arayıp bulamadığınız bir eser varsa onu da Pami Sahaf Pera’da görebilirsiniz...

Öncelikle Bon Pizza’dan bahsetmek istiyorum. Burası, İtalya’dan gelen fırında hem pizza hem de farklı lezzetler sunuyor. Önerebileceklerimden

Yazının Devamı

LONDRA’DA BİR AKŞAM

19 Mart 2017

Uzunca bir süredir Londra’ya gitme imkanı bulamamıştım. Yeğenim Deniz, evlenip bu güzel şehre yerleşti.

Damadımız Burç Kozikoğlu ise hem eğitim gördüğü şehir olduğundan, hem de iş hayatından ötürü yıllardır Londra’da yaşıyor.

Geçtiğimiz günlerde benim de orada işim çıkınca, hep bahsedilen The Shard binasını görmek ve Oblix’de akşam yemeği yemek kaçınılmaz oldu.

Hakikaten Paris için ‘La Defense’ ne ise Londra için de ‘The Shard’ oydu bana göre. Ancak iç tasarımını, 11 bin cam paneliyle 95 katlı ve 310 metre uzunluğundaki binayı görünce biraz da olsa konservatif kimliğimden çıkıp beğenilecek tarafları da varmış diye düşünmeye başladım. Bir de İtalyan mimar Renzo Piano tarafından tasarlanan yüksek tavanlar, geniş salonlar, cam asansörlerin verdiği huzur hissini hesaba katmam gerekti. Şimdi gelelim bu kalabalık şehrin özellikle genç ve beyaz yakalıları tarafından tercih edilen Oblix’e...

Thames Nehri’ni izleyin

Bu mekanda hem yemek yiyip hem de şehri 360 derece bir açıyla seyredebiliyorsunuz. Hatta şöyle ilginç bir alışkanlık da oluşmuş. Bu da misafirlerin yemek aralarında kalkıp, manzarayı izlemeleri ve fotoğraf çekmeleri. En şanslı masalar, tabii ki Thames Nehri tarafında olanlar. Burası

Yazının Devamı

STRAZBURG’A GİTMELİ

12 Mart 2017

Strazburg, UNESCO tarafından dünya mirasları listesine alınmış olup, Avrupa Konseyi ve Avrupa Parlamentosu’na ev sahipliği yapmasından ötürü de önemli Avrupa başkentlerinden biridir. Sınırda olduğundan dolayı da tipik Fransız şehirlerine pek benzemez. Oraya gittiğinizde ilk iş olarak, şehri boydan boya kateden Ren Nehri’ni etrafı camla çevrilmiş teknelerle gezmelisiniz.

Bir de şehre girmek isteyen yabancıları kontrol etmek için 12’nci yüzyılda inşasına başlanan, 140 metre yüksekliğindeki Kuzey Kulesi ve 66 metre yüksekliğindeki Güney Kulesi ile şehrin en önemli yapısı olan Notre Dame Katedrali’ni mutlaka görmek gerek. Hatta merdivenleri tırmanarak manzarayı izlemek de iyi olur. Bunun dışında bir tavsiyem de Strazburg Güzel Sanatlar Müzesi’ni gezmeniz olacaktır.

Fransa’daki öğrencilik yıllarımda Strazburg’a o günkü imkanlarla trenle gitmiştim. Geçtiğimiz günlerde Paris’e gidip, uçaktan bile konforlu hızlı trenle bu muhteşem şehri tekrar görme imkanım doğdu. Öyle bir yer ki her şey tarih kokuyor; suyuyla, tepesiyle, ovasıyla ve doğal güzellikleriyle Tanrı özenerek yaratmış diyor insan. En önemlisi de tarih boyunca çok iyi korunmuş olması, zira gotik mimarinin çok iyi örneklerine

Yazının Devamı

GREY ’DE TADIM GECESİ

5 Mart 2017

Yaklaşık iki yıl önce Nişantaşı’nın bir arka sokağında kapılarını açan Grey, yükselen hizmet anlayışıyla sektöre adım attı. Birçok sunumun gün ve gece boyunca birleştiği yiyecek-içecek kompleksi haline geldi. Barıyla, fine dining salonu ve kafesiyle hep çok renkli bir kurumsal kimlik sergiledi.

Grey’de ülkemizin en seçkin gurmelerinin katılımıyla tadım etkinliği düzenlendi. Burada öne çıkan başlangıç, fesleğen sosu ve yeşillikleriyle burrata oldu. Hemen akabinde gelen tam buğday ekmeği üzerindeki avokadolu füme et, mozzarella ile sunulan bruschetta ve ızgara edilmiş İzmir Mordoğan enginarı ile ricotta peynirli kuşkonmazın takdimi göz doldurdu.

Benim için gecenin muhteşem tatlarından biri Yedikule marulu, roka, zeytin ve deniz mahsülleriyle yapılan salataydı. Bu lezzet için Asım Usta’yı özel tebrik etmek gerek.

Ev yapımı makarnalardan olan Hollanda füme peyniri, adaçayı ve çam fıstığı sosu ve patlıcan dolgulu ravioli, başarılıydı. Kuşkonmaz, enginar, patlıcan, keçi peyniri, mozzarella ve organik domateslerden oluşan potpuri, Fransa’nın mutfağıyla tanınan ve gastronomik açıdan en sevdiğim bölgesi olan Provence’dan masaya gelmiş gibiydi.

Ana yemek olarak ıspanaklı mozzarella, muskatlı

Yazının Devamı

BÜYÜK KULÜP’TE İTALYAN RÜZGARI

26 Şubat 2017

Büyük Kulüp, son zamanlarda hayatımda eskiye göre daha fazla yer almaya başladı. Kulüp dergisinde de zaman zaman yeme-içme konularını üye dostlarımla paylaşıyorum. İlk defa köşemi ilgiyle okunacağına inandığım, üyelerimiz ve dostlarımızla dolu bir salonda yaptığımız gastronomi söyleşisine ayırdım.

Kulübün ikinci başkanı Metin Baylav, genel sekreter İnal Aydınoğlu ve genel müdür Zerrin Aykut da dahil kalabalık bir misafir topluluğu vardı. Çocukluğunda Etiler’deki evlerinde elle çalışan makarna makinesinde babasının İtalya’dan getirdiği unla, annesinin yaptığı hamurdan makarna yapışı gözümün önüne gelen Elif Edes Tapan, günün konuşmacıları arasındaydı. Tapan, Cordon Bleu Paris’i dereceyle bitirdi, kitaplar yazdı, iş yerleri kurdu, büyüttü sonra da devretti. Şimdi ise sıra öğrendiklerini öğretmeye geldi. Toplantımızın ikinci konuşmacısı ise yine çocukluğundan beri tanıdığım, gezgin Hande Oğuz’du. Onun ağzından İtalya’yı dinlemek büyük zevkti.

Elif’in yorumuyla Toscana Bölgesi’nin özünde sade, yerinde ve mevsimindeki malzemelerle yapılan tarifleri dinledik. Kuzey Toscana’ya has Chianina sığırlarından ıspanak ve fasulyeyle servis edilen az pişmiş etler çok popüler. Bölgenin şarküteri

Yazının Devamı

ARNAVUTKÖY’ÜN ROFFA’SI

19 Şubat 2017

Boğaz’da yer alan Arnavutköy, eski yıllarda sadece balık restoranlarını barındıran sakin ve nezih bir yerdi. 1970’lerde açılan Rema Taverna, sütlü balığıyla bir dönem İstanbul sosyetesinin tercihi oldu. Sonra yeri değişti, rakipleri arttı ve eski popülaritesini kaybetti.

Bu arada Kuyu Balık’taki Rum aşçının hazırladığı mezeler de unutulmamalı. Sur Balık ve mütevazı birkaç restoran daha açılınca bölgede özellikle turist sayısı çoğaldı. Zamanla kalite yükseldi ve limuzinler, özel yapım minibüsler trafiği tıkamaya başladı.

Bu sayede Arnavutköylüler, ellerinde kamera ve fotoğraf makineleri olan magazin muhabirleriyle de tanıştı.

Son 10 yıl içinde bu sakinlik yerini barlara, restoranlara ve kulüplere bırakmaya başladı. Hatta butik oteller bile açıldı. Dolayısıyla Arnavutköy, artık akşam gezmecilerinin mekanı oldu. Bu kervana son olarak Roffa katıldı. Tanıtım gecesinde, mekanın uzun yıllar Hollanda’da turizm ve ticaretle uğraşmış Karslı sahibi Harun Saki, kar görmüş kazları Turgut Ay’ın şefliğinde sundu. Ay, eskiden çalıştığı The Gaillard’dan ötürü bu konuda son derece deneyimli ve başarılı bir isim. Eminim ki, mekanın müdavimleri son dönemin modası olan kazdan ve Kars’ın beyaz pilavından

Yazının Devamı