Bu yıl Rodos’un artan bir popülaritesi olduğunu gözlemledim. Ege bölgesine giden misafirler, özellikle uzun hafta sonlarında, Fethiye, Bodrum ve Marmaris’ten günübirlik bu adaya geçiyor. Rodos’a her 5-10 dakikada bir inen uçaklar ve konforlu tur otobüsleri de göze çarpıyor. Zaten etrafta ciddi sayıda Avrupalı turist var. Ne acı ki, bizim sahillerimizde Araplar dışında yabancı turiste rastlamak zor.
Rodos’un öncelikle tarihi ve korunmuş eserleri dikkat çekiyor. Orta Çağ’dan kalan tarihi binalar ve kiliseler turistler için cazip noktalar. Aslında Akdeniz ve Ege’nin en büyük adalarından biri olan Rodos’ta, güzel bir plajda denize girmek, otantik tavernalarda yemek yemek ve de gerçek Grek müziği dinlemek için en uygun adres, Kremasti kasabası diyebilirim. Eğer gelenekselliğini koruyan bir Yunan köyünü ziyaret etmek isterseniz adresiniz, güney sahilindeki Lardos olabilir.
Bugün size özellikle Lindos isimli kasabadan bahsedeceğim... Merkezin 50 km. uzağındaki bu büyük yerleşim alanı, restoranları, plajları ve amfi tiyatrosuyla hakikaten çok keyifli... Kasabaya gelirken, tepede durup Marmaris Sakartepe misali, aşağıya baktığınızda, bir kartpostal manzarasıyla karşılaşıyorsunuz. Zaten
Günümüzde keçinin sütü, yoğurdu, peyniri ve diğer ürünleri, son derece revaçta... Hatırlıyorum, çocukluğumda çok kısıtlı olsa da belli başlı bu tip ürünler Galatasaray’daki efsanevi mezecilerin bazılarında ve balık pazarında satılırdı. O zaman daha çok ekalliyet tarafından tercih ediliyorlardı. Bugün ise, sağlıklı ve uzun yaşamak isteyen, tıp literatürü okuyanlar ve bilhassa yeni genç annelerin tercih ettiği ürünler haline geldiler. Bu konuda ülkemizde maalesef çok fazla seçenek yok. Ancak Funda Baltalı’nın çiftliğinde, kendisiyle buluşup sohbet ettiğinizde, hayat hikayesine ve azmine hayran kalmamak elde değil. Genç bir iş insanı, sporcu ve de anne... Robert Koleji ve İstanbul Hukuk Fakültesi’ni bitirdikten sonra, bankacılığa başlamış.
Ardından bir fırsat bularak Harvard’a gidip, iş yönetimi okumuş, döndüğünde enteresan bir şekilde deri sanayisine girip, bir imalathane kurmuş. Dünya devleri olan markalara çanta üretmiş, tam zirvedeyken bu işi satmış ve yeni bir hayata başlamış. Babadan kalma Seferihisar’daki arazisini 130 dönüme çıkarmış, çalışanlarına lojmanlar yapmış ve son derece modern, çok az işçiyle çok iş yapan bir fabrika haline getirmiş.
Yaptığı en doğru iş...
Baltalı,
Ege’nin gözde tatil beldeleri arasında uzunca bir süredir rekabet yaşanıyor, özellikle de yurt içi turizminde... Hafta sonları kimin nerede olduğu, gazetelerin cemiyet
sayfalarını kaplıyor.
Çeşme’de kimler ne yedi, kimi dinledi? Bodrum Türkbükü’ndeki yatında kim kimle görüntülendi? Hangi eğlence mekanında, hangi sanatçıyı dinlediler? Tatlı bir rekabet bu...
Sağlıklı ve yaratıcı
Bodrum’da son yıllarda adından söz ettiren yeni mekanlar açıldı. Bunlardan biri de şu anda yarımadanın en popüler yerlerinden olan Yalıkavak Marina’nın tam merkezinde yer alan Agency...
Mekan, gün boyu hareketli, fakat akşamları özellikle yemek ve sonrasında başlayan canlı performanslardan ötürü daha da coşuyor. Yelken Balık Lokantaları’ndan tanıdığınız Bülent Ilgaz, gayet yüksek bir başarı çizgisi yakalamış.
Sakız Adası’na yıllar önce günübirlik gitmiştim, bir daha da gitme imkanım olmamıştı. Geçtiğimiz günlerde yolum iki gece kalmak üzere, bu şirin adaya düştü. Çeşmeden 40 dakikada bizim Boğaz motorlarının daha iptidaisi Yunan bayraklı bir deniz aracıyla geçtik ve adaya inince, daha önceden rezervasyon yaptırdığımız Grecian Castle Oteli’ne yerleştik. Adanın ana meydanına bir kilometrelik sahil yoluyla ulaşılıyor. Şık, şirin ve eski kuyularıyla ünlü bir otel... Müdürü Mary Chrysikou her an her yerde...
Yunanlılar, ‘sadece komşudan hayır var’ diyerek bize gayet ilgili davranıyor. Adada gezebileceğiniz yerlerin birçoğunun kapısında yazıların Türkçe olduğunu göreceksiniz. Bu size öncelikle kolaylık sağlıyor, sonra da güven veriyor. Lokantaların bir kısmının menüsünde Türkçe etkin bir yer tutuyor. Adanın tarihi oldukça eski... Bizanslılar, Cenovalılar, Osmanlılar ve Yunanlılar burada yaşamışlar ve hükmetmişler. Adanın bugünkü yerleşik nüfusu 50 bin’lerde ve büyük bir kısmı ticaret turizm ve tarımla uğraşmaktalar. Yunanistan’ın en büyük beşinci adası olan Sakız Adası havacılık yönünden pek gelişmemiş, sadece pervaneli uçaklar inebiliyor. Turizmden sonraki en büyük gelir kaynakları tabii ki
Son yıllarda yönetime gelen belediye başkanı Urla’nın kaderini değiştirdi. Zaten onunla ilgili daha önce birkaç yazı yazmış ve Sibel Uyar’ın hizmetlerinden bahsetmiştim. Bu defa hiç kimsenin haberi olmadan Urla’ya hafta içi gittim ve gördüm ki, sahili Bodrum’dan bile kalabalık, trafik karmaşası yok ve en önemlisi de insanlar çok mutlu gözüküyor. Enteresan olan kısmıysa, restoranların son derece dolu olmasıydı ve bir süre masa beklemem gerekti. Akşam yemeğini sahildeki Denizaltı Port’da yedim. Denizle neredeyse hemzemin, elinizi uzatsanız kayalarda sularda gibisiniz. Masalar atmosfere uygun, sandalyeler, rahat örtüler, tabaklar renk armonisi içinde dekorasyonu son derece doğru tamamlıyor.
Başlangıçlarda bölge kıyılarından çıkan kaya midesinden yapılan dolmayı tattım, nefisti ve İstanbul’da midye yiyemediğim için özlemiştim. Soğuk mezelerden Urla cacığı, tabii ki bölgenin olmazsa olmazı enginar ezmesi, tapanaki ve Girit ezmesini denedik hepsi de son derece tazeydi. Arkadan servis şefi restoranın özel yemeklerinden olan levrek lokmayı getirdi. Gerek Ege otlarından oluşan yatağı, gerekse levrek balığının pişmesi muhteşemdi. Benim şef İsmail Güler’e tavsiyem, bunu sossuz bir şekilde
Bodrum’un ara sokaklarında duvarlar ve kapılar arkasında kalan gizli mekanlar var ki, yaptıkları sanat, yemek ve müzikle beni çoğu zaman şaşırtıyor. İşte bunlardan biri de Gau Antik. Manavların, içkili lokantalar ve balıkçıların olduğu sokakların yanındaki yoldan yürürken, karşınıza çıkan tarihi bir kapı... Kulağınıza çalınan caz müziğiyle irkiliyorsunuz ve tabii ki ayaklarınız sizi o tarafa götürüyor. Avluya girince şirin bir bar, şık masalar ve sahneyi görüyorsunuz. Fakat asıl gizli kısım, girişin karşısındaki kapının arkasında, ben bir mücevher galerisi diyeyim, siz özel sanat müzesi deyin... Hayatının büyük bir kısmını üst düzey yöneticilikle geçiren, Hülya İnci Adahan’ın koleksiyonunu incelemek için en az birkaç saatinizi ayırmanız gerekli. Oradaki takılar, köstekler, yarı değerli taşlardan imal edilmiş gerdanlıklar, kolyeler ve birçok farklı kültüre ait objeler, satışa sunulmuş durumda. Ancak en büyük zevk tabii ki, koleksiyonun sahibiyle orayı gezmek ve hikayelerini ondan dinlemek.
Ailenin iş bölümünü sevdim
Şimdi gelelim Gau’nun neden açıldığına... Ailenin reisi Cemal Atahan, Orta Doğu Teknik Üniversitesi mezunu bir şehir planlamacısı, fakat esas tutkusu müzik. 16 yıl İmar
Ankara’nın iyi et lokantalarından birisinin marka adı El Corazon desek de, altını açtığımızda karşımıza bir başarı öyküsü çıkıyor. 90’lı yılların sonlarına doğru mühendis Ozan Sezgin ve iki arkadaşı tarafından yaratılan markanın adı, Amerika’dan Meksika’ya kaçmaya çalışan kanun kaçaklarının son durak olarak barındıkları El Paso kasabasının kalbi anlamına geliyor. Neden bu adı koyduklarını tam anlayamadım ama bölgenin çok iyi et yenen bir yer olduğu kesin. Tabii esas maharetleri ise pişirmede...
Şimdi Muğla’nın şirin sahil beldesi Ören’de, Setur’un işlettiği marinada bir kompleks yaratıp, bölgeye ciddi bir canlılık ve dışarıda yemek için çıkma alışkanlığı getirmişler. Gittiğim akşam turist ve yatçılardan çok, öğrencilerin ve çevre sakinlerinin geldiğini görmek beni mutlu etti.
Burası et ve balık olarak birbirinden ayrı iki değişik dekorasyon ve konsepte sahip. Ana çizgileri kesin bir şekilde belirlenmiş. Biz bu sefer balık lokantasında, kahvaltı ve akşam yemeğine gittik.
Favorim enginar
Önce kahvaltıdan başlayacağım. Masaya oturur oturmaz petek bal, Ören’in meyveleriye hazırlanan çilek, kayısı ve vişne reçelleriyle tulum, beyaz ve Ezine peynirleri sormadan geliyor. İkinci dalgada, salat
Ernest Hemingway’in ‘İhtiyar Balıkçı’ romanından bahsetmeyeceğim... Tam tersine, balıkçılıktan kazandıklarını, Muğla’nın Milas ilçesindeki şirin koy Çökertme’de dededen kalma üç eski Rum evini restore edip, kuzen dayanışmasının en güzel örneklerini veren ve de mekanın adını dedeleri Mehmet Turgut Tekin’e atfen ‘İhtiyar Balıkçı Lokantası’ koyan gençlerin öyküsünü aktaracağım. Nine, bölgenin şifacısı... Dede, Mısır’a tuz taşıyan iri mavnaların tayfası olarak çalışıp, çabalıyor. Daha sonra süngercilik yapıyor ve sonunda da bir sünger çıkartma teknesinin sahibi oluyor. Ne zaman ki, deniz dibinin getirisi azalıyor, Türkiye’nin ilk trol teknesini inşa ettiriyor ve balığın daha bol olduğu Foça’ya yerleşiyor. Sonra, diğer kardeşlerini de yanına alıyor.Trol tekne sayısı da bu arada artıyor, aile genişleyip, gençler yetişmeye başlıyor. Baba Latif, turizm fakültesini, amca ise ziraat fakültesini bitiriyor. Oğulları ise boynuz kulağı geçer misali, çok iyi eğitim görüyor.
Bir gün geliyor üçüncü nesil, dede ocağına dönmeye karar veriyor. Üç yıl önce, denizcilik fakültesi mezunu Oğuzhan ve üç kuzen, Çökertme Koyu’nun en merkezi yerinde, “Hepimiz bir işin ucundan tutacağız” diyerek İhtiyar