'Hızlı olan kazanır.' Bu cümleyi bilmeyeniniz ya da kullanmamış olanınız çok nadirdir diye düşünüyorum. Nereden geldi şimdi bu konu diye sorarsanız, çocuklara ne kadar çok 'hadi hadi' dediğimi fark ettiğimde geldi aklıma ve nereye koşturduğumuzu düşündüm.
Durursak ne olur?
Nereye koşturuyoruz?
Büyük kentlerde yaşayan, işe, okula, toplantıya, bir yerlere yetişmeye çalışan insanların genel problemi hızlı olmak zorunda kalmak. İş yetiştirmek, işi bitirmek, teslim etmek, çocuğunun ihtiyaçlarını en iyi ve çabuk şekilde karşılamak; yaşamın içinde, bizden beklenen bu!
Dikkat ettiniz mi bilmem, hızlı olmak için bir sebep yokken de hızlıyız artık. Hafta sonu keyifle geçireceğimiz vakti bile, hızlı şekilde yemek yenen yerlerde geçiriyoruz. Sürekli yetişmeye çalışıyoruz; sinemaya, tiyatroya, konsere, tatile... Fotoğraflayalım, paylaşalım, izleyelim bitsin, yemek yiyelim, alışveriş yapalım ve gün bitsin.
Neden durmuyoruz?
Durursak ne olur?
Biz durursak, düşüncelerimiz ortaya çıkar. Kendimizi duymaya başlarız. Çünkü durursak; sorgularız, nereden geldim, niye geldim, nereye gitmekteyim? Varoluşu sorgulamak insana özgürlükle birlikte anlamasızlık da getirebilir. Çünkü durursan hissedersin. Gerçekten hissedersin.
Hisler acı da verebilir bazen.
Duramazsın. Hissetmemek en iyisi olur.
Kaçmak...
Kaçmak, ama en çok kendinden…
Zaten adı konmamış yasalarda bunu ister senden. Düşünme, hissetme, sorgulama, tüket, üretme, tüket...
Sonra ne olur?
Herkesin derdi anlaşılmak olur.
Herkes bir umut peşindedir.
Sıkıntısını anlayan, derdini dile getiren, 'işte bu' dediği durumlar peşindedir.
Duygularını açmaya, duygularının anlaşılmasına ihtiyaç duyar.
Sonra bir söz dokunur gönül teline. Alır, profilinde paylaşır. O an etkilenir ama yüzeysel kalır, inmez kalbine.
Aslında bunu fark etmeye, bunu duymaya, görmeye ihtiyacı yoktur. Umut ta, sevgi de içindedir. Dursa, görüverir.
C.G. Jung der ki; ‘dışa bakanlar düş kurar, içe bakanlar uyanış yaşar’
İçine bakman yeter. Durman yeter.
Sevgilerimle
Dilek Söylemez
İletişim: