Doğa her şeyi mükemmel bir işleyişte ve dengede yarattığı gibi kadın ve erkeği de birbirini tamamlayan ve dengeleyen şekilde yaratmış ve buna uygun rollerle donatmış, yaratmıştır. Doğanın mükemmel dengesi kadın ve erkeğe farklı roller yüklemiş, fakat kadınla erkek arasındaki bu farklılık, elmanın iki yarısı gibi birbirinden ayrı ama birbirini tamamlayan, bütünleştiren farklardır.
Kadın ve erkek, doğanın kendilerine yüklediği rolleri benimsemek ve icra ederek bütünleşmek yerine, akıl almaz bir hırs ve kompleksle birbirlerinin alanlarına girerek iyice uzaklaşmaktadır.
Bu rol ve alan tecavüzü, eşlerin birbirini tamamlaması yerine, savunmaya geçmesine, ilişkilerin ritminin, dengesinin bozulmasına ve zamanla eşlerin birbirinden uzaklaşmasına, kopmasına neden olmaktadır.
Bu cümleler belki birçok entelektüel kadının hoşuna gitmeyecektir. Çünkü günümüzde kadınlar, erkeklerle eşit olduklarını, eşit hak ve sorumluluk içinde olmaları gerektiğini savunmaktadır. Ama kadın erkek ilişkilerinde gelinen bu durum; doğal, olması gereken bir sürecin ötesinde; son otuz, kırk yılda sosyal gelişim sürecinde suni olarak ortaya çıkmış ve şu anda yaşanan ilişki ve iletişim sorunlarının çıkmasına
Ülkemizin şu an en büyük sorunu ramazanda sakız çiğnemek ve diş fırçalamak…
Mübarek ramazan ayın girdik, televizyonlarda, gazete, dergi ve internet medyasında her zaman olduğu gibi gene dini yayın furyası başladı.
Müslümanlığı bir y sığdıran yurdum insanı, ramazanda diş fırçalamak orucu bozar mı, sakız çiğnemek orucu bozar mı vs vs gibi çok önemli konular kilitlenmiş durumda. Oruç tüm Müslümanlara farz kılınmıştır ancak oruç sadece yememek, içmemek, cinsel ilişkiye girmemek ve nefsi kontrol edebilmeyi, terbiye edebilmeyi öğrenmenin ötesinde aç kalan canlıların halini anlayabilmektir ve bu sadece ramazan ayında değil her zaman diğer canlıları düşünebilmeyi aklımızdan çıkarmamayı bize öğretmelidir diye düşünüyorum.
En azından bu ay acaba kaç kişi evinde hazırlanmış on çeşit iftar sofrasına koşarken sokakta aç dolaşan bir lokma ekmek bulabilmek için akşama kadar sıcakta dolaşmış bitkin düşmüş bir kedi veya köpeği düşünerek bir lokma ekmek veriyor?
Millet marsta su var mı, uzayda başka galaksilerde hayat var mı derdine düşmüşken, etrafımızdaki coğrafya ateşten bir çember olmuşken, orta doğu cayır cayır yanarken ülkemizin şu an en büyük sorunu ramazanda sakız çiğnemek ve diş
Karşımızdaki kişinin yalan söylemesine engel olamayız; ama onun beden dilini iyi analiz ederek bizi inandırmasına engel olabiliriz.
Yalan söyleyen kişi,
Hatalarını azaltmak için konuşmalarında belli isim veya zamirlerin yerine daha çok genel, muğlâk ifadeler kullanır. ( Birkaç kişi var, kalabalıktık… Gibi )
Sıklıkla konuşmalarına; dürüst olmak gerekirse, yalan söylemenin kime ne faydası var ki, yanlış anlaşılmak istemem gibi cümleler ile başlar.
Sorulabilecek soruların önceden tahmin edildiği durumlarda cevapların, şiir okur gibi ezberlendiği ve önceden çalışıldığı bellidir. ( Bu durum yalancı şahitlik için önceden tembihlenmiş ve söyleyecekleri ezberletilmiş kişilerde çok sık gözlenir )
Yalan söyleyen kişi;
Konuyu değiştirmeye, konuyu kapamaya ya da ilgiyi başka yere çekmeye çalışır; Bu şekilde tehlikenin uzaklaştığını düşünerek rahatlar, ya da tersi siz konuyu değiştirdiğinizde rahatlıyorsa bu yalan söylediğinin göstergesidir.
Yalan söyleyen kişilerde dil başka söyleyip, bilinç başka şeyler düşündüğü için sık sık dil sürçmeleri yaşanır ve bu da çelişkilerin ortaya çıkmasını sağlar.
BLOGLARDA BİLGİ KİRLİLİĞİ
Bloglar bilimsel makalelerin yazıldığı, paylaşıldığı platformlar değil ama bu kadarı da artık fazla…
Zaman zaman bir psikolog olarak bende kendi alanımla alakalı bilgilendirme amaçlı yazılar yazıyor ve paylaşıyorum; fakat son zamanlarda dikkat çekecek flaş başlıklarla sunulmuş psikoloji alanına giren birkaç yazıyı merak edip okumak istedim, keşke hiç okumasaydım. Hiç bir bilimsel temeli olmayan, bilimsel temeli olmadığı gibi saçmalıklarla dolu, okuyan kişileri yanlış bilgilendiren, yanlış yönlendiren ve üstelik bu ayıpları yetmiyormuş gibi bir de bir takım ürün ve sitelerin reklamlarının pazarlandığı bloglar haline gelmiş.
İnsanlar burada günlük hayatla ilgili yorumlar yapabilir, görüşlerini aktarabilir, yazılarını, hikâye, şiir gibi denemelerini sunabilirler; blokların amacı da zaten budur; profesyonel olmayan yazarların seslerini duyurduğu, görüşlerini paylaştığı platformlardır.
Ama psikoloji gibi ihtisas gerektiren bir alanda; zerre kadar psikoloji eğitimi olmayan bu kişiler bir uzman edasıyla saçma sapan yazılar yazıp dikkat çekecek başlıklarla insanları yanıltmak, yanlış bilgilendirmek etik kuralları, yasaları bir tarafa bırakın her şeyden
NLP DÜŞÜNCELERİ,
LRP HAYATI DİZAYN EDER
NLP, üzerinde düşünmeden otomatik olarak gerçekleştirdiğimiz algılama, düşünme, konuşma ve davranış süreçlerini bilinçli hale getirme, geliştirme, yeniden yapılandırma tekniği iken;
Life Re-Programing (LRP) ise özellikle boşanmalar sonucu bozulan hayatı yeniden dizayn etmek, hayatı yeniden keşfetmeye, yeniden anlamlandırıp eskisinden daha mutlu bir hayatı yaşamayı sağlamaya yönelik bir tekniktir.
Özellikle son yıllrda hızla artan boşanma ve yalnız yaşamaya başlamanın getirdiği zorlukları yok etmeye yönelik bir program olarak çok daha sık kullanılmaya başlanan bir yöntemdir.
Bİir çok psikolog tarafından bu yöntem değişik şekillerde kullanılıyor olsada; ilk defa Psikolog Örmeci tarafında adlandırılmış bir tekniktir.
psikolog43@gmail.com
facebook: hayatiyenidenprogramlamak
Çevrenizde sevilen, aranan bir kişi olabilir, herkesin derdine, sıkıntısına ortak olabilirsiniz, güzel bir işiniz olabilir, çok para kazanabilirsiniz hatta güçlü, sözü geçen otorite biri olabilir üstüne birkaç tanede çocuk sahibi olabilirsiniz; ama tüm bunlar
‘ baba ’ olmak için yeter mi?
Baba yanındaysa korkmaz, kendini güvende hisseder,
Her çocuk ihtiyaç duyduğunda babasını yanında görmek ister,
Yanında olmasa bile varlığını bir nefes gibi yanında, hissetmek ister,
Görünmeyen bir elin üstünde gezindiğini hissetmek ister ki;
Bunun huzuru ile geleceğe babadan aldığı güç, kudret ve özgüvenle arkasına bakmadan ayakları yere basarak güvenle yürüyebilsin…
Her yıl dünyanın değişik ülkelerinde, değişik isimler altında gelenekler bahane edilerek hayvanlar katledilerek festivaller kutlanmakta. Milyonlarca kişinin protestosuna rağmen maalesef bu katliamlar engellenememektedir. İnsanoğlunun saçma sapan eğlence, gelenek ve inançları yüzünden milyonlarca masum hayvancıklar hunharca öldürülmekte. Çin'de yazın gelişini kutlamak için yapılan köpek yeme festivali, İspanya'da boğa yakma festivali ve daha bunun gibi dünyanın değişik ülkelerinde hayvanlar katledilerek yapılan yüzlerce festival... Eğer bir kutlama yapacaksanız neden güçsüz olan bir canlıyı kurban seçiyorsunuz? Güçlü olmak zevk için başka bir canlıyı katletme hakkı verir mi?İnsanoğlu başlarına gelen bunca felakete rağmen acaba neden hala ders çıkarmıyor ve başka canlıları zevk için öldürme hakkını kendinde buluyor?Bu kadar hayvan hakları örgütleri, milyonlarca hayvan sever ve devletler bu katliamlara göz yumuyor, engelleyemiyorsa geriye ancak ilahi adalet kalıyor. Bir sanatçımız Çin'de yapılan bu vahşice köpek yeme festivali üzerine attığı tweetle tepki
FESTİVALİNİZ BATSIN!
Her yıl dünyanın değişik ülkelerinde, değişik isimler altında gelenekler bahane edilerek hayvanlar katledilerek festivaller kutlanmakta. Milyonlarca kişinin protestosuna rağmen maalesef bu katliamlar engellenememektedir. İnsanoğlunun saçma sapan eğlence, gelenek ve inançları yüzünden milyonlarca masum hayvancıklar hunharca öldürülmekte.
İnsanoğlu başlarına gelen bunca felakete rağmen acaba neden hala ders çıkarmıyor ve başka canlıları zevk için öldürme hakkını kendinde buluyor?
Bu kadar hayvan hakları örgütleri, milyonlarca hayvansever ve devletler bu katliamlara göz yumuyor, engelleyemiyorsa geriye ancak Allah’ ın takdiri kalıyor.