Sadece çocuklar için kurallar konulmadığı gibi en başta kendiniz içinde belli sınırlarınız, önemsedikleriniz, asla olmazlarınız vardır. Fakat bazen yanlış esneklik çatısı altında, kendinize yaptığınız mantıklı açıklamalar eşliğinden cesaret alarak, konulan kuralara istisnai durumlar ekleyebiliriz. Sonrasında bir kere buna başvurulduğunda ardı arkası kesilmez istisnaların ve ortada kalan, başta ki kararlılıktan eser bırakmayan istisnai durumları yer alır. Sonuç olarak da alınan kararlar ve konulan kurallar, denenmiş başarısızlıklar ile deneyimlenir.
Bunu yetişkinler de kilo verme çalışmaları ve diyet programları yaparken sık sık görüyoruz. Kilo vermek için yıllık üyelikler ile spor salonlarına yazılırlar, diyetisyenlere başlarlar, kalorisi az olan yemek tariflerini keşfederler ve dahası kendileri ile ilgili bir çalışmanın içinde yer almış olurlar. Fakat çoğunluklu sonuç yıllık üyeliklerini tamamlayamayan bırakılan salonlar, diyetisyenler, yemek kitapları ve motivasyonları olur. Sonrasında ise, ben böyleyim olmuyor, ne yapsam olmadı derken kendinizi bulabilirsiniz. Buradaki başarısızlık spor merkezlerin ya da diyetisyenlerin ve diğer çalışmalarınızın değildir.
Belli bir
Günümüzde insanlar yaşadıkları birçok ilişkiyi aniden bitirebiliyor ya da bitirip tekrar başlatarak aynı noktaya geri gelebiliyorlar. Uzun ve huzurlu ilişki sürenlerde mevcutta tabi ki var. Ancak özellikle duygusal ilişkilerin altında, karı-koca ilişkisinin ya da sevgili ilişkisinin vadesini belirleyen önemli faktörlerden biri kuşkusuz, yaşanan ilişkilerin kalitesi var. Bu kalite kavramı altında kişiden kişiye önem dozu değişebilen birçok başlık yer alabilmektedir. Duygusal ilişkilerin çoğu kez bitme ya da ilişkilerin tıkanma-tükenme noktalarının altında bağımlı ilişki ve bağlı ilişki kavramlarının etkisi büyüktür. Çünkü nasıl bir ilişki yaşayacağınız ve sürdürebileceğiniz bu iki kavramdan hangi tarafta yer aldığınıza, hangisini beslediğinize göre şekilleniyor. Genellikle ilişkisel problemlerde karşı tarafın değişmemesi, sorun yaratması, haklı olunması gibi suçlayıcı çözüm önerileri sunan çiftler işin içinden çıkamıyorlar. Oysa ilk olarak sağlıklı ilişkide kendinizin nerede durduğunuzu bilmeniz gerekir. Bağlı ilişki ve Bağımlı ilişki tipleri işte tam burada devreye girer.
Eğer eşinizin mutlu olduğu eylemleri yapmak için kendi zevklerinizden vazgeçiyorsanız, fikrinize,
Bağımlılık öyle geniş bir alan ki, çoğu patolojinin altında ki güçlü nedenlerden biridir. Bağımlılık denildiğinde sadece alkol, sigara, madde bağımlılığı düşünülmemelidir. Elektronik cihazlardan, teknolojiden, kumardan, anne, ilişki, şahıs, aşk bağımlılığına kadar uzanan bir yelpazedir. Ben Tiryakiliği de bağımlılığın bir ürünüdür. Kişi madde, nesne ya da başkasına değil; kendi benine güçlü şekilde bağımlıdır. Tabi ki sağlıklı ben ile ben tiryakiliğini ayıran bir sınır vardır. Kendi hakkını savunmak, kendini, değerlerini, inanışlarını, duygularını kendi penceresinden ifade etmek, kendini ortaya koyabilmek değildir, ben tiryakiliği… ‘’Ben’’ anlamında tam aksine dozun aşılmasıdır. Her yerde, her zaman ve her koşulda benin hep önde olma tutkusudur. Ben Tiryakiliği, katı bir bencilik ile yaşamı sürdürmenin gerilimidir, benin içine hapsolmak ve ben kalıplarından dışarı çıkamamaktır. Aynı zamanda, ben değerini aşırı koruma yönünde ki zarar verilişin de tutarsız hikayesidir. Bilişsel çarpıtmalar dediğimiz seçenekleri ben tiryakileri mantıklı açıklamalar yapmak adına, daha doğrusu kendilerini ve diğerlerini kandırmak için sık sık kullanmaktadırlar.
Hep mükemmel, haklı ve en doğru olmak
Günümüzde ki en popülerleşmiş konulardan birisi iletişim kurarken Ben dili kullanmak. Artık her yerde sık sık rastladığımız bu tabire karşı yarım edinilen bilgiler, iyileştirici değil daha da zedeleyici olabiliyor. Çünkü bir şeyi doğru kullanmazsanız, doğru çalışmaz. O yüzden Ben dilinin yararlı olduğunu duymuşken kullanmaya çalışmadan; kullanım klavuzuna bakmakta, araştırmakta ve hatasız öğrenmekte yarar vardır. Aksi halde iletişimi daha da bozabilir. Ben dilinin ısrarlı savunucuları olduğu gibi, eleştirileri de vardır. Aslında bu eleştiriler de bir nevi söz ettiğim gibi konunun yeterince doğru anlaşılmamış olması ve akabinde düzgün kullanılmamasından kaynaklıdır.
Ben dili öncelikle tamamen kendinizi ortaya koymanız ve karşıda ki kişiyi hiçe saymanız, kendinizi ifade ederken tüm diğerlerini etkisizleştirdiğiniz narsistik bir yapı kaynaklı değildir. Kişiler genellikle ben dilini ne olduğunu hakkında; kendi düşüncelerini, rahatsızlığını ve aklında geçeni karşı tarafı suçlamadan, yer vermeden kendi üzerinden ifade etmek olarak biliyorlar. Aslında bu bilgi yanlış değil, sadece eksiktir. Düşünelim ki bir olay yaşadığınızda sürekli şekilde rahatsızlığınızı ya da karşı
Herkese sıkça etiket yapıştırarak kullandığımız bu bozukluk aslında her kendini sevenin sahip olabileceği bir şey değildir. Öncelikle insanları hususi meselelerinizde etiketlerken, ne kadar doğru bir girişim yaptığımızı düşünmek gerekir. Çünkü hiç te kolay değildir gerçek bir Narsisistik Kişi olmak... Bu kişilik bozukluğundaki insanlar benmerkezci olmanın nirvanasındadır diyebiliriz. Bu benmerkezcilik, kişinin kendini mükemmel, üstün ve her zaman ayrıcalıklı şekilde önde görmesidir. Sürekli kendini öven ve olduğundan daha önemli kendini gören insan tipleridir. Asla mağduru oynamazlar, tüm ilgi üzerlerinde olsun isterler. Sadece kendilerini düşündükleri için, davranışlarının, söylemlerinin ve hareketlerinin başka kişiler üzerinde ki etkisini önemsemezler ve kendilerini diğer insanların yerine koymadıklarından empati yetenekleri düşüktür. Dünya adeta kendi etrafında dönüyormuş zannederler. Bu yüzden diğerlerinin ilgi ve isteklerine duyarsızdırlar. Kendilerini beğenmiş olup, ön planda sadece kendilerini görmek isteyen kişilerdirler. Eşsiz olduklarını düşündüklerinden, karşı taraftan da buna bağlı ilgi ve alakayı isterler. Denkleri ile ilişki kurmak sosyalleşmek isterler yüksek
Aldatıyorum ve Aldanıyorum Diyorsanız
Günümüzde çoğu ilişki dışarıdan bakıldığında, kusursuz görünse de gerçekte neler yaşandığını çoğu kez çiftlerin sadece kendisi bilebiliyor. Çoğu ilişkide gelişen teknoloji, değişen yaşam standartları ve yetiştirilme tarzının etkileri ile ihanet, güvensizlik ve kıskançlık döngüsü mevcut. Birbirlerine henüz hiç ihanet etmeseler de yoğun güvenme probleminin ardında yaşamsal olarak çiftler birbirlerini kısıtlamakta, faaliyetlere engeller koyarak, sürekli takipte kalarak kendilerini ve ilişkilerini koruduklarını düşünmektedir. Sürekli bir aldatılma korkusu ve bir gün gerçekleşecek beklentisi çiftlerin peşini bırakmamakta… Üstelik bu güvensizlik için önceden aldatılmış olmaya da gerek yok, deneyimlenmese de bu korku hep mevcut. Çok sevdikleri halde bir o kadar güvenmek kolay olmamakta…
Peki neden aldatır ya da aldanırız? Sorusuna ise birçok cevap var. Bu sorun bazen kişinin kendinden kaynaklı bir problemi olabildiği gibi tamamen karşı taraf ile de ilgili olabilir. Ancak aldatma aldatılma döngüsünde tek taraflı olarak kusurlu olan, aldatan ya da aldatılandır demek; bir tarafın hatası görmek şüphesiz bir yüzleşmeden kaçınmadır. Hatalı olan
Çocukların kelime repertuarları yetişkinler kadar zengin değildir. Bu nedenle kendilerini oyun ve oyuncaklar üzerinden anlatırlar. Oyun terapisinde terapist araç olarak çocuğun kendini en kolay şekilde dışa vurum tarzı olan oyunu ve oyuncakları kullanır. Oyun terapisinde, çocuk ile terapötik ilişki kurmak, oyun yardımıyla çocuğun iç dünyasını anlamak, oyun üzerinden kendisini ifade etmesine yardım etmek ve çocuğun olayları anlaması, sorun yaşadığı durum ile baş etme becerilerini geliştirmesi ve olumlu benlik algısının gelişimine yardımcı olmak hedeflenir.
Oyun terapisinin güvenli ortamında çocuk olumlu ve olumsuz durumları bir arada yaşayarak öğrenir. Aynı zamanda duygu ve bilişleri de yaşantısal olarak da gelişmiş olur. Gerçek hayatta kontrol edilemeyen durumların oyun terapisinde sembolik yansımalarla birlikte kontrollü olarak yaşanıyor olması oyun terapisinin bir diğer önemli fonksiyonudur. Oyun Terapisi birçok problemin çözümünde kullanılır. Çocuklar için kullanılan bu terapi yöntemini 3-9 yaş aralığında ki çocuklar için uygulamaktayım.
• Oyun terapisi süresi 45 ile 55 dk aralığındadır. Oyun terapisi seansları, her çocuğun iyileşme sürecine göre değişiklik
Yıl boyunca, yoğun iş temposu, stres, yorgunluk ve sabır ile beklenen tatil günleri için, her aile zamanın geçmesini iple çeker. Yaz tatilleri aslında yıl boyunca kendimize yapacağımız bir motivasyon yatırımıdır. Her insanın dinlenme ve biraz uzaklaşmaya olan ihtiyacı, ruh ve beden sağlığı için atlanmamalıdır. Fakat yaz ayı sonlarında değişmeyen ve her sene sonbahar mevsimine yaklaşıldığında adından söz ettiren bir durum vardır; sonbahar depresyonu. Tüm yaz boyunca fırsat buldukça uzun ya da kısa dönem bir yerlere kaçarak, deniz, kum, güneşin tadını çıkarmaya çalışırız. Peki neden insanlar aylarca hasretini çektiği ve kavuşup güzel vakit geçirmeye çalıştığı yaz sonunda depresyon belirtileri ile sezonu kapatırlar? Böyle bakıldığında yazın dinlenilen, stres atılan, eğlenceye doyulan bir dönem bitişinde, yeni sezona başlarken tam motivasyon ile enerjinin, verimin artması planlanırken bazıları için durum tam tersi olabilir.
Sonbahar depresyonu herkes için geçerli bir durum değildir. Fakat bilimsel açıdan doğrulayan açıklamaları mevcuttur. Öncelikle azalan güneş ışınları ile insanlar daha depresif duygular göstermeye başlıyor. Bunun nedeni de karanlığa, güneş