İlk seansa çift terapisine gelen kişiler genellikle cinsellik dışında problemlerle çeşitli ilişki şikayetleri ile terapiye başvurduğunu görmekteyiz. Terapide cinsellik sorulduğunda ise kaçamak ya da üzeri kapalı cevaplar almaktayız. Ancak seanslarda çift değerlendirirken en önemli unsurlardan biri de cinselliği de değerlendirmektir. İlişkinin bir parçası olan cinsellikte eşler birbirleri ile her tartışma sonucunda yatak odalarını kullanmaya başlıyor. Eğer ilişkileri iyi gidiyorsa cinsel hayatları da sağlıklı; iyi gitmeyen, anlaşamayan ya da tartışmalı tripli döngüsel bir ilişki mevcutsa cinselliği keserek cezalandırma ya da doğrudan yatak odalarını ayırarak kazanç sağlama peşinde olabiliyorlar. Oysa bizler kişilere yatak odasının bir barışma ya da küsmeyle şekillenecek bir oda olmadığını göstermeye çalışıyoruz.
Cinselliğin kalitesini çiftlerin tartışmalarının belirlememesi gerekiyor. Bu durumda en önemli etkenlerden birisi, kişilerin tartışma sonucu birbirleriyle iletişimi bozulduğunda tabiri caizse küstüklerinde birbirleriyle önce konuşup sonra barışmaya ya da önce sevişip sonra barışmaya çalışmalarıdır. Eş ile sürekli anlaşmak zorunda olunmadığı gibi ancak küsseniz; önce
Birçok kadın ilişkisinde ya da evlendikten sonra yaşadığı, kendini ve ilişkisini çaresizlikte bırakan nedeni net şudur denilemeyen bir durum. Evlenmeden olmaz derken, evlendikten sonrada hala olmaz demeye devam ettiği, eşini hem seven hem de kendini üzen belki de evlilik için yaratılmadığını düşündüren vajinusmus tanısı... Beraberinde gelen eksiklik, yetersizlik duygularınızı da sırtınıza iyice yük ederek bu evliliğe son vermeyi planlıyor olabilirsiniz. Tüm bunlar aslında tedavisi olan ve çoğu kadının ülkemizde yaşadığı bir durum: vajinusmus. Kadınlarda görülen ve cinsel ilişkiye girememe olarak bilinen, yaşayan için oldukça zor ve evlilikte kabusa dönebilen düzeyde olabilir.
Vajinusmus olan kadın patneriyle ilişkiye istese de giremez, yaşayacaklarından korkar, zevk alamayacağını, canının yanacağını, kendinde bir eksiklik olduğunu hisseder ve düşünür. Tam tersine birçok bilgi okusa da araştırsa da, yakınlarıyla görüşse de bu korkuyu aşamaz ve çaresizleşir. Fizyolojik açıdan bir problem olmaksızın doktorları gezer birçok kez sağlıklı olduğunu doğrulatır ve kimse bir neden bulamayınca psikolojik olduğunu bir terapiste gitmesi önerilir. Burada ilk hatırlatma gideceğiniz
Merak ettikleriniz ve daha fazlasını aydınlatmak için…
Görüyorum ki en çok insanların mesleğimizde merak ettiği durumlar öncelikle ‘’Deli doktoru muyuz, delirmeden psikologa gelinmez kalıp yargısı ile ilaç yazma yetkimizin olup olmadığı…’’
İnsanların bu soruları aslında yanlış öğrenmelerin bilinmezliklerin hatalı yorumlanmasının sonucudur. Bu yüzden yazımı bazı karışıklıkları netleştirmek için ele aldım. Öncelikle psikiyatristler gelen patolojik hastalara ilaç yazabilirler, psikologların işi ilaç yazmak değildir. Psikiyatristlere tanı almış hasta grupları gelirken, psikologlara tanı almış, almamış herkes gelebilir. Bir depresyon, panik, fobi gibi tanı alan patolojiler destekleyici terapi seansları için psikologa gelebilir fakat boşanmış, sevgilisinden ayrılmış ya da okul sorunları, sosyal uyum sorunları, sınav kaygısı, mutsuzluk, hayat sıkıntıları vs. olan kişiler tanı almak durumunda olmayabilir ve psikologa gelebilirler. Tanılı tanısız herkes psikologa gelebilir fakat psikologların tedavi yöntemleri ilaç değildir.
İnsanlar psikologları, anında değişme, hayatı sıfırlama, analiz, tüm sıkıntıların çözümü, yerine karar verme gibi her talepte çalacakları bir kapı gibi görürler. Ne
Tabi ki de boşanmak için evlenmediğiniz gibi, bir değişiklik olsun boşanalım diyerek de boşanmıyoruz… Fakat hayatınızı paylaştığınız kişi ile anlaşamadığımıza karar verdiğinizde, yıpratıcı tartışmalar ve kesilmeyen kavgalar size eşlik ettiğinde yeni hayatınız çokta güzel bir yer olmayabilir…
Burada önemli olan çiftlere boşanmadan kaçmalarını tavsiye etmek ya da etmemek değildir. Bu değerlendirme aşamasının sağlıklı şekilde yapılmasıdır. Boşanmanın gerekli olduğunda devreye sokulması gerekir. Ancak bazen hatalı boşanma kararları, gerek olmadığı halde ayrılıklara ve ailelerin bölünmesine neden olabilir. Birçok çift, basit konular üzerine yapılan şiddetli tartışma ve kavgalar sonrası alelacele boşanmayı telaffuz edebilmektedir. Boşanma, kaçınılmaz olduğunda elbette uygulanması gereken bir seçeneklerden biridir ve bazen hem çiftin hem de çocukların iyiliği için uygulanmalıdır. Evlenmek kadar, boşanmakta doğal ve yeri geldiğinde gerekli bir faaliyettir…
Boşanmanın sonrasında insanlar, ya kendilerini diğerlerinden soyutlama ya da aşırı şekilde sosyal yaşam sürdürme modellerinden birini seçerek bu durumla baş etmeye çalışabilir. Bazı insanlar ise, boşanma ile ilgili olarak
Günlük rutinlerimiz hayatımızın nerede ise çok geniş bir zamanını kapsar. Sabah uyanınca 4 seçenek vardır genellikle; ya okula gidiyorsunuzdur eğitim hayatınız vardır ya işe gidiyorsunuzdur ya da ev-çocuk işleri derken zaman geçiyordur son seçenek ise bir şey yapamadan zamanı yok ediyorsunuzdur. Aslında son seçenek, diğer tüm seçeneklerin içine serpilmiş bir seçenek...
Steve Jobs, ''Geçen 33 sene boyunca her sabah aynaya baktım ve kendime eğer bugün hayatımın son günü olsaydı, bugün yapmak üzere olduğum şeyi yapar mıydım?' diye sordum ve birkaç gün üst üste cevap hayır olduğunda bir şeylerin değişmesi gerektiğini anladım" demiş. Bu söz bir yandan size mantıklı gelirken diğer taraftan yapmak istemesek de başka yolu yok, işi gücü bırakıp sahil kasabasında ki güneş ışığı karnımızı doyurmayacak deyişinizi duyar gibiyim... Haklısınız da... Fakat ömür denilen kum saatimiz her an azalır iken sevdiğimiz şeylerden kendimizi bu kadar soyutlamak, fırsat tanımamak kendimize yaptığımız haksızlık olsa gerek... ''Zamanım yok! '' cümlesi ise bu haksızlığın sadık eşi. Aslında zamanımız hep var ancak öncelik sıramızda ki yerlerin değişmesi gerekiyor. İlk basamakta ise eşiniz, çocuğunuz,
Kasım ayında aşk başkadır neredeyse herkesin duyduğu bir cümledir. Fakat yeni ayrılanlar için olay hiçte böyle değildir. Hatta kasım ayını çoktan uğursuz ilan etmişlerdir. Fakat kasım ayını ayrılık için suçlarken iyi bir haber; Aşk için çektiğim tüm acılar boşa gitti diyorsanız size alışmadığınız bir cevap vereyim… Hiçbir acıyı boşa çekmiyoruz, acının öğretici yanını sürekli atlıyoruz hatta belki de iyi ki bu acıyla tanıştınız ve canınız yanıyor... Evet yanlış duymadınız. Çünkü hiç görmediğimiz bir yer var, aşk acısı çekmek zihin açısından bir eğitim dolayısıyla da öğretici bir işlev görmektedir. Nasıl mı?
Kişiyi daha üstün bir bilinç düzeyine taşımakta ve hayata farklı yönlerden bakma yetisi kazandırmayı sağlamaktadır. Artık olaylara eski pencerenizden farklı bakan, yeni görüşlere sahip olan bir ‘’BEN’’ vardır… Ayrılık sonrasında henüz fark etmemiş olsanız da, artık duygular konusunda daha hassas bir algıya sahip olmuşsunuzdur. Ancak, başkalarının duygularına derinlemesine bakabilirsek, kendi ruhsal dünyamıza da o kadar derinlemesine bakabiliriz. Çünkü aşık olunan insan, kişinin aynasıdır, gelişimidir bir nevi… Aslında kendi iç dünyamızı görmede karşımızda ki bir araçtır. Toz
Aşk, hayatın heyecanını artıran ayakları yerden kesen vadeli duygulardan biridir. Vadeli derken tükenme ve bitme manasında değil, değişim manasındadır. Bir süre sonra aşk kendini, diğer başka sevgi formlarına dönüştürür ve geliştirir. Vadesini sürekli yeniler. Aşkın insanlarda bıraktığı olumlu etkilerden söz eden çalışmaları duymuşsunuzdur. Aşıkken, hem duygusal hem zihinsel hem de fiziksel olarak verim artar. Enerji dolu, pozitif, güzellikleri görebilen, duygularına daha kolay ulaşabilen heyecanlı, mutlu, yerinde duramayan bir ben vardır. Böylesine eşsiz bir duyguyu yaşarken, bu duygunuzu hissetmenize sebep veren patnerinizin özellikleri de, en az aşk kadar önemlidir. Öyle ki bu dönemde ki heyecan, aşkın doğası gereği var olsa da, bu heyecanı artıran patnerinizin sizden farklılıkları olabilir. Hep duymuşuzdur; Büyük aşklar, nefretle başlar ya da zıt kutuplar birbirini çeker diye. Sürekli bir tezatlığın çekici olduğu vurgulanır oysa gerçekten de öyle midir?
Kişiler ilişkilere başlarken, her daim pembe gözlükleri yanındadır. Ne kadar realist ve tarafsız görmeye çalışsalar da, aşk döneminde gözler olanı olduğu gibi değil, olmasını istediği gibi görmeye
Uzun yıllar birlikte olduğunuz patneriniz ile bazen işler yolunda gitmeyebilir. Herkesin mutlu son görmek istediği ilişkiniz beklenilen mevkiye gelmeden, beklemediğiniz bir ayrılık ile bir anda sonlanabilir. Ani kavgalar, fikir ayrılıkları, sınır ihlalleri, aile uyuşmazlıkları, ihanetler, inatlaşmalar, güç savaşları, uyumsuzluklar ve sadakatsizlik gibi benzeri durumlar ilişkilerin bitme nedenleri arasındadır. Kendinize benzettiğiniz, ortak birçok yönünüz olduğunu zannettiğiniz ve hayranlık duyduğunuz patneriniz ile birden son durağa gelebilirsiniz. Geçirmiş olduğunuz zaman, anılar, mücadeleler, fedakarlıklar, hayalleriniz, iyi ve kötü tüm yaşantılarınız birden çöp olmuş gibi hissedebilirsiniz.
Özellikle bir tarafın tamamen istekli olmadığı ayrılıklarda, kişiler ayrılık sonrası üzülmeyi reddedebilirler. Bu kabullenmeyiş ile kendinizi ayrıldıktan sonra da mutlu görünmek, acı çekmiyormuş gibi davranmak ve sanki uzun süredir aranılan özgürlüğe kavuşulmuş gibi bir role sokmak olağandır. Çünkü kişi ayrılıkla birlikte, yasını da reddetmiştir. Kabullenilmeyen ve eksik yaşanan acılar evinizin ortasında oturmuş bir fili görmemeye benzer. Ayrılık sonrasında hızlıca değişen duygu