6 Şubat 2023’te Adıyaman İsias Otel’de konaklayan Kıbrıslı öğrenciler ile turist rehberleri kendi kaderleri olan coğrafyadan başka bir coğrafyada hayattan kopup gittiler. Hukuki ve cezai sorumluluk “kader” ile hafifletilemez! Binayı gereği gibi yapmayanların bu eylemleri neden başkalarının kaderi olsun!
Altını kalın çizgilerle çizerek vurgulayayım; Hukukta kader yoktur! Hukukta “kader kurbanı” da yoktur! Herkes kendi iradesi ile karar alır ve icra eder. Kötü müteahhidin, işini iyi yapmayan yapı denetimcisinin, işini savsaklayan kamu görevlisinin ihmal ve hataları, başkalarının yaşamlarına mal olan kader olamaz. Hukuki ve cezai sorumluluk “kader” ile hafifletilemez!
Her bağlamda söylenen bir söz oldu artık; coğrafya kaderdir! Coğrafya iklim olarak kaderdir, doğa şartları, havası, suyu kaderdir. Coğrafyasında deprem kuşağının bulunması kaderdir. Ama o coğrafyanın beşeri unsurları o coğrafyanın kaderi midir? Sosyal ve ekonomik koşulları, kültürel yapısı kaderi midir! Elbette değildir. Kaynağı insan unsuru olan sosyal ve ekonomik koşullar o coğrafyanın kaderi değildir, insani sonuçlarıdır.
Veda bile edemediler
Bir müteahhidin Deprem Yönetmeliği’ne göre inşa etmesi gereken bir binayı, yönetmelik ve ilgili mevzuata göre yapmaması neden ve kimin için kader olsun! Bina yapılırken denetleme görevini gereği gibi yapmayanların bu eylemleri neden başkalarının kaderi olsun!
Neden birisi Deprem Yönetmeliği’ne uygun diğeri aykırı yapılmış iki binadan konut satın alanların birisindekilerinki iyi kader, diğerindekilerininki acı kader olsun? Eğer coğrafya kaderse 6 Şubat 2023’te Adıyaman İsias Otel’de konaklayanlar için ne kadar geçerli bu tespit! Otel misafiri olan Kıbrıslı ortaokul ve lise öğrencilerinden oluşan voleybolcular ile turist rehberleri kendi kaderleri olan coğrafyadan başka bir coğrafyada kimseye veda edemeden hayattan kopup gittiler.
Çoğu öğrenci olan bu çocuklar, bir gonca gül gibi açacakları zamanı beklerken, gecenin karanlığı sabaha kavuşacakken saat 04.17’de, yerin 8.7 km altındaki fayların hareketiyle, kimisi uyanamadan, kimisi uyanmış ve korku içinde ne olduğunu anlayamadan yaşamdan kopup gittiler. Onların çocukça hayalleri vardı. Şimdi sevenlerinin ve sevdiklerinin hayali oldular.
Turist rehberleri, ülkemize gelen turistlere ülkemizi tanıtacaklar, tarihimiz ve günümüzle turistler arasında köprü kuracaklar, kültürümüzü sevdirecekler, dostluklar kuracaklar, kazanacakları para ile annelerine anneler günü hediyesi alacaklardı. Şimdi geride kalanları, onların mezarlarına çiçek bırakacak.
Coğrafya kaderse, İsisas Otel’de ölen, hayattan kopup giden çocuklar ve turist rehberleri hangi coğrafyanın kader kurbanı oldular? Kendi coğrafyalarının mı?
Onlar, kendi kaderleri olmayan bir coğrafyada hayattan koptular. Hayatlarına mal olacak, değil ölümcül düzeyde, basit bir hata dahi yapmadılar, kırmızı ışıkta geçtikleri için, fark etmeden zehirli bir gıda tükettikleri için ölmediler. Kalacakları oteli dahi muhtemelen kendileri seçmediler!
İsias Otel’i inşa eden müteahhit, yapı denetim sorumlusu, iskan izni veren, otel işletme ruhsatı veren kamu görevlileri kimlerin kaderini belirlemiş oldular? Aslında sadece kendi kaderlerini!
Depremin büyüklüğü tazminatta indirim sebebi olmamalı
Kahramanmaraş Pazarcık ve Elbistan olan depremlerin büyüklüğü 7.7 ve 7.6 idi.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 1999 Gölcük depreminde yıkılan bir bina ile ilgili açılan tazminat davasında, depremin büyüklüğünün hesaplanan tazminatta indirim sebebi olduğuna dair karar vermişti. Depremin büyüklüğü sonradan açılan bütün tazminat davalarında mahkemelerce tazminatta indirim sebebi yapıldı.
HGK bu kararında, binanın plan ve projesine, imar düzenlemelerine ve deprem yönetmeliğine uygun yapılmış olsa bile gerçekleşen depremin 7.4 şiddetinde olduğu göz önüne alındığında binanın deprem nedeniyle hasara uğramasının kaçınılmaz olduğu, bu olgu gözetilerek, belirlenen tazminat tutarından Borçlar Yasası’nın 43. maddesi uyarınca uygun bir indirim yapılması gerektiği belirtilmiştir.
Daha sonra verilen bir Yargıtay kararında da bina; plan ve projesine, imar düzenlemelerine ve Deprem Yönetmeliği’ne uygun yapılmış olsa bile, 09.11.2011 günü gerçekleşen depremin 5.6 şiddetinde olduğu göz önünde tutulduğunda binanın deprem nedeniyle hasara uğramasının kaçınılmaz olduğu, ne zaman ve hangi büyüklükte olacağı öngörülemeyen ve gerçekleştiğinde büyük bir yıkıma sebebiyet veren, bölgede herkesi etkileyen en büyük doğal afet olduğu da kabul edilen depremin; ayrıca, bölgenin birinci derecede deprem kuşağında yer aldığı ve oluşan depremin şiddet büyüklüğü de dikkate alındığında, TBK md 51/1 gereği tazminatta indirim yapılması gerektiği belirtilmiştir.
Bu karara katılmak mümkün değildir. Çünkü Yargıtay kararında depremle ilgili bütün riskler ve koşullar bina yapan müteahhitlerce de biliniyor olmalı. Bu müteahhitlerin rizikonun sonuçlarını en aza indirecek, hatta depremle oluşacak hasarı bertaraf edecek nitelikte bina yapmaları gerekir. Teknoloji ve malzeme olarak bu mümkün müdür? Elbette mümkündür! O zaman mümkün olanı yerine getirmeyenin sorumlu olduğu maddi tazminatta, depremin büyüklüğünü gerekçe gösterip indirime gitmek yasanın hatalı yorumlanması anlamına gelmez mi?
Madem ki Yargıtay’a göre depremin büyüklüğü tazminatta indirim sebebidir, aynı gerekçeyle depremin yerin ne kadar altında olduğu da tazminat hesabında dikkate alınmalıdır. Böyle olursa nasıl bir hukuki çıkmaza gireceğimiz ise aşikardır.
Yıkılan otel ve destekten yoksun kalma tazminatı
İsias Otel depremle yıkılırken ölen ve yaralanan çocuklar ve turist rehberleri, otel personeli yönünden şimdi bir hukuki mücadele başlıyor. Hukuki zaferleri acılarını dindirmeyecek, gonca gülleri diriltmeyecek ama teselli olacak.
İlk söylemem gereken konu, ölenlerin yakınlarının talep edebilecekleri bir tazminat olduğudur. Bu tazminat türüne hukuk terminolojisinde “destekten yoksun kalma” tazminatı diyoruz. Destekten yoksun kalma tazminatı, ölenin desteğinden yoksun kalan kişilerin bu sebeple uğradıkları kayıpların karşılığı olarak ödenir.
O halde depremde yıkılan bir otelde ölenlerin desteğinden yoksun kalanlar, destekten yoksun kalma tazminatı isteyebilecekleridir.
“Kimler ölen kişinin desteğinden yoksun kalmış kabul edilir?”, diye soracak olursak, yanıtımız; sağ kalan eşler ve çocuklar, anne ve baba, kardeşler ve hatta nişanlılar destekten yoksun kalma tazminatı isteyebilir. Koşullar depremde ölen çocuğun ileride anne babasına destek sağlayabileceğinin belirlenmesine elverişli ise, çocuk ölümü öncesi mutlaka fiilen anne babasına destek oluyor muydu diye bakılmaz, farazi desteğin varlığı kabul edilerek anne ve babaya destekten yoksun kalma tazminatı ödenir.
Kardeşler bakımından durum farklıdır; çünkü kardeşlerin destekten yoksun kalma tazminatı isteyebilmeleri için, depremde ölen kardeşin ölümünden önce onlara düzenli ve sürekli olarak fiilen destekte bulunuyor olması gerekir.
Hayatta kalan nişanlı için de aynı koşullar geçerlidir; ölen nişanlı hayatta kalan nişanlısına ölmeden önce düzenli olarak fiilen destekte bulunmuş ise ileride evleneceği nişanlısının gelecekteki müstakbel desteğini kaybettiğinden, sağ kalan nişanlı da tazminat isteyebilir.