Uluslararası derecelen-dirme kuruluşları Türkiye’nin “not”unu yatırım yapılabilir ülke olmanın altına düşürdüler. Aslında bu kuruluşların bir ülkenin ekonomisi hakkında derecelendirmelerini “not verme” olarak adlandırmak bana itici geliyor. Türkiye bu kuruluşlar tarafından bilgisi ölçülen öğrenci değildir.
Fitch, Moody’s, Standard & Poor’s gibi derecelendirme kuruluşlarının “not verme”sinden değil, İngilizce’deki gibi (rating), “derecelendirmesi”nden söz edilebilir.
Sorumlulukları var
Bu kuruluşların bir ülkenin ekonomisini derecelendirmelerinde objektif olmamaları, denetlenebilir gerekçelere dayanmayan değerlendirmeler yapmaları sonucu meydana gelen kamu ve özel sektör zararından sorumlulukları olacaktır.
Derecelendirme kuruluşları, bir ülke ekonomisini ve geleceğini derecelendirecek bilgi birikimine sahip uzman oldukları iddiasındadır. Bir çok uluslararası yatırımcı, sermayedarları ile pozitif derecelendirme almayan ülke ekonomilerine yatırım yapılmamasını öngören anlaşmalar imzalar. Uluslararası derecelendirme kuruluşları bu durumu çok iyi bilirler. İnsanlar gibi kurum ve kuruluşlar da yetkilerini kötüniyetli olarak kullanabilirler ve objektif ve tarafsız ekonomik değerlendirme yapmak yerine siyasi olarak bir ülkeyi zorda bırakmak için ekonomik derecelendirmeyi taraflı yapabilirler.
Bu kuruluşlar, ülke ekonomisini derecelendirecek kadar uzman oldukları iddiasında olduklarından, en küçük hatalı değerlendirme yapmaları dahi hukuken tolere edilemez, sorumlulukları doğar.
Somut gerekçe var mı?
Bu kuruluşlar Türkiye’nin ekonomik derecelendirmesini negatife çevirirken hangi somut verilere, hangi gerekçelere dayandıklarını objektif ve bilimsel olarak açıklamak zorunda. Aksi hukuken kabul edilemez. Türkiye’nin anlaşması bulunan kuruluşlara karşı sözleşmeye aykırılık, anlaşması bulunmayan kuruluşlara karşı ise haksız fiil hükümlerine göre tazminat davası açılması mümkündür.
Ancak tazmini istenen zarar ile objektif olmayan, taraflı ve kasıtlı olumsuz derecelendirme arasında nedensellik bağı bulunduğunun ispatı zorunlu. Olumsuz derecelendirmeye bağlı olarak Türkiye’den çekilmek zorunda kalan yatırım nedeniyle zarar gören Türk ortak böyle bir tazminat davası açabilir.
İflas erteleme müjdesi gelse
Şirketler son yıllık bilançolarını hazırlıyor. Şirketlerin borca batık olduğu ortaya çıkarsa, Türk Ticaret Kanunu’na göre yönetim kurulu, aktiflerin muhtemel satış fiyatları üzerinden ayrı bir ara bilanço çıkartır.
Bu bilançodan aktiflerin, şirketin borçlarını karşılamaya yetmediğinin anlaşılması hâlinde durumu hemen ticaret mahkemesine bildirir ve şirketin iflasını ister.
İflastan kurtulmanın konkordato, borçların yeniden yapılandırılması gibi çeşitli yolları var. Birisi de, şirketin açığını karşılayacak ve borca batık durumunu kaldıracak tutardaki alacaklılarla anlaşmaktır.
İflastan kurtulmanın bir başka yolu iflas ertelemesi. Borca batık bir şirketin inandırıcı bir iyileştirme projesi sunması ve bu projenin geçekleşmesi halinde borca batıklıktan çıkacağına mahkemeyi ikna etmesi halinde, mahkeme şirketin iflasına karar vermeyi iki yıllığına ötelemekte ve şirketi hacizlere, takiplere karşı koruma altına almaktadır. Böylece şirket alacaklılarına karşı korunduğundan, borçlarını ödemekten çok, kendini kurtarmaya çabalar.
Grip gibi bulaşır
İflas ertelemesi kötüye kullanılmış mıdır? Tüm hukuki müesseseler gibi elbette o da kötüye kullanılmıştır. Aslında tam da 15 Temmuz 2016 FETÖ darbe teşebbüsünün olduğu gün yapılan kanuni değişiklikle iflas erteleme süresi en fazla iki yıl ile sınırlandırılmış, şirketlerin sırf iflas erteleme başvurusu yapmak için merkezlerini İstanbul, Ankara gibi yerlere göstermelik olarak taşımaları önlenmek istenmişti.
Ancak menfur darbe teşebbüsü bu önlemlerin uygulamasını görme fırsatını engelledi. OHAL kapsamında çıkarılan 669 sayılı KHK ile iflas erteleme tamamen yasaklandı.
Şubata giriyoruz. Artık bilançolar hazırlandıkça bir çok şirketin borca batık olduğu ortaya çıkacak. Bu şirketlerin tek çareleri, şu geçici ekonomik buhranı atlatana kadar iflas ertelemesinin sağlayacağı korumadan yararlanmak.
İyiniyetli olarak iflas ertelemesinden yararlanmak isteyen şirketlere bu olanağı tanımak gerekir.
İflas domuz gribi gibidir, bağlantı içinde olduklarına da bulaşır. Her iflas sadece olumsuz ekonomik bir dalgalanma yaratmaz, işsiz kalanların neden olacağı toplumsal sorunlara da yol açar. Şirket faaliyette bulundukça, onunla iş yapan diğer şirketlerde faaliyette bulunmaya devam ederler. Şirket ihracaatçıysa, bin bir çabayla kazandığı uluslararası pazar payını iflas sonucu Türkiye adına kaybetmiş olur, ülkeye döviz kazandırma olanağı kalmaz.
Çok sıkı takip var
Bizzat kayyımlık yaptığım bir tekstil şirketinin iflasında edindiği tecrübe, iflasın alacaklının menfaatine olmadığıdır. İflas halinde alacağının belki yüzde 30’unu, onu da en az 3 yıllık bir süreç sonunda tahsil edebilir.
Oysa iflas ertelemesi halinde faaliyetine devam eden şirket azar azar borcunu ödemeye devam ediyor. İflas ertelemesine karşı çıkan, ancak eline geçeni görünce sonradan pişman olan bir çok alacaklı şirket de vardır.
Ticaret mahkemeleri oldukça titiz ve dikkatli yargılama yapıyor. FETÖ bağlantısı olan bir şirketin iflas erteleme kararı alması neredeyse olanaksız. Mahkemeler gerektiğinde iflas ertelemesi isteyen şirketin yöneticilerinin ve ortaklarının Bylock kullandığı tespit edilen 170 bin kişi arasında olup olmadığını da araştırabilirler.
İyiniyetli şirketler ve onların çalışanları, bu şirketlerle iş yapan diğer şirketler Hükümet’ten iflas erteleme yasağının kaldırılması konusunda bir müjde bekliyor. Terör ve dövizdeki aşırı artışla başladığımız 2017, ekonomik gelecek için böyle bir müjdeyi hak ediyor.
İtibar etmedik
Tüm Sanayici ve İşadamları Derneği (TÜMSİAD) Genel Başkanı Yaşar Doğan, kredi derecelendirme kuruluşlarının raporlarını gerçekçi bulmadıklarını söyledi. Doğan, “15 Temmuz’da bize yapamadıklarını, ekonomik yaptırımlarla yapmaya çalışan ve bu yaptırımları bu tarz kuruluşlarla bize dayatmaya çalışan gruplara itibar etmiyoruz” dedi.
TÜMSİAD’ın Alanya’da 9’uncu Genel İstişare Kurulu’nun gala yemeği yapıldı. Yaşar Doğan, “Türkiye’de ciddi projelere imza atılıyor ve bunlar devam ediyor ayrıca mali disiplinden de taviz vermeyen hükümetimiz var. Anlam ve mana vermiyoruz, yanlı ve taraflı diye düşünüyorum. Çok da itibar etmiyoruz” dedi. l DHA
Karar makroekonomik değil jeopolitik
DenizBank Genel Müdürü Hakan Ateş, uluslararası kredi derecelendirme kuruluşlarının kararlarının arkasında makroekonomik nedenlerden çok, jeopolitik nedenlerin olduğunu belirterek, “Türkiye, 2012’de kazandığı yatırım derecesini, bundan sonra da kazanabilecek güçtedir” dedi.
Ateş, AA’ye not kuruluşları Fitch ve S&P’nin cuma günü açıkladığı kararların, çifte standartlı bir yaklaşım olduğunu söyledi. Kredi derecelendirme kuruluşları tarafından açıklanan kararlar sonrasında, doğrudan yabancı yatırım konusunun gündeme geldiğini ifade eden Ateş, “Türkiye’ye 2012 - 2015 arasında 50 milyar doların üzerinde doğrudan yabancı yatırım girmiştir. Bunun önemli bir bölümü de 2012’de biz yatırım derecesini alana kadar olmuştur. Dolayısıyla alınan kararlar dünyanın sonu değil” dedi.
Ateş, Türkiye’nin, makroekonomik açıdan Güney Afrika gibi ülkelerden çok daha iyi olduğuna işaret ederek, “Ancak, örneğin Güney Afrika’nın yatırım derecesi bizden biraz yukarıda ve onu destekleyen hiçbir makroekonomik verisi de yok. Bu nedenle, alınan kararların arkasında makroekonomik nedenlerden çok, biraz jeopolitik nedenler de var” ifadelerini kullandı.
Türkiye’nin borçluluk açısından diğer ekonomilere göre çok daha iyi olduğunu, kamu borçlanması, cari açık ve bütçe açığı gibi göstergelerin, Avrupa seviyelerinin altında olduğuna işaret eden Ateş, Türk bankacılık sektörünün de 2002’den bu yana dünyanın en sağlam sektörlerinden biri haline geldiğini vurguladı.
İlk söz son söz olsun:
Kötü niyet her zaman var olacaktır, asıl olan, onu tespit etme ferasetini ve engelleme cesaretini gösterecek hâkimlerin varlığıdır!