Yaşam koşulları değiştikçe ispat araçları da değişir. Kısa mesaj, WhatsApp, Facebook ve Twitter paylaşımları eskiden delil kabul edilmezken, artık bunlar da delil kabul ediliyor
Arzu edilmez ama, karşınızdakiyle bir hukuki ilişkiye girerken ne kadar dikkat ederseniz edin, bazen sorunlar kaçınılmaz olur. Şu veya bu sebeple, kendimizden veya karşı taraftan, hatta üçüncü kişilerden kaynaklanan nedenlerden dolayı uyuşmazlıklar çıkabilir.
İddiamızı, bize karşı bir şey iddia ediliyorsa savunmamızı delillere dayandırmalı, kanıtlamalıyız.
Bazen yasalarda kimin neyi ispatlayacağı özel olarak düzenlenir. Ama ispat yükü genel kural olarak, Türk Medeni Kanunu 6’ncı maddesinde düzenlenmiş. O da şöyle diyor; “taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür.” Vatandaş diliyle, “iddia sahibi iddiasını ispatla yükümlüdür.”
İş bununla bitmiyor, bir de hangi iddianın hangi delille, ne tür kanıtlarla ispatlanabileceği meselesi var. Her şey delil olarak kullanılamaz.
Önemli bir ispat aracı
Toplumsal yaşam koşulları ve ilişkileri değiştikçe ispat araçları da değişir ve genişler. Mesela, bir kısa mesaj, WhatsApp mesajı, Twitter veya Facebook paylaşımı eskiden delil olarak kabul edilmezken, artık bunlar da delil olarak kabul edilip, bir iddianın ispatlanmasında kullanılabiliyor. Facebook’ta borç ikrarı geçerli sayılıyor. Özel hukukta en önemli ispat aracı yazılı belgedir. Mesela el yazısı ile yazılmış, altı ıslak imza ile imzalanmış bir mektup da belge niteliğindedir. Ticaret hukukunda ‘teyit mektubu’ diye bir belge dahi vardır.
Alacak borç ilişkilerinin ispatında en önemli delil, belgelerdir. Belge nedir diye sorarsak, cevabını da Hukuk Muhakemeleri Kanunu 199’uncu maddede buluruz; yazılı veya basılı metin, senet, çizim, plan, kroki, fotoğraf, film, görüntü veya ses kaydı gibi veriler ile elektronik ortamdaki veriler ve bunlara benzer bilgi taşıyıcıları bu kanuna göre belgedir. Yani sadece yazılı olanlar değil, görüntü ve ses kayıtları da belge olarak kabul ediliyor.
Artık Yargıtay ispat aracı olarak elektronik mektupları, e-mailleri de belge olarak kabul etmeye başladı. Yargıtay 13. Hukuk Dairesi’nin 6 Haziran 2020 tarihli, 2020/4488 karar sayılı kararına konu olan olayda, Soner Bey tanıdığı bir avukat hanıma vekalet verir. Avukat hanım, Soner Bey’e vekaleten dava açar. Davanın bir aşamasında Soner Bey ‘gördüğü lüzum üzerine’ avukatını vekaletten azleder. Avukat hanım vekalet ücretini ödemediği için Soner Bey’e dava açar. Ortada gerçekten yazılı bir vekalet ücreti sözleşmesi yoktur.
Mesajları silmeyin
Ama Yargıtay, Avukat Hanım’ın Soner Bey’e önceden göndermiş olduğu 2 Eylül 2009 tarihli e-mail yazışmasını belge olarak kabul eder. E-mailde avukat hanım Soner Bey’e hitaben, açılacak dava ile ilgili döküm yapmış, dava masrafı olarak 5.800 TL, 2.000 TL bilirkişiden alınan bilgilendirme ücreti ve bakiye 8.000 TL vekalet ücretinin kaldığı belirtilerek bu ücretin ödenmesi istenmiştir. Parantez içerisinde kalan bakiye açıklanırken 10.000 TL olan rakamdan itiraz dilekçesi yazılması sonrasında 2.000 TL ödendiği açıklaması yapmıştır. İşte bu e-mail yazışması belge olarak kabul edilip, avukat hanımın kendisini azleden müvekkili Soner Bey’den vekalet ücreti alacağının varlığını ispat konusunda yararlanılmalıdır.
Kıssadan hisse, aranızda yazılı bir sözleşme olmasa bile, sözleşmenin varlığına işaret eden elektronik ortamlardaki her türlü yazışma, mesaj, beyanları mutlaka saklayın, silmeyin.
Binalarda değişiklik için mimar onayı...
Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun 4’üncü maddesine göre, mimarlık eserleri, güzel sanat eseridir. Aynı Kanun’un 16’ncı maddesi, eser sahibinin izni olmadıkça eserde ekleme ve başka değiştirmeler yapılmasını yasaklamaktadır. Eser sahibi kayıtsız ve şartsız olarak yazılı izin vermiş olsa bile eserin mahiyet ve hususiyetlerini bozan her türlü değiştirilmeleri de menedebilir.
Bazı okuyucularımızın başına mutlaka gelmiştir, keza bana da zaman zaman bu konuda sorular sorulmuştur; Müvekkil 25 sene önce, mimari projesine uygun olarak yapılmış bir ev satın alır. Evde, imar planlarına aykırı olmayacak şekilde bazı değişiklikler, ekleme ve yıkımlar yapmak ister. Ne yapması gerekir; 25 yıl önce evin mimari projesini yapan mimardan izin alması gerekir. Mimar her nedense değişiklik izni vermek istemez, ya da izin vermek için fahiş bir ücret ister.
İşte Yargıtay 11’inci Hukuk Dairesi 21 Ocak 2020 tarihinde verdiği 2010/622 sayılı kararı ile, ev, bina, kısaca yapı sahiplerini mimardan izin alma zorunluluğundan muaf kılmıştır.
Olay ayniyle vakidir; bir mimarlık şirketi, dört tane oteli bulunan bir turizm şirketine karşı dava açarak, bütün bu otellerin mimari projelerini yaptıklarını, turizm şirketinin kendilerinin onayı ve izni olmaksızın otellerin mimari projelerinde değişiklik yaptığını, davaya konu inşaatların eski haline getirilmesine ve kal’ine karar verilmesini talep eder.
Estetik değeri yoksa...
Buna karşılık davalı turizm şirketi de, aslında mimarın annesinin turizm şirketinin ortağı olduğunu, anne ve oğul arasında anlaşmazlık bulunduğunu, mimarın kasıtlı olarak sürekli farklı konularda annesinin ortağı olduğu turizm şirketi aleyhine davalar açtığını, ayrıca, otellerin mimarı olarak binalarda değişiklik yapma konusunda 02.12.2008 tarihli muvafakatname verdiğini, çizilen mimari projenin ise sıradan bir proje olduğunu, estetik değere sahip bir yapı olmadığını savunur.
Sonuçta, otellerin çizilen mimari projelerinin sıradan bir proje olduğunu, estetik değere sahip bir yapı olduğunun kanıtlanamadığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilir.
Bu karar bize şunu söylüyor, eğer çizilen mimari projenin bir güzel sanat eseri düzeyinde estetik değeri yoksa FSEK md 4 anlamında bir eser olarak kabul edilmez ve yapılacak değişiklikler için mimarın iznine gerek kalmaz.
Yazışmalar tek başına delil olmaz
Bir e-mail yazışmasını belge sayan Yargıtay kararlarının yanında, elektronik ortamdaki belgelerin tek başlarına bir vakıanın ispatına yetmeyeceğine dair kararlar da var. Gel de çık işin içinden!
Bir boşanma davasında davacı kadın eşinin kendisini başka kadınlarla aldattığını iddia eder. Kanıt olarak da kocasının Facebook ve Outlook hesaplarından başka kadınlarla yaptığı mesajlaşmaları gösterir.
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2018/5463 sayılı kararında, 13. Hukuk Dairesi’nin aksine, elektronik ortamdaki fotoğraf, film, görüntü veya ses kaydı gibi veriler ve bunlara benzer bilgi taşıyıcıların, diğer delillerle desteklenmeleri halinde delil olarak hükme esas alınabileceğine karar verir. 2. Hukuk Dairesi’ne göre bu tür veriler tek başına vakıaların ispatına yeterli değildir. Davalı koca da söz konusu Facebook ve Outlook hesaplarıyla bir ilgisinin olmadığını savunmuştur. Yazışmaların davalı kocaya ait olduğuna dair, kadının iddiası dışında bir delil yoktur. Kim tarafından oluşturulduğu bilinmeyen ve muhatapların kim olduğu belli olmayan, internetten yapılan görüşme kayıtları, tek başına vakıaların ispatında dikkate alınamaz.