Türkiye’nin uluslararası ilişkilerinin en yoğun olduğu ülke Almanya... 3.5 milyon Türk Almanya’da yaşıyor.
Cumhurbaş-kanı Erdoğan, yurtdışındaki vatandaşlara, yaşadıkları ülke vatandaşlığını almalarını öneriyor. Alman İstatistik Dairesi’nin verilerine göre, 2017’de Alman vatandaşlığına geçen Türk sayısında % 8 düşüş var. Bunu iyice düşünmeli. Alman vatandaşlığına geçmek isteyenler mi azaldı, yoksa Alman makamları mı vatandaşlık vermede sıkı davranmaya başladı, bilemiyoruz.
Entegrasyon şartı
Vatandaşlık; acıma, dayanışma gibi nedenlerle verilmez. Vatandaşlığına geçmeyle entegrasyon sağlanmaz, topluma entegre olmuşsa vatandaşlık verilir.
Biz bu sorunu Suriyeli göçmenlerle yaşıyoruz. Suriyelilere vatandaşlık verirsek Türk toplumuna entegrasyonları hızlanır mı? Kendisini Türk toplumuna entegre olmuş hissetmeyen bir Suriyeliye vatandaşlık verirsek, seçimlerde hangi saiklerle oy kullanır? Türkiye’nin çıkarlarını düşünerek mi oy verir?
Almanya’da yaşayan Türkler, Türkiye’de yaşayan Suriyelilerin aksine, büyük oranda yaşadıkları ülkeye entegrasyon sağlamış. Elbette Türkler Almanya’da neredeyse 60 yıldır var, Suriyeliler ise Türkiye’de 6-7 yıldır... Türkler Almanya’ya gönüllü gitmişler, Suriyeliler mecburiyetten.
Alman Büyükelçi Erdmann’ın belirttiğine göre, Türkiye’de Almanya ile bir şekilde bağlantısı olan 4 milyon civarında kişi yaşıyor.
7.5 milyon kişi
O halde Türkiye ile Almanya köprü vazifesi gören 7.5 milyon civarında insanımız var. Federal İstatistik Dairesi’nin, Nisan 2018 istatistiğine göre Almanya’nın Türkiye’ye olan ihracatı 603.465.000 milyon euro artmış, % 8.9 oranında bir artış. Yıllık ithalat 5.678.010.000 euro, ihracat ise 7.361.787.000 euro’dur.
Alman sermayeli 8 bin civarında şirket Türkiye’de faal. İki ülke arasında ithalat ve ihracat yapanları da eklersek, rakam, küçük bir Avrupa ülkesindeki toplam şirket sayısına ulaşır.
Bu şirketlerin Türkiye’de istihdam ettikleri kişi sayısı tahminen 500 bin kişi. Almanya’da Türklere ait iş yerlerinin sayısı 75 bin, istihdam da 350 bin kişiye ulaşmaktadır.
Her sene yaklaşık 4 milyon Alman tatilini Türkiye’de geçirirken, son 16 yılda ekonomik gelişmelerin zirve yaptığı zamanlarda birçok Türk vatandaşı da Almanya’ya tatile gitmekteydi.
Türkiye ile Almanya arasındaki ilişkilerin düzelmesi her iki ülkenin de çıkarınadır. İlişkilerin bozulması, her iki ülkenin de ne vatandaşlarının ne de kurumlarının menfaatinedir. Bu her iki ülke için de geçerlidir.
Düşünün, yabancı bir ülkede yaşıyor, okula gidiyor, çalışıyor, ev sahibi oluyorsunuz. Yaşadığınız ülke ile anavatanınızın arası limoni, ilişkileri bozuksa, mutlu ve huzurlu bir hayat yaşar mısınız?
Ya da ülkenizle sorunları olan yabancı bir ülkede yatırım yapar mısınız?
24 Haziran seçimlerinden sonra yapılması gereken ilk iş, iki ülkenin diyaloğu güçlendirip, ilişkileri tekrar eski düzeyine çıkarmaları, hatta ekonomide, bilimde, uluslararası siyasette daha ileri işbirliği yapmaları elzemdir. Bunun Orta Asya’dan batı Avrupa’ya kadar olan bir coğrafyaya çok büyük faydaları olacaktır. Gelecek, uluslararası ilişkileri bozuk bir sistemde değil, olumlu iş birliğine gidebilmede, farklı düşünülen her konuda uzlaşmayı başarabilmededir.
“Eller” uzaya, biz yaya, olmaz. Kavgadan gerekiyorsa kaçmayız, ama “el” barışa, biz kavgaya gidemeyiz.
Almanya’da hâkim karşısındayım
Başkanı olduğum Alman Türk Hukuk Akademisi’nin merkezi Frankfurt’ta olduğu için iki ülke arasında sık sık seyahat ederim. Bunların birisinde Frankfurt Havalimanı’nda, Alman gümrük memurlarıyla aramızda bir sorun çıktı. 3.500 euro para cezası kestiler. Açtığım davanın duruşması perşembe günüydü.
Duruşmada hâkim şahitlere önce kendisi soru soruyor. Sonra bana soru sorma hakkı tanıyor.
Gümrük memurları olayı olduğu gibi anlatıyorlar, kendilerini haklı çıkarmak için bir kelime bile yalan söylemiyorlar. Tuttukları tutanakta yazmadıklarını da dosdoğru anlatıyorlar. Oysa ben duruşmadan önce tanıdığım bir Alman hukuk profesörü arkadaşıma, gümrük memuru şahitler ya yalan söylerlerse diye endişemi dile getirmiştim. O da bana gülümseyerek, öyle şey olmaz, demişti. O haklı çıktı (Türk hâkimlerin tutumu ise şöyle: Taraflar yalan söyler, biz bu yalanları tespit ederiz!)
Ama beni en çok etkileyen, Alman hâkimin konusuna ve duruşmaya hâkimiyeti, tarafların kim olduğuna bakmadan maddi hakikatin ortaya çıkarılması için gösterdiği çabaydı.
Almanya’da hâkim, avukat veya savcı olmak için avukat, hâkim ve öğretim üyesinden oluşan bir sınav jürisi önünde, birisi iki yıllık staja başlamadan, diğeri de bitiminde olmak üzere iki kere sınav vermiş olması gerekiyor. Bu sınavlar da kendi içlerinde yazılı, sözlü ve olay çözümü olmak üzere üç bölümden oluşuyor.
Davamın sonucu mu? Hâkim ilk gümrük memurunu dinledikten sonra olayı çözmüştü ve ikinci memuru şahit olarak dinlemeye gerek olmadığını, davayı kapatmak istediğini beyan etti ve bu kesinlikle ihsası rey değildi. Gümrük Başmüdürlüğü yetkilisi ikinci şahidin de dinlenmesini istedi ve davanın kapatılmasına onay vermeyeceğini söyledi. İkinci gümrük memurunun ifadesi de, beni teyit etti. Hâkim, en minimal dereceden para cezası vereceğini bildirip, kararını okudu: 240 euro para cezası. Bizim usul hukukumuzda olmayan bir şey daha vardı: Hâkim kararının tefhiminden sonra gerekçesini hemen sözlü olarak teker teker açıkladı. Bana göre bu ceza da haksız, ama Alman hâkimin gerekçesi beni ikna etti. Bizzat yaşamış birisi olarak diyorum ki “Frankfurt’ta da hâkimler var!”
Tek güvencemiz, iyi hâkimler, iyi savcı ve avukatlar ve iyi bir adalet sistemi.
Son söz: Ramazan Bayramı’nız kutlu ve mutlu olsun!
ERDOĞAN DEMİRÖREN
Erdoğan Demirören Hakk’a yürüdü. Ülke ekonomisine, gelişmesine katkısı çok fazlaydı. Bu katkı, yetiştirdiği evlatlarınca eksilmeden artarak devam ettirilecektir. O, sadece Demirören Ailesi’nin değil, tüm Türkiye’nin kaybıdır. Allah’tan rahmet, Demirören Ailesi’ne ve Demirören Grubu mensuplarına başsağlığı dilerim. Mekânı cennet olsun!