Bazı insanların müstesna yetenekleri vardır. Hayatlarını bu müstesna yeteneklerini kullanarak kazanır. Kimisi çok, kimisi az, yeteneğinin üstünlüğüne göre.
Bir kimsenin sahip olduğu yeteneğin karşılığı toplumdan topluma ve zamandan zamana da değişir. Türk toplumunun çok değer verdiği bir yetenek türüne, bir başka toplum değer vermeyebilir.
Fatih Terim de futbol bilgisi yönünden Türk toplumunun yetiştirdiği müstesna yeteneklerden biridir. Futbolculuk dönemine göre teknik direktör olarak Türk futboluna katkısı çok büyüktür. Galatasaray Spor Kulübü sporcularına, Mustafa Denizli’nin aşıladığı özgüven, Fatih Terim ile zirve yapmış, Türk futbolcusunun ürkek ve mücadeleyi başlamadan kaybetme psikolojisini yok etmiştir.
Artık Türk futbolcusu, önce topu rakibinin almasını izleyip, sonra peşinden koşarak ondan topu kapma mücadelesi verme ruh halinden kurtulmuştur. Yerli teknik direktörlerinin aşıladığı özgüveni sayesinde, topa rakibinden önce sahip olma ve oyunu yönlendirme inancı ve psikolojisiyle sahadadır. 6-0, 8-0 skorlu mağlubiyetler çok gerilerde kalmıştır.
Türk Milli Futbol Takımı ile Akdeniz oyunları şampiyonluğunu kazanan, 1996 yılında Türkiye’yi ilk defa Avrupa Şampiyonası finallerine
Davaların uzun sürmesinden herkes şikâyetçi. Avukatlar en çok şikâyetçi.
İşin gerçeği fıkradaki gibi değil; çocuk hukuk fakültesini bitirip avukat olur. Avukat babasının yerine girdiği ilk duruşmadan sonra sevinçle büroya gelip, “Baba, 40 yıldır senin avukat olarak bitirmediğin davayı ben tek celsede bitirdim!” demesi üzerine, avukat babanın, “Oğlum ne yaptın, sen o davadan aldığımız vekâlet ücretiyle eğitimini tamamlamıştın” diye tepki vermesi sadece fıkradır. Olayın aslı bu değildir. Vekâlet ücretleri saat ücreti yerine, genellikle dava değeri üzerinden belirlendiğinden, avukat bir an önce davayı bitirip, müvekkilinin sorununu en kısa sürede çözme gurur ve sevincini yaşayarak vekâlet ücretini almak ister.
Adaletin gecikmesi sadece davanın tarafları için değil, toplum için de katlanılamaz bir yüktür. Bilhassa ceza davalarında davaların uzaması ayrıca kişi özgürlüğü ve güvenliği için de büyük tehlikedir.
Herkesin makul bir süre içerisinde adil yargılanma hakkı vardır. Makul sürenin ne kadar olacağı, her davanın konusuna ve özelliğine göre belirlenir; davanın kaç dereceli olduğu, karmaşıklığı, taraf sayısı, teknik konularda bilirkişi incelemesi yapılması ve hesaplamalar, tanıklar,
Posta ile yapılan tebligatların ciddi kuralları var. Postacı sizi evde bulamazsa, ihbarı kapıya yapıştırır, tebligat parçasını muhtara bırakır, komşunuza da bu durumu anlatır. Bu şekilde yapılan tebligat usulüne uygun ve geçerlidir...
Tatil zamanı! Sıcakların en yüksek seyrettiği zamanlar, bedenimizi ve zihnimizi dinlendirmeye en uygun zamanlar. Evlerin, işyerlerinin, arabaların, hatta toplu taşıtım araçlarının, AVM’lerin klimalarla donanmış olması bir değişiklik yaratmıyor. Bedenimizin biyolojik ritmi de bunu söylüyor, sıcaklarda siesta yap, kısa da olsa bir şekerleme yap! Siesta yapamıyorsan tatil yap!
Biz tatil yapıyoruz, hatta mahkemeler dahi adli tatil yapıyor da tebligat işleri tatil yapmıyor. Kimimiz uzun kimimiz kısa da olsa, memlekete şöyle bir gidip, eskilerden kim kalmış, şöyle bir bakıyoruz.
Tatil dönüşü bir bakıyoruz ki biz tatildeyken tebligat memuru kapımıza ihbar yapıştırıp tebligatı muhtara bırakmış.
Postacı kardeş, senin yaptığını “Çorumlu” postacı bile yapmaz!
Ama durun, hemen telaşlanmayın. Tebligatın usulsüz olduğu ileri sürüp, tebligatla başlayan süreyi kaçırdığınız için yitirdiğiniz haklara hukuki koruma sağlayabilirsiniz.
Tebligat memuru, öncelikle tatile çıkıp
Altın binlerce yıldır en yaygın ve değerli metaldir. Takıdır, ve tasarruf yatırım aracıdır. Havadan sudan kolay etkilenmediği, vücut ısısına en hızlı adapte olduğu için takma diş olarak dahi kullanılmış, mezar soygunlarına dahi konu olmuştur. Altının saflık derecesi “ayar” veya “karat”dır. Saf altın 24 “ayar”dır, binde 999,9 oranında saftır. “Gram altın” olarak alınıp satılanlar, 24 ayardır. Bu şu demektir: 100 gram bilezik aldığınızda aslında 91.6 gram, kolye-küpe aldığınızda 58.5 gram saf altın satın almış olursunuz.
Bilezikler 22 ayar, alyanslar 18 ayar, kolye-küpe gibi takılar 14 ayardır. Bileziğin içinde yüzde 8.4, alyansın içinde yüzde 25, kolye-küpenin içinde ise yüzde 48.7 oranında başka metaller vardır. Saflık oranı düştükçe altın sertleşir. Aman 14 ayar bir altını ısırmaya kalkışmayın. Gerçi dişi ile şişe kapağı açanlar, 14 ayar altını da ısırmaktan çekinmeyecektir.
Altının kendi rengi sarıdır ve gümüş gibi oksitlenmez, rengi hep sarıdır. Ama vitrinlerde renk renk altınlar görürsünüz. Altın ayarı içine gümüş katılarak yapılmışsa rengi sarı olur, ama kuyumcular buna “yeliş altın” derler. Bakır katılırsa kırmızı renkli altın, gümüş, nikel, çinko, paladyum katılırsa beyaz
Toplumsal ilişkilerin nerede yoğunlaştığı, insan davranış ve alışkanlıklarının nasıl evrildiği, en iyi, anlaşmazlıkların ve uyuşmazlıkların resmiyet kazandığı davaların türünden anlaşılır. İnsanlarımız en çok hangi konuda davalık oluyorlar? Hangi sosyal ilişkiler uyuşmazlıkların kaynağı! Hatta ekonominin ne durumda olduğunu dahi açılan dava türlerinden rahatlıkla anlayabilir, bir fikir edinebiliriz.
Bu günkü yazımda özel hukuktan kaynaklanan hukuk davalarını ele alacağım. Ceza hukukuyla, toplumuzdaki suç türleri ve suçlular bir sonraki yazımın konusu olacak. Öncelikle şunu söyleyelim: Türkiye’de 2016 yılında tam 2.213.353 dava açılmış. Bu davalarda 2 milyon 993 bin 390 tane davacı, 3 milyon 449 bin 479 tane de davalı var.
2016’da nüfusumuz 79 milyon 814 bin 871 olduğuna göre -yabancı uyrukluların bu rakamlar içerisinde ne oranda yer aldığı bilinmemekle birlikte- nerdeyse yirmi kişide birisinin davalık olduğu görülüyor. Tabii ki, rakamlarda ayrıştırma yapılmamıştır, bazı kişilerin 20-30 tane davası olabilir. Bazıları adliyenin gediklisidir, hatta belli bir dava sayısından sonra artık kendini avukatından ve hakimden “hukuku daha iyi öğrenmiş” sanır ve avukatını azledip, davalarını
Olağanüstü hal (OHAL) ilanının ve uzamasının ekonomiye ve özellikle doğrudan yabancı sermaye yatırımlarına etkisi olduğu herkesçe malum.
Olağanüstü hal süresince mahkemeler iflas ertelemesi kararı veremediklerinden, iyi projelerle iflas durumundan kurtulma umudu olan şirketler, konkordatoya başvurmak zorunda kaldılar.
Konkordato acil tedbirlerin alınmasına uygun olmadığından başarılı sonuçlar alınamadı, bir çok şirket iflasın eşiğine geldi.
Yabancı yatırımcılar, yıllardır ticaret yaptıkları, iş yaptıkları partnerlerinin birden bire ortadan kaybolmalarından, tutuklanmalarından, yurtdışına kaçmalarından, şaşkın bir hale düşmüş durumdalar.
Biz bu kişilerin FETÖ üyesi olduklarını, şirketlerinden elde ettikleri geliri “himmet” adı altında FETÖ finansmanına harcadıklarını söylesek de, onyıldır işyaptığı kişilerin FETÖ üyesi olup olmadığını bilmelerinin mümkün olmadığını düşünüyorlar.
Endişeyi giderelim
Bundan sonra iş yapacakları, ortaklık kuracakları Türk işadamlarının da sonradan FETÖ veya başka bir illegal örgüt üyesi iddiası ile karşılaşabileceği ihtimali olduğu düşüncesindeler. Bu düşünce onları yeni yatırımlar konusunda duraksamaya itiyor.
Özellikle mülkiyet haklarıyla ilgili endişeleri v
2012 yılından beri 14.139 adet uyuşmazlıkta taraflar mahkemeye gidip dava açmak yerine arabulucuya gitti ve bunlardan 13.093 adedi tarafların karşılıklı anlaşmasıyla çözüme bağlandı. Mahkemelerin verdiği her iki karardan birinin Yargıtay tarafından bozulduğu göz önüne alındığında, sonucun mali, sosyolojik ve uzlaşma kültürünün gelişmesi, adalet sisteminin stres atması bakımından çok olumlu etkileri olduğu ortada.
En çok arabulucuya başvurulan iller 5.757 başvuruyla İstanbul ve 2.513 başvuruyla İzmir, en azı ise birer başvuruyla Aksaray, Burdur, Çorum, Diyarbakır, Düzce, Giresun ve Ordu’dur. Bu arada, İzmir’in nüfusunun Ankara’nınkinin nerdeyse yarısı kadar olduğunu belirtelim. Arabulucuya hiç başvurulmadığı, sadece dava açmanın tercih edildiği iller arasında ise, Çankırı, Edirne, Rize, Yozgat, Sivas ve memleketim olan Kırıkkale de bulunmakta.
Bu güne kadarki arabuluculuk uygulamalarının toplam parasal değeri, 773.019.925,18 TL’dir. Mahkemeler bu değerde uyuşmazlıkların yıllarca sürecek davalarıyla meşgul olmamışlar.
En çok işçi ve işveren aralarındaki uyuşmazlığın çözümü için arabulucuya başvurulmuş. Bu sebeple iş mahkemelerinde dava açmadan önce arabulucuya başvurmayı zorunlu hale
Bankalarda zaman aşımına uğrayan paralar TMSF’ye aktarılıyor. Bunun hukuken savunulur yanı yoktur, mülkiyet ihlalidir. TMSF’ye aktarmak mülkiyetin dokunulmazlığı ilkesine aykırıdır.
Her yıl olur. 15 Haziran tarihi, banka hesaplarında parasını unutanlar için son gündür. Son on yıldır banka hesaplarınızda hiçbir hareket olmamışsa, hesabınızdaki para, devlete, daha doğrusu TMSF’ye geçer. Artık, son on yıldır hiçbir işlem yapmadığınız banka hesabınızdaki para sizin değil, TMSF’nin olur.
Banka kiralık kasalarındaki eşyalar da on yıl hiç ilgilenilmezse devletin olur. Nasıl mı? Düğünde aldığınız hediye takıları, babaannenizden kalan aile yadigârı hatıra yüzüğü güvenli olsun diye, uzun süre yurtdışına çıkacağınız için götürüp bir banka kiralık kasasına sakladınız. On yıl hiç ilgilenmediniz. Artık ne düğün hediyesi takılarınız ne de aile yadigârı yüzüğünüz sizin. Onlar “zaman aşımına uğradı” ve artık TMSF’nin oldu. Tekrar sahip olmak mı istiyorsunuz? Çare, ihaleye girip sizin olanı TMSF’den parasını vererek satın almak.
Mülkiyet ihlali
Şöyle düşünülmüş; eğer vatandaş hesabını unutmuş, kiralık kasalardaki eşyasıyla hiç ilgilenmemiş veya ilgilenememişse, hesabındaki para, kiralık kasadaki her