Hep söylüyorum, “mezunu olduğum için gurur duyuyorum” diye...
En son öğrencilere her öğün 1.8 liraya ziyafet sundukları için alkışlamıştım.
“İşte benim üniversitem” demiş, gururlanmıştım.
Kopamadığım, hep bir parçası olarak kalmaya çalıştığım Ege Üniversitesi geçen hafta ise beni çok şaşırttı, üzdü.
Bir yakınımın çocuğu üniversite hastanesinde tedavi görüyor.
Talihsiz yavru, ölümle yaşam arasında gidip geliyor, o minik elleriyle yaşama tutunma savaşı veriyor.
Acil kan gerekmişti.
Çok değil, sadece bir çay bardağı kadar kan ona can verecekti.
Hemen bulunması gerekiyordu.
Ancak hastanenin kan bankası ‘yok’ diyordu, yok, yok, yok...
“Git, nereden bulursan bul” denmişti.
Telafisi belki de imkansız zaman akıp giderken anne-babası çaresiz, perişandı.
Yavruları için telaşla koşturuyorlardı.
Olanlardan haberdar olup Kızılay’dan yardım isteyince, acı gerçek de ortaya çıktı.
Az önce “yok” denilen kanın aslında olduğu anlaşıldı.
Ancak en az 30 dakika kaybedilmişti. Yapılanın ne savunması ne izahı olabilirdi.
“Kan” diye diye bebekleri için çırpınan bir anne-babaya göz göre göre nasıl yalan söylenebilirdi?
Esirgenen o kan, bir hayat kurtarmak için değil de ne için orada saklanıyordu?
Keşke benim üniversitemde böyle bir olaya tanık olmasaydım.
Çok üzüldüm, kızdım ve utandım.
Ama tüm bunlara rağmen ümitliyim.
İçlerindeki insan sevgisini yakından bildiğim üniversite yönetiminin bu yanlışa son vereceğine eminim.
Suç işleniyor...
Yaşadığım acı olayın tanıklarından Kızılay Bölge Müdürü Dr. Gökay Gök çarpıcı konuşuyor.
Gök, kan varken yok demenin suç olduğunu söylüyor, “Suç ama en çok karşılaştığımız bir durum. Stokları korumak için bu yola başvuruluyor” diyor.
Gök’e göre sorunun temelinde yeterli bağış yapılmaması yatıyor.
İzmir’in yıllık kan ihtiyacı en az 150 bin ünite. Ancak Kızılay’a 2009’da sadece 64 bin ünite kan verildi. Hesap ortada, ihtiyacın yarısı bile değil.
Gök, yeterli destek alamadıkları için Ege, Dokuz Eylül üniversiteleriyle, Atatürk Eğitim, İzmir Eğitim, Göğüs Hastalıkları ve Behçet Uz Çocuk hastanelerinin sorumluluğunu üstlenemediklerini ifade ediyor.
“Bu kurumlar da yeterli kan toplayamıyor. Hasta yakınları, üçüncü dünya ülkelerinde görülen takas yöntemine zorlanıyor. Bize destek verilse, bu 6 hastaneyi de sorumluluğumuza alacağız. İşte o zaman kimse kan yok diye kapıdan çevrilmeyecek. Ama bu halkın desteğine bağlı” diye konuşuyor.
Kadınlar daha duyarsız
Kızılay Bölge Müdürü, ucunda hayat olan bu konuda toplumun duyarsız kalmasını üzüntüyle karşılıyor, başta da kadınlara sitem ediyor:
“Kızılay geçen yıl Türkiye genelinde 850 bin ünite kan topladı. Bağışçıların yüzde 93’ü erkek, yüzde 7’si bayan. İzmir’de ise bu oran yüzde 91’e yüzde 9... Kadınlar, kansız olduklarını söylüyor. En çok 10 kişiden 4’ünde kansızlık görülebilir. Diğer 6’sı nerede? Bu ülkede kadınlar neden kan bağışlamaz? Onların desteği olmadan kan sorunu çözülebilir mi?”
Dr. Gökay Gök, sözlerini yine sitemkar tamamlıyor:
“Bayraklı’ya Avrupa’nın dördüncü büyük kan merkezini kurduk. Binamızı en modern cihazlarla donattık. Her şey tamam ama insanlar yok. Bu duyarsızlık ve bananecilik bizi yaralıyor. Böyle olmamalı. Sağduyu bekliyoruz.”