Bir kadının hayatı nerede başlar? Bunun her kadın için cevabı aynı değil kuşkusuz. Kimisinin, eğer şanslıysa, doğarken başlar, çünkü onu kanatlarını kırmadan büyüten, kendi yolunu çizmesine olanak ve alan tanıyan bir ailesi vardır. Kimisi anne babasının yarım kalan hayallerini tamamlamak gibi bir görevle gelmiştir dünyaya. Buna toplumun kuralları ve bir kadından beklentileri eklenir çoğu zaman ve baba evinden çıkıp koca evinde devam eder hayatı. ‘Başkalarının’ hayatı. Kocasının karısıdır, çocuklarının anasıdır, kendisinin aslında kim olduğunu kendi bile unutur. Bazen kendisiyle kocasının kaybıyla tanışır. Sultan gibi.
“Mukadderat” filminin Sultanı, Kastamonu Cide’de yaşayan, 70 yaşına merdiven dayamış bir kadın. Her gece endişeyle hasta kocasının nefesini dinliyor, yalnız kalmak en büyük korkusu ve başına geliyor sonunda. Cenazenin ertesi günü çocukları kahvaltı masasında bağ bahçe hesabı yaparken “Ben evlenmek istiyorum” deyiveriyor, “yalnız yatamam koca yatakta”. Ve kıyamet kopuyor tahmin edileceği gibi. Karısı ölüp yalnız kalan adama tez elden yeni bir ‘hayat arkadaşı’ aramak âdettendir de bir kadının böyle bir şey istemesi olacak iş midir? Delirmiş midir, gözü mü dönmüştür? Hayır, el alem ne der? (Tam burada “Şaşıfelek Çıkmazı”nın Aysel’i olarak Derya Alabora’nın “Ben şu el alemle şahsen görüşebilir miyim? Bu şekilsiz mahluğun muhtemel görüşleri neden benim hayatımı bu kadar etkiliyor?” isyanını YouTube’dan izleyip devam edebilir miyiz?)
Neticede Sultan (Nur Sürer) da el alemi dinleyecek bir kadın olmadığı için gençken peşinden koşan Rüstem’den (Necmettin Çobanoğlu) başlayarak kapı kapı dolaşıp kendisine koca arar. Fakat adaylardan Refik’in (Şerif Erol) öğüdü yeni bir ufuk açar önünde: “İkinci baharınızı yaşamak için bir erkeğe ihtiyacınız yok”.
Bundan sonrası yeni bir isyan ve ‘mukadderat’ sayılana karşı çıkma öyküsü, çünkü Sultan ikinci baharını evinde oturup torun sevmekte değil ticarete atılmakta bulur. Evet, ‘kadın başına’. Evet, ‘yaş yetmiş iş bitmiş’ olması gerekirken. Pazarcılıktan başlar, pansiyonculukla devam eder, kendisi yetmez kasabanın diğer kadınlarına da ekmek kapısı yaratır.
Filmin senaryosu önce tiyatro oyunlarıyla adını duyduğumuz, sonra “LCV” ve “10 Saniye” filmlerinde imzasını gördüğümüz Erdi Işık’a ait. Zaten Cide kendi memleketi, Sultan da kendi annesinden esinlenerek yarattığı bir karakter. Nur Sürer’in müthiş enerjisiyle can verdiği deli fişek Sultan’ı sevmemek mümkün değil. Ayrıca ne mutlu ki birileri belli yaş üzerindeki kadınların da anlatılmaya değer hikayeleri olduğunu fark etmiş.
“Mukadderat”, “Camdaki Kız” ve “Kadın” gibi dizilerden tanıdığımız yönetmen Nadim Güç’ün ilk uzun metraj filmi. Parlak bir oyuncu kadrosu var, Sultan’ın kızını Aslıhan Gürbüz oynuyor, Osman Sonant ile şahane iki kardeş olmuşlar. Pazarcı koca adayında Osman Alkaş’ı, çöpçatan komşuda Sacide Taşaner’i, damatta Cem Zeynel Kılıç’ı, gelinde Şirin Sultan Saldamlı’yı, diğer komşuda Deniz Özerman’ı izliyoruz.
Film ilk kez Antalya Altın Portakal’da çıktı karşımıza. Seyircinin alkışlarıyla eleştirmenlerin övgüsünü buluşturdu ve en iyi film ödülüyle döndü. Nur Sürer’in en iyi kadın oyuncu, Osman Sonant’ın en iyi yardımcı erkek oyuncu ödülleriyle beraber. Bence seyirciye sinema tadı veren ama aynı zamanda yüzünü güldüren ana akım filmler alanındaki boşluğa denk düşen bir film olarak yerini buldu, daha da bulacak. “Mukadderat”, bugün ve yarın 35. Ankara Film Festivali’nin ulusal uzun metraj yarışması kapsamında Büyülü Fener Sineması’nda gösterilecek, kasım sonunda da vizyona girecek.