Sosyal medya Türkiye gündemini belirliyor deniliyor ya...
Tarkan’ın yeni saç modeli bile en çok konuşulanlardan biri olabiliyor sosyal medyada.
Oysa metal yiyen bir bakteriyi keşfetti bilim insanları.
Dünyayı değiştirmeyecek belki bu buluş ama su şebekelerindeki tıkanıkları çözmek için bir avantaj sağlayacak.
Cem Yılmaz ile Serenay Sarıkaya ayrıldı mı, ayrılmadı mı diye merak ediyor sosyal medya.
İnsanların günde sadece 47 gram et yiyebildikleri Kenya’da, hac organizasyonu iptal edildiği için Suudi Arabistan’a ihraç edilemeyen 5 bin inek var.
O inekler satılamazsa, Kenya’da yaşayanlar daha çok değil, daha az et yiyecekler.
Çeşme’de ve Kilyos’taki plaj giriş ücretlerini, dönerin porsiyon, lahmacunun tane fiyatını konuşuyor sosyal medya bir süredir.
Aynı markanın, aynı ürünü, Avrupa Birliği içindekinden çok daha sağlıksız bir içerikle satılıyor Türkiye’de.
Kimsenin sesi çıkmıyor.
Demet Akalın’ın yandaki evi sınıf yapma projesini konuşuyor sosyal medya.
Avcılar’da 5 binden fazla öğrencinin olduğu okulda, 4 metreye bir öğrenci kuralına nasıl uyulacak kimse umursamıyor.
Oysa sabahçıların okuldan çıkışı ve öğlencilerin okula girişi bile başlı başına bir risk bu pandemi günlerinde.
Bu hafta yaşı ikiden küçük çocuklara bile koronavirüs teşhisi konmuş bir ülkede şaşırıyor sadece insan.
Türkiye meselelerine uzak durmuyor sosyal medya, devlette kadrolaşmayı konuşuyor mesela.
İki yıl önce, kadrosuz, taşeron olarak çalışan işçilerin durumu da konuşuldu çeşitli platformlarda.
Bugün açıklanan istatistiklerin aslında taşeron işçilerin kadroya alınmasından kaynaklandığını bilmiyor ya da unutuyor sosyal medya.
Dün yok, önceki gün hiç olmamış gibi yaşamak ve anın üzerinden popülerlik aramak oluyor o zaman hayat.
Liselere Giriş Sınavı’nda 181 öğrencinin birinci olmasını konuşuyor sosyal medya.
Üniversite giriş sınavında haksızlıkla da olsa arkadaşlarının önüne geçsin diye 100 puanla öğrenci mezun etmeyi garanti eden özel okullar var Türkiye’de.
ÖSYM’nin Mabel Matiz’e karşı olan tahammülsüzlüğünü de konuştu sosyal medya haklı olarak.
Ve fakat milyonlarca adayın hakkının yendiği, çalınmış sorularla üniversiteye giren, şu an okuyan ya da mezun olanları hiç konuşmadı.
Kadına şiddete karşıdır sosyal medya, kampanyalar düzenler.
O kampanyalara katılan biri,
Trafikte kızdığında kadınlara ehliyet vermemekten başlar, terfi eden kadının flört sevdiğine kadar bir sürü cümle kurar.
Şiddetin fiziki halinden şikâyet edip, diğer hallerinin uygulayıcısı olmak gibi bir paradoks yaşadığımız şeyin adı.
Mevlana’dan sözler, öğütler paylaşmak gibi bir modası var sosyal medyanın.
Mevlana insan sevgisi ve hoşgörü üzerinden bakar hayata.
Oysa nefret dilinin en yaygın olduğu yer sosyal medya.
Kimse 270 derece bakmıyor artık önüne, akıllı telefonun ekranı kadar görüş açımız.
Tatile dinlenmeye değil, dinlendiğini, eğlendiğini herkese göstermeye gider oldu insanlar.
Hiç gülmediğimiz kadar gülüyor gözükerek...
Ama kredi kartı ekstresi ya da elektrik faturası geldiğinde yüzümüzün aldığı hali hiç paylaşmadan yaşıyoruz işte.
Tabii, buna yaşamak denilirse...