52 yıl boyunca silahlı mücadele veren Kolombiya Devrimci Güçleri, 2017’de silah bırakmış, sivil siyasete katılma kararı almıştı.
260 bin kişinin öldüğü, 6 milyon kişinin evlerini terk ettiği bir sürecin ardından gelen anlaşma sevinçle karşılanmıştı.
Bu anlaşmadan sonra Kolombiya’da varlığını sürdüren tek silahlı grup olarak 1964’te kurulan Ulusal Kurtuluş Ordusu kalmıştı.
Hükümet ile Ulusal Kurtuluş Ordusu arasındaki müzakereler 2023 yılında sonuçlandı ama istenen sonucu vermedi.
Örgüt içerisinde uyuşturucu kaçakçılığı ve yasadışı madencilikten gelir elde edenler kansız dönemden hoşlanmadılar.
Eylül 2024’te bir üsse saldırıda 3 askerin ölmesinin ardından Kolombiya Hükümeti barış sürecini askıya aldı, Venezuela’nın arabuluculuğunda tekrar yapılan görüşmeler de bu hafta çöktü.
Kolombiya’da şu anda eski Kolombiya Devrimci Güçleri’ne bağlı 33. Cepheyle Ulusal Kurtuluş Ordusu çatışıyor. İlk gün, çoğu sivil 30 kişi hayatını kaybetti.
İşin içine başta uyuşturucu olmak üzere kara para, yasa dışı finans kaynakları girdiğinde ideoloji kamuflajı bir süre çalışıyor.
Kandil’deki terör ağalarının başlarına uyuşturucu kaçakçılığı nedeniyle ABD tarafından milyon dolarlarca ödül konmuş durumda.
Terörsüz Türkiye hedefine ulaşma çabaları bir noktaya gelindiğinde uyuşturucu ya da insan kaçakçılığı üzerinden finans sağlayan, Avrupa’da haraç toplayarak yaşamını idame ettirenlerden bir kısmı düzenlerinin sürmesini isteyecektir.
Bu menfaat grupları Öcalan’ın olası bir silah bırakma çağrısına karşı provokasyonlara girişebilir, örgüt içi infaz süreçlerini canlandırabilir ve sonuçta örgüt üyeleri arasında bir iç çatışmanın fitilini ateşleyebilirler.
Kamuoyuna “şu tarihte, bu tarihte, iş bitecek” mesajları verenlerin, beklenti yönetiminin ne olduğunu öğrenmesi, uyuşturucu başta olmak üzere kara paranın terörü bırakmamak için elinden geleni yapacağını unutmaması gerekir.
Diyalog ya da silahlı mücadele, terörsüz Türkiye’ye belki bir günde ulaşamayacağız ama ulaştığımız zaman hem ülke hem de coğrafya bambaşka olacak.
Kandil Öcalan’a diş gösteriyor…
Kolombiya örneğini boşuna yazmadım, terörsüz bir Türkiye hedefine ulaşma çalışmalarında ilginç gelişmeler yaşanmaya devam ediyor.
Kandil, Öcalan’a karşı dişini Suriye üzerinden göstermeye başladı.
Terörün Suriye ayağının başı olan Mazlum Abdi, 19 Aralık’ta, Suriye’deki PKK’lıların evlerine dönme vaktinin geldiğini söylemişti.
Bu açıklama ABD’nin uydurduğu SDG adının aslında bir kandırmaca olduğunun en önemli itirafı oldu ama elbette ABD görmezden geldi.
Her neyse, Kandil’den adını vermeyen yetkililer, Abdi’nin açıklama yaptığı İngiliz ajansına konuştular önceki gün.
Suriye’den çekilmek için Suriye’nin kuzeyinin YPG tarafından yönetilmeye devam etmesi ve YPG’ye ortak yönetimde önemli bir rol verilmesi şartlarını koştular.
Dikkat ederseniz Kandil, yönetimde önemli bir yeri Kürtler için değil, kendi uzantısı için istiyor.
Mazlum Abdi, takım elbiseyle Erbil’de, Barzani’nin yanında pozlar veriyor ama Kandil, tüm Kürtleri kendilerinin temsil ettiği havasında.
Farkına varmamız gereken nokta şu, DEM’e sivil siyaset şansı vermeyen Kandil, Suriye’deki uzantısının pozisyonu için de karar verici olduğunun altını çiziyor.
Bu açıklama sadece Suriye’deki diğer Kürt siyasi oluşumlara, “Artık evlerine dönsünler” diyen Mazlum Abdi kadar İmralı’daki terörist başına da yollanmış açık bir, “Kararları biz veririz” mesajıdır.
ABD, İran, İngiliz, Fransız, Rus gizli servislerinin içerisinde büyük ya da küçük etki alanlarına sahip olduğu Kandil’in varlık sebebi kan üzerinden Türkiye’yi oyalamak, kaşınabilir bir sorun şeklinde var olmak.
Kandil’in bu diş gösterisi “Öcalan irademizdir” sloganının içinin boş olduğunun ispatıdır.
Devletten önce Kürt kökenli vatandaşlarımızın durumu görmesi ve değerlendirmesi gerekir.
Siyah eldiven işkencesi…
Havuç diliminin arasına kaymak yerleştirmek, kokoreçe baharat atmak, soğanı çok hızlı kesmek...
Sosyal medya çukurunda siyah plastik eldiven giymiş adamların tüm bu saydığım işleri atomu parçalarmış gibi yapmasını seyretmekten bana gına geldi.
Tamam sosyal medya içimizdeki teşhirci ve röntgenciyi aynı anda besleyen bir mecra, bunu anladık ama en basit işleri, Rönesans dönemi mimarları edasıyla yapanlara kimse ilgi çekici değil artık son derece itici olduklarını söylemiyor mu?
İnsanın işini severek yapması başka, basit şeyleri abartının zirvesine taşıması bambaşka şeyler.
Sosyal medya, kalabalıktaki yalnızlığımın sebebi olmakla kalmıyor, hem zamanımızı sömürüyor hem de yüz milyonlarca liramızı iç ediyor.
Aklımız başımıza geldiğinde çok ama çok geç olacak...