Çok acı ama aşı meselesini bile siyasi kamplara göre tartışan bir ülke Türkiye.
1885’te kuduz aşısını bulan Pasteur’e 10 bin frank ile Mecidiye Nişanı hediye eden, eğitmesi için öğrenciler yollayan, 1867’de çocuklara aşı yapılmasını mecbur kılan Padişah Abdülhamid de tarihimiz, 1 Mart 1923’te Latife Hanım’ın Meclis’i ilk ziyaret eden kadın unvanı aldığı gün, kürsüden, Sivas Kurumu’nun Kurtuluş Savaşı devam ederken ürettiği aşı miktarlarını açıklayan, 1928’de Hıfzıssıhha Enstitüsü’nü kurduran Mustafa Kemal Atatürk de...
Bu topraklarda 1721’de çiçek aşısı yapılıyordu ve aşı Avrupa’ya Osmanlı’dan, bir İngiliz büyükelçinin eşinin mektubu sayesinde ulaştı.
Aşı siyasi kamplara göre tartışılamayacak bir konu aslında.
***
“Aşılarda alüminyum ve cıva var” argümanı çok fazla konuşuluyor.
Evet, aşılarda, thimerosal diye tanımlanan etil cıvalardan var ama vücutta biriken metil cıva türünden tamamen farklı bu.
Thimerosal dediğimiz etil cıva aşıya 1930’larda eklendi; sebebi de 1928’de Avustralya’daki bir kasabada difteri aşısı olan çocukların ölmesiydi. O zaman büyük şişelerde üretilen aşı açıldıktan sonra, kullanan doktor şişeyi iyi koruyamadığı için enfekte olmuş ve ölümler meydana gelmişti. Tek kullanımlık dozların üretilmesi ve ABD’de 2000 yılında alınan karar sonrası artık bileşik aşılar dışındaki aşılarda thimerosal kullanılmıyor.
Aşılarda alüminyum tozu dediğimiz maddeler de var, zaten dünyanın yüzde 9’u alüminyum.
Aşıdaki alüminyum varlığı, bir günde içtiğimiz su, kabartma tozuyla yapılmış kek dilimi ya da peynirde olandan fazla değil.
Trafiğin çok yoğun olduğu bir yerde alacağınız alüminyum miktarı da aşıda olandan fazla değil yani...
Aşıların içeriğinde az konuşulan bir diğer zehirli madde formaldehit. Sigara dumanı dâhil hayatın bir sürü alanında var bu madde.
Uzmanlar armuttaki formaldehitin aşıdakinin 600 katı olduğunu söylüyor. Her yerde satılıyor bu madde ve raf ömrü adına bir sürü üründe de kullanılıyor.
***
Herkesin cevabını en fazla merak ettiği soru şu: “Aşılar çocuklarda otizme neden oluyor mu?”
Bu iddiaların kaynağı İngiliz gastroenteroloji uzmanı Dr. Wakefield’ın 12 arkadaşıyla birlikte 1998’de ünlü tıp dergisi Lancet’te yayımlanan bir araştırması olmuş.
Karma aşı dediğimiz (kızamık, kızamıkçık, kabakulak) aşıyla otizmin bağlantılı olabileceğini öne süren bir makale yayımlamış Dr. Andrew. Makalede, çalışmada yer alan 12 çocukta otizme dair bulguların karma aşıdan bir ay sonra ortaya çıkmasına dikkat çekilmiş.
Bu araştırmanın yapıldığı dönemde İngiltere’de 50 bin çocuğa karma aşı yapıldığı için 12 örneği yeterli bulmayanlar olmuş.
2002’de Finlandiya’da karma aşı uygulanan 1.8 milyon çocukla, Danimarka’da 500 bin çocukla, Kanada’da 28 bin çocukla araştırma yapıldı ve otizm ile aşı arasında bir bağlantı kurulamadı.
Bir sürü uzman, “Aşılarda son 21 yıldır thimerosal artık yok ama otizm hasta sayısı artmaya devam ediyor” diyor.
Bu tartışmaların sebebi olan Dr. Wakefield unutmayalım ama Lancet’te yayımlanan o yazı daha sonra yayımdan kaldırıldı.
2004 yılında Dr. Wakefield’in karma aşıya rakip bir kabakulak aşısı için ruhsat başvurusu yaptığı ortaya çıktı.
Araştırmada örneklerin tesadüf eseri seçilmesi gerekirken, seçilen 12 çocuktan beşinin aşı firmalarına dava açan bir avukatın müşterisi olduğu ve avukatın doktora 50 bin sterlin para ödediği de belirlendi.
Sonuçta Lancet dergisi özür diledi, 2010 yılında Dr. Wakefield’ın doktorluk yapması yasaklandı.
***
Dünyanın en zengin insanları bizi ele geçirmek, genlerimizle oynamak için aşıları kullanıyor tezi de alıcısı olan bir tez.
Dünyada en fazla satılan ilaçlar, sırasıyla kolesterol düşürücüler, psikolojik ilaçlar, tansiyon düşürücüler, kansızlık ve ülser ilaçları olarak sıralanıyor. Bu ilaçların çoğu bugün koronavirüs aşısı üretmiş firmalar tarafından üretilip satılıyor.
Genlerimizle oynamak, bizi ele geçirmek isteyenler neden koronavirüsü beklemiş olsunlar ki?
Mesela grip aşılarını ya da diğer ilaçları neden kullanmadılar sorusunun bir cevabı var mı?
***
Cuma günü sırası geldiği halde koronavirüs aşısı olmayanlara bazı yaptırımlar uygulanabileceğini yazdım.
Yaptırım derken, sokağa çıkma yasağının onlar için devam etmesi, restoranlara giriş kısıtlaması gibi önerilerdi bunlar.
“Faşist”, “Hitler taklidi”, “Aşı pazarlamacısı”, vb... gibi söylenmedik adım kalmadı sosyal medyada.
Çok takılmadım, Pfizer’ın aşı denemelerinde Afrika’daki insanlık dışı tutumunu ilk yazan adam benim, ne bu yazımı ne de daha önce yazdığımı okumadan salladılar, sosyal medya öyle bir yer zaten.
Yazdığım, yaptırım fikirlerinin babası, Türkiye’de demokrasi için hep örnek gösterilen İngiltere’nin aşılamadan sorumlu bakanı olan Nadhim Zadhawi’ydi.
Koronavirüsten yaklaşık iki yüz bin kişinin öldüğü Brezilya’da, Anayasa Mahkemesi de aşı olmayanların belirli alanlara ve etkinliklere katılmaması için karar aldı.
Yazımda insanlara zorla aşı yapılmasını önermedim, Prof. Dr. Ersan Şen, zorunlu aşı uygulamasının Anayasa’ya aykırı olmadığını söylüyor uzun zamandır.
Anayasa Mahkemesi 2015 yılında çocuklara zorunlu aşı uygulamasını iptal etti ama Yargıtay 19. Hukuk Dairesi de çocuğun yüksek menfaatleri gereği aşılamada ana-baba rızası aranamayacağına karar verdi.
***
Mart 2019’da, Özgürlük Heykeli’nin dikili olduğu New York’ta kızamık aşısı olmayan çocukların kamusal alana çıkması yasaklandı.
Yine ABD’de, işverenlerin koronavirüs aşısı olmayan çalışanlarını işten çıkarma hakkının olduğuna karar verildi.
Bugün yaptırımdan önce özendirme çalışmaları yapıyor ABD.
Kaliforniya Eyaleti, aşı olanlara ödül olarak 116.5 milyon dolar dağıtacak.
Bir organizasyon şirketi 26 Haziran’da Florida’da gerçekleştirilecek bir konserin biletlerini aşı olanlara 18, olmayanlara bin dolardan satma kararı aldı.
Ölümcül bir salgın söz konusu olduğunda tüm dünya ister istemez bireysel özgürlükleri kısıtlama yoluna gidiyor zira başka türlü salgınlarla başa çıkılamıyor.
İnsanların kendi bedenleri hakkında söz söyleme hakkı olduğuna artı ötanazi hakkına da inanan birisiyim, ancak bireysel bir kararın toplumsal yansıma maliyetini görmezden de gelemiyorum. Koronavirüs aşılarının resmi ruhsatlarının olmadığını ve diğer aşılardan çok daha önce bulunduğunu da biliyorum.
Ancak virüsün gen haritasının rekor sürede çıkarıldığını, koronavirüsün diğer türleri MERS ve SARS üzerine de yapılmış çok sayıda çalışma olduğunu, Oxford Üniversitesi’nden Prof. Dr. Sarah Gilbert’ın en az 10 yıldır koronavirüsle savaştığını da aklımdan çıkarmıyorum...