Zenginlere hizmet edip de zenginler gibi yaşamaya çalışan farklı meslek gruplarından çok insan gördüm.
Bunların arasında erkek berberleri de var, mekân sahipleri de...
Nusret onlardan birisi değil...
Sıfırdan gelip gerçekten zengin olmayı başarmış birisi.
Çoğumuza sevimsiz gelse bile teslim etmemiz gereken bir hak daha var, çalışkan bir adam Nusret.
Ankara’da ilk şubesini açtığında öğle servisinde İstanbul’da olup, akşam servisinde Ankara’da müşterilerin karşısına çıkmak sonra gece son uçakla dönüp, sabah erkenden iyi et bulmak için piyasaya dalmak gibi özellikleri var Nusret’in.
Başarı hikayesi aslında tam da burada gizli, bir zamanlar İstanbul-Ankara arası mekik dokuyan adam şimdi Dubai-Los Angeles arasında sürdürüyor bu mesaiyi...
***
Bugüne kadar Nusret’in herhangi bir mekânından içeri adım atmadım, bundan sonrada niyetim yok açıkçası.
Sadece Nusret değil insanların iyi yemekten çok görülmek ya da “ben de oradaydım” diyebilmek için gittikleri yerleri sevemedim hiç. Buna karşın bir başarı hikayesi olduğu için Nusret’in hayat hikayesini takip ettim.
Hikayesinde abarttığı, bazen bir melodram, bazen macera, özgeçmişini film senaryosu haline getirdiği yerleri olsa bile saygı duyulması gereken yerler de var.
Maden işçisi bir babanın 5 çocuğundan biri Nusret. Erzurum’da doğmuş ama 2 yaşında İstanbul’a göç etmiş ailesi.
İstanbul diyorum ama 1985’in Darıca’sından bahsediyoruz. Bir devlet okulu olan Faik Şahenk Ortaokulu’na gitmiş 6. sınıfta bırakmış okumayı. Faik Şahenk Ortaokulu’nu bırakmasa, kasap çıraklığına başlamasa belki Ferit Şahenk ile hiç tanışamayacak, bugünün Nusret’in hiç söz edilmeyecekti.
Nusret’in hikayesinde en önemli yer Bostancı Kasaplar Çarşısı. Bostancı, bir yanıyla Bağdat Caddesi’nin sonu, diğer yanıyla Küçükyalı’dan sonra daha alt gelir grubunun yaşadığı yerlerin başlangıç noktası oldu yıllarca. Benzer bir ayrım o zamanki E-5’in deniz kıyısı ve yolun öteki yakası için de geçerliydi. Her neyse, bu kozmopolit yapı Bostancı Kasaplar Çarşısı’nın çok bilinmesini de sağladı diğer yandan. O zamanlar deniz bu kadar doldurulmadığı için denizin çok yakınında balık değil etin geçer akçe olduğu bir yerde pişmiş Nusret. Orada sadece et kesmeyi değil esnaf olmayı da öğrenmiş. Aksi olsa sadece altın kaplama et sipariş edenlerle beraber poz verirdi oysa en ucuz ürün hamburger siparişi verenlerle de fotoğraf çektirmeyi bilen bir esnaf duruşu var karşımızda. O öğreti aslında Dünya Kupası’nda yaşananların da özeti.
***
Nusret para ödeyerek ya da nüfuz etkisini kullanarak tören alanına girdi ya, yaptıkları verdiğini karşılığını fazlasıyla alma çabasında olan birisinin davranışları. Nusret yaptığı yatırımı kat ve kat fazlasıyla kazanmaya çalışınca ortaya izlediğimiz sahneler çıktı. Muhabbetin geçtiği
her yerde Türkiye adına utandığını söyleyen bir sürü insana şahit oldum.
Niye? Nusret, Nobel Ödülü kazanmış bir bilim insanı ya da bir devlet görevlisi ya da diplomat değil ki...
Asıl utanmamız gereken şey, ülkede Nusret ile fotoğraf çektirme yarışına giriyoruz ama, siz hiç yer bilimlerinde dünyanın en önemli uzmanlarından birisi olan Celal Şengör Hoca ya da Nobel kazanmış Aziz Sancar ile fotoğraf çektirmeyi hayal eden kimseyi gördünüz mü etrafınızda?
Popüler kültür karakterleri her yerde bilimle uğraşanlardan daha fazla tanınır bu doğru ama Nusret’ten ne eğitim ne de yaptığı işlerin vermediği bir davranışı beklemek ne kadar doğru acaba?
Meseleye Nusret penceresinden bakacak olursak, ünlülerle paylaştığı her karede takipçisi ve işleri artan bir adamın, o sahaya girme hakkını elde ettikten sonra farklı davranmasını beklemek ne kadar mantıklı acaba?
***
Sıfırdan başlayıp da yırtmayı hayalini gerçekleştiremeyen bir sürü insan, Nusret’ten sadece yırtmayı başardığı için öfkeli.
Geliri aldığı eğitimin, gösterdiği çabanın karşılığı olmayan çok sayıda insan da Nusret’e öfkeli.
Onların gözünde Nusret, hak etmediği yerlere ulaşmış ve şımarmış bir karakter.
Aslında burada sorun olan Nusret ya da davranışları değil, kendi hayatımızda başaramadıklarımız.
Dünya Kupası Ödül Töreni’ndeki Nusret görüntülerine hiç takılmadım.
Fransa Cumhurbaşkanı Macron, üst kimlik yaratmak için Cezayir asıllı iki isim Benzema ve Zidane’ı final maçını izlemeye davet etmişti, geri çevrildi, çok samimi pozlar vermeye çalıştığı Mbappe, Cumhurbaşkanı’nı hiç sallamadı, ardından nefret dolu bakışına hâkim olamadı Macron.
O sahada davranışlarıyla kim ülkesi için utanç kaynağı oldu derseniz, ben Nusret değil Macron derim...
Anlar...
Beşiktaş 1945: “Buralar hep dutluktu” diye başlayan hikayeler biraz abartılı olabilir ama Beşiktaş’ın bomboş halleri de varmış işte.
Eminönü 1945: Fotoğraftaki inşaat malzemelerini ya da tramvay hattını boş verin. ‘2. Dünya Savaşı’nın yokluklarına rağmen insanlar ne kadar şık giyiniyorlarmış...
Taksim 1959: Taksim-Sarıyer otobüs seferleri bugün de yapılıyor. O zaman yolun büyük kısmı tarlaların, ağaçların arasından geçiyordu bugün gökdelen ormanı arasından geçiyor. O zaman şoförler iki elle otobüs kullanırlardı, bugün tek elle direksiyon sallayıp, diğer ellerinde cep telefonlarıyla konuşuyorlar...
Haftanın fotoğrafı:
Filistin’de Noel Baba nasıl olur sorunun cevabı haftanın fotoğrafı. Noel Baba’nın akıllarda kalan bu kırmızı kıyafeti, ak sakalı, Ren geyiklerinin çektiği kızağı 1930’larda ünlü bir gazlı içecek firmasının reklamlarıyla girdi hayatımıza. Yoksa Noel Baba’nın asıl yaşadığı yer olan Antalya Demre’de ne Ren geyiği var ne de o zamanın din idamları kırmızı kıyafetler giyiyorlardı.