Mustafa Kemal Atatürk’ü en çok kim seviyor diye bir yarışma yapılsa;
Sosyal medyada “Kasım’da aşk başkadır çünkü bize ölümsüz bir aşkı hatırlatır” diyerek Atatürk’ün resmini paylaşanlardan,
Mustafa Kemal Atatürk’ün adını dövme olarak vücuduna yazdıran, çıkartma olarak arabasına yapıştıranlara,
Herhangi bir Mustafa Kemal Atatürk portresi önünde rakı kadehiyle poz verenlerden,
İyi zeybek oynayıp, iyi vals yapanlara, Mustafa Kemal Atatürk’ün hemen her sözünü ezbere bilenlere kadar türlü türlü aday çıkar karşımıza.
Bu adayların tamamı, iktidara muhalif olmak, aday; FETÖ’nün Taraf Gazetesi’nde, FETÖ lideri için “Modern zaman şamanı” diye yazılar kaleme almış olsa bile mutlaka CHP’ye oy vermiş olmak, 6 Ok’un neleri temsil ettiğini ezbere saymak gibi şartları da mutlaka karşılarlar.
Mustafa Kemal Atatürk’ün Cumhuriyet hayali üzerinde konuşmamız lazım biraz:
“Benden sonra beni benimsemek isteyenler, bu temel eksen üzerinde akıl ve bilimin rehberliğini kabul ederlerse, manevi mirasçılarım olurlar.”
Mustafa Kemal Atatürk’ün 1935 yılında kurduğu bu cümleyi hep çok önemli bulurum.
Atatürkçülük, ekonomik, siyasal ve toplumsal koşulların ve gereksinimlerin değişmesiyle ortaya çıkan sorunların, temel ilkelerden ödün vermeksizin, bilimsel bir anlayışla çözümlenmesini öngörür ya, Mustafa Kemal Atatürk bunu hayatta olduğu dönemde yaptı.
Mesela, İzmir İktisat Kongresi’ndeki liberal model hedefine rağmen 1931 Kongresi’nde “Devletçilik” neden bir ok olarak benimsendi?
Çünkü 1929’da ABD’de başlayan ve tüm dünyaya yayılan ekonomik buhran, liberal model için müthiş bir güven kaybı yarattı.
***
Mustafa Kemal Atatürk’ü anmak kolay ama anlamak için çok emek vermek lazım.
Yine bir örnekle açıklayayım:
Mustafa Kemal Atatürk’ün 1924’te öğretmenlere seslendiği konuşmasındaki “Cumhuriyet sizden fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller ister” cümlesini hemen hepimiz ezbere biliriz.
Bu sözü bilmek Mustafa Kemal Atatürk’ü anlamaya yetmez ama...
Tevfik Fikret’in Rübab-ı Şikeste eserindeki bir dörtlüğünün sonunda “Fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür bir şairim” cümlesi vardır.
Mustafa Kemal Atatürk’ü anlamak öğrencilik döneminde okuduklarını, etkilendiği akımları, yazar ve şairleri de bilmek gerekir.
Sadece Tevfik Fikret değil Ziya Gökalp, Namık Kemal, Mehmet Emin Yurdakul ilk aklıma gelenler.
Bir de Jean Jacques Rousseau var. Anıtkabir’deki kütüphanede Rousseau’nun Toplum Sözleşmesi kitabının Fransızca versiyonu üzerinde Mustafa Kemal Atatürk’ün aldığı birçok not vardır.
Aslında o notlar bile garip bir tartışma yaratmıştır.
Kimi isimler o notları alanın Mustafa Kemal Atatürk değil Afet İnan olduğunu iddia etmişlerdir.
Oysa Mustafa Kemal Atatürk’ün Rousseau’dan ilk alıntısı 4 saat süren ve 1 Aralık 1921’de Meclis’te yaptığı konuşmada vardır. O tarihte Afet İnan, İzmir’de okuyan 13 yaşında bir kız çocuğuydu...
Mustafa Kemal Atatürk’ün düşünce dünyasını oluşturan sadece kitaplar değildi. Osmanlı’daki tüm siyasi akımlar ve tartışmaları incelemişti.
Mustafa Kemal Atatürk, düşünce dünyasını zenginleştirirken Islahat Fermanı’nın ardından ortaya çıkan akımları, liberalizmden yana olan Prens Sabahattin ve takipçilerini, sınırsız bir Batıcılığı savunan Abdullah Cevdet ve diğer aydınları ve merkeziyetçi yönetimden yana tavırlarıyla öne çıkan Ziya Gökalp ve arkadaşlarının varmak istedikleri noktaları ve görmezden geldikleri eksikleri analiz etmiş bir liderdi.
Dedim ya, anmak, sembollerle sevgiyi ifade etmek kolay ama anlamak, varılmak istenen hedefi kavramak zor...
***
Anmak ve anlamak konusunda, Cumhuriyet devrimlerinden en çok itiraz edilen harf devrimine de bakmak gerekir.
Meseleye yüzeysel bakanlar için Mustafa Kemal Atatürk bir gece uyumuş, sabah da harf devrimi fikriyle uyanmıştır.
Büyük bir yanılgıdır bu.
Arapçada 28 harf bulunurken Osmanlı alfabesi 31 harften oluşuyordu.
Ancak bu harflerin kelimenin başında, ortasında ve sonunda yazılışları farklılaşıyor, böyle olunca da Osmanlıcayı okuyabilmek için 93 harf ezberlemek gerekiyordu.
Arap alfabesinin Türkçedeki bazı sesleri karşılamada yetersiz olduğu temelinde başlayan tartışmalar 1850’li yıllara kadar uzanır.
Alfabe tartışmasını başlatanlar Ahmet Cevdet Paşa ile Münif Paşa gibi isimlerdir. Namık Kemal, Ali Suavi ve Şemsettin Sami gibi isimler de bu tartışmada dilin ıslahı tarafında yer almışlardır. 2. Meşrutiyet yıllarında Arnavutların Latin harflerini kabulü tartışmaları daha da alevlendirmiş, Enver Paşa da ordu içerisinde Arap alfabesinin başta ya da sonda farklı yazılımı ortadan kaldıran bir alfabeyi uygulamaya sokmaya çalışmıştır.
Kadın hakları meselesinde de benzer bir durum var.
1917 yılında çıkarılan aile yasasıyla şeri kanunlarda düzenlemeler yapılmış; çok eşlilik kadının isteğine bırakılmış, evlenecek kadının 16 yaş üzerinde olması zorunlu hale getirilmiş, ayrıca da kadınlara boşanma hakkı verilmiştir.
Bu iki maddeyi Cumhuriyet devrimlerinin bir kişinin keyfine değil, toplumsal bir tabana dayandığını anlatmak için yazdım.
***
Ulusal Kurtuluş Savaşı’nı döneminden ve benzerlerinden ayıran özelliklerle bitireyim:
Sovyet devrimi sadece iktidarla mücadele ederek gerçekleştirilmiştir.
Mustafa Kemal Atatürk, bir yandan işgal güçleri diğer yandan İstanbul Hükümeti ve en önemlisi yanındaki bazı isimlerle mücadele etmek zorunda kalmıştır.
Nutuk’u okuduğunuz zaman daha Sivas Kongresi’nde Başkan olmaması için yapılan gizli toplantıları, Misak-ı Milli’yi kabul eden son Meclis-i Mebusan’a Sivas’tan giden üyelerin zikzaklarını, Aralık 1922’de Mustafa Kemal Atatürk milletvekili seçilemesin diye verilen kanun teklifini, Lozan Anlaşması sırasında Başbakan ile Dışişleri Bakanı arasında yaşanan kavgaları öğreniyorsunuz.
Anmak ve anlamak...
İkisi arasındaki fark, Cumhuriyet’in yeni yüzyılının nasıl geçeceğinin de belirleyicisi olacak...