Özay Şendir

Özay Şendir

ozay.sendir@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Fotoğraflardan ilki çekildiğinde yıl 1952’ydi. İkincisi çekildiğinde ise yıl 1960’tı. İlk fotoğrafta Bayar, Yassıada’yı eğitim üssü olarak hizmete açıyor. Diğerindeyse Bayar, Yassıada sanıkları arasında yer alıyor!

 

Hizmete açtığı Yassıada’ya...

Gördüğünüz bu fotoğraf karesi, 1952’de çekildi. Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’nın eğitim üssü olarak hizmete giren Yassıada’nın açılışını yapıyor.

İki fotoğraf arasındaki fark: Darbe...

Mahkûm olarak döndü!

Gördüğünüz ikinci kare, Ekim 1960’ta çekildi. Darbecilerin “Düşükler” adını verdiği Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Afgan Kralı Zahir Şah’ın hediye ettiği tazıyı fazla fiyatla Atatürk Orman Çiftliği’ne satma suçlamasıyla yargılandı. Köpeğin satışından gelen para, Bayar’ın cebine girmedi, İzmir’in Mursallı Köyü’ndeki çeşme yapımında kullanıldı. Sivil siyasetle darbe dönemindeki farkı gösteren bir başka durumsa mahkemede yaşandı. Cumhurbaşkanı Bayar ile beraber yargılanan Tarım Bakanı Nedim Ökmen’in avukatı Bülent Üçer, duruşmada “Müvekkilim, Cumhurbaşkanı’nın emri ve tazyiki altında kaldı.
Asıl fail Celal Bayar’dır” dedi.

Haberin Devamı

İki fotoğraf arasındaki fark: Darbe...

Övgü ve idam: İşte Yassıada

Yassıada’ya dair dikkat çeken bir başka belge daha var: Tarih 3 Nisan 1960 yani sivil siyaset dönemi. Bugünün Adalet Bakanı o zamanın tanımlamasıyla Adliye Vekili Celal Yardımcı’ya bir telgraf geldi. Telgrafta “Vekalet, değerli şahsınızda en hakiki mümessilini bulmuştur. Yürekten tebriklerimi arz ederim” yazıyordu. Telgrafın altında Salim Başol - Temyiz Birinci Ceza Reisi imzası vardı.

Sonra darbe oldu, darbe hukuku işlemeye başladı. Kutlama telgrafı çeken Salim Başol, Yüksek Adalet Divanı Başkanı, Celal Yardımcı ise sanık oldu. Salim Başol’un başkanlık ettiği Yüksek Adalet Divanı, Celal Yardımcı hakkında oybirliğiyle idam kararı verdi.

İki fotoğraf arasındaki fark: Darbe...

İki fotoğraf arasındaki fark: Darbe...

YASSIADA’DA İŞKENCE  VE IŞIKLI ODA...

Yassıada’da işkence ve dayak var mıydı sorusunun cevabı, evet vardı. Bu insanlık ayıplarına iki yerde imza atıldı.

Birincisi ve en az bilineni Yassıada’daki Meteoroloji Binası’dır.

Ada Komutanı Tarık Güryay, bu binaya hiç girmediğini, o binanın Milli Emniyet mensuplarınca kullanıldığını yazdı anılarında. Yassıada sanıklarından darbe öncesinin Emniyet Genel Müdürü Cemal Göktan ise o binaya girdi ve yaşadıklarını yıllar sonra anlattı. Göktan, önce adanın kuzeyindeki bir binada 10-15 gün tek başına tutulduğunu, ardından bir gece yarısı bir başka binaya götürülüp karanlık bir odaya atıldığını anlatarak başlamış anılarına. Gözleri tam karanlığa alışmak üzereyken bir anda sekiz-on kadar projektör yakılmış. Odada seçebildiği görevlilerden bir kısmı kağıtlara yazdıkları soruları amir konumundaki kişiye iletiyor, o da bu soruları seslendiriyormuş.

Haberin Devamı

“Öldürdüğünüz gençlerin cesetlerini Et ve Balık Kurumu’nda kıyma yaptınız mı?”, “Konya’da kimleri kör kuyulara attınız?” gibi sorularla geçen saatler boyunca sürmüş sorgu. Hem havanın hem de odada yakılan projektörlerin sıcaklığının sanığı en zorladığı anda da ağızlarındaki baklayı çıkarmışlar:

“Boğulmak üzeresin ve sana bir can simidi atıyoruz. Tüm bunları Bayar ve Menderes’in emriyle yaptım diye ifade verin ve hemen ailenize kavuşun.”

Haberin Devamı

Göktan bu öneriyi kabul etmeyince galiz küfürlerle odadan çıkarıldı ve daha sonra sabaha dek uçurum kenarında taşlık sahalarda yürütüldü.

TARİHİ DE KANLI ADA...

Bizim hafızamızın dışında da Yassıada’nın tarihi kanlıdır.

Bizanslıların görünümünden dolayı Platea (Yassı) adını verdikleri
adaya dair tarihteki ilk kayıt, Doğu Roma İmparatoru Valens’in Ermeni Başpatriği 1. Nerses’i sürgüne yollaması. Tam 5 asır boyunca başka bir kayıt bulunamadı adaya dair. Bizans İmparatoru Teofilos’un adaya bir manastır inşa ettirmesi ve 860 yılında Kırk Azizler Kilisesi’nin yapılması, adayı ruhani bir yer haline getirmeye yetmedi. Kilisenin altına yapılan mahzenler, hapishane olarak kullanıldı. 1204 yılında İstanbul’u işgal eden Haçlı Ordusu, Yassıada’daki Ortodoks Kilisesi ve kutsal mekanları yıktı, değerli eşyaları yağmaladı. Sonra kuzeyden İstanbul’a gelen Viking grupları 14. Yüzyıl’da tekrar yapılan manastırı harabeye çevirip, içindeki 22 kişiyi katletti.

Osmanlı döneminde sert rüzgârlar nedeniyle ada ilgi görmedi. Yassıada 1850 yılında İngiltere Büyükelçisi Sir Henry Bulwer’a satıldı. Adanın bir sonraki sahibi Osmanlı’nın son Mısır Hidivi İsmail Paşa oldu ama o da sahibi olduğu Yassıada’ya hiç ayak basmadı.

Deniz Kuvvetleri Komutanlığı 1947 yılında Mısır Hidivi İsmail Paşa’nın mirasçılarından adayı satın aldı ve 1952’de eğitim üssü haline getirdi.

İki fotoğraf arasındaki fark: Darbe...

Celal Bayar... Cuntacılara kafa tutan siyasetçi

Cumhurbaşkanı Celal Bayar darbenin ilk anından beri yaşananlara en sert tepki gösteren isim oldu. Çankaya’da kendisini tutuklamaya gelen askerlere karşı koydu. Ankara’da götürüldüğü Harp Okulu’nda “İstifa et” diyen darbeci askerleri geri çevirdi. Yine Ankara’da Harp Okulu’nda tutulduğu dönemde İş Bankası’nda 103 milyon lirasının olduğunu iddia eden bir haber okudu. Tutulduğu odaya noter getirilmesini istedi. Noter yerine sorgulama yapan istihbaratçılar geldi.

Darbenin başına geçen Cemal Gürsel’e hatanın düzeltilmesi için mektup yazdı, sonuç alamadı. Yassıada’ya nakledildiği
10 Haziran 1960’tan sonra bir mektupla İş Bankası’na başvurdu, hesabında 1 lira 16 kuruş olduğu ortaya çıktı.

Herkesi şaşırtan gelişmeyse Celal Bayar’ın kendisiyle görüşmek için Yassıada’ya gelen kızıyla görüşmemesi oldu. Ada Komutanı Tarık Güryay, anılarında Cumhurbaşkanı Bayar’a neden kızıyla görüşmeyi kabul etmediğini sorduğunu, Bayar’ın da duygulanarak  “Eğer görüşe çıksaydım duygusallaşacaktım ve gözleri önünde güvendikleri, inandıkları bir kale gibi çöktüğümü görmelerini istemedim” dediğini yazar.

Bayar’ın Yassıada’da yaşananlara dair en sert tepkisi intihar girişimi oldu. Yassıada’ya getirilen sanıkların İstanbul’da uçaktan inerken ve vapura binerken dövülmeleri kamuoyuna yansıyınca, darbe yönetimi, bir film çekmeye karar verdi. Tüm sanıklar adaya o gece getirilmiş gibi mizansen bir film çekildi. Bu muamele ve poz vermek zorunda kalması Bayar’ın gururunu incitti. 26 Eylül 1960’ta banyo yapmak için gittiği termosifonlu bölümde kemeriyle intihar girişiminde bulundu. Bayar, hırıltılarını duyan Deniz Teğmen Kemal Dağdevirenoğlu’nun dikkati sayesinde kurtuldu. Tüm yargılama boyunca sert bir duruş sergileyen Cumhurbaşkanı Bayar, daha sonra diğer sanıklarla beraber Kayseri Cezaevi’ne yollandı. Bayar’ın eşi Reşide Bayar, 24 Aralık 1962 gecesi cezaevinde eşini görmek için bindiği Ankara Ekspresi’nde kalp krizi geçirdi ve hayata veda etti.

En büyük hukuk skandalı

Yüksek Adalet Divanı’nın sadece verdiği kararlar değil, hukuki yapısı da aslında yasaya aykırıydı. Bu durumu ortaya çıkaran kişi, Demokrat Parti Trabzon Milletvekili Osman Nuri Lermioğlu’nun avukatı Münir Ceyhun oldu.

Ceyhun yaptığı araştırmada, Yüksek Adalet Divanı Başkanı Salim Başol ve Yüksek Adalet Divanı Üyesi Rıza Tunç’un adlarını, Soruşturma Kurulu çalışmaları raportörleri arasında buldu. Ceza Muhakemeleri Usul Kanunu 21. Maddesi gereğince Başol’un ve Tunç’un Yüksek Adalet Divanı’nda görev almaması gerekiyordu. Münir Ceyhun, Yassıada duruşması sırasında bu durumu dile getirdi, mesleki adap ve “deontoloji” gereği her iki ismin de divandan çekilmesini istedi. Mahkeme Heyeti 30-45 dakikalık bir ara verdi sonra geri dönüp göreve devam etme kararlarını açıkladılar. Birkaç dakika sonra da yargılamaya öğle arası verildi. O öğle arasında ada komutanının baskısı sonucu Milletvekili Lermioğlu, avukatını azletmek zorunda kaldı. Yassıada’da hukuk işte böyle işledi...

Ağlanacak hale gülünen anlar!

Yassıada yargılamalarının Başsavcısı Ömer Altay Egesel’in hakkında idam cezası istediği 288 sanıktan birisi de Bitlis Milletvekili Selahattin İnan’dı.

Egesel, mahkemede İnan’ın şeyh olduğunu ama bunu bazen açıklayıp açıklamadığını bildiğinden başlayarak uzun bir konuşma yaptı. Başsavcı her cümlede İnan ile ilgili bir tespitte bulundu ve doğruyu kendisinin bildiğini söyledi.

Başsavcının hukuk katliamı cümlesi de bunun ardından geldi. “Bu zat, sorgusunda Salahiyet Kanunu’na oy vermedim, çünkü o sırada tedavi için Almanya’ya gitmiştim, hastaydım diyor. Evet doğrudur Almanya’ya gitti ama hastalık için değil, ne için gittiğini ben bilirim. Burada olsaydı Salahiyet Kanunu’na mutlaka oy verecekti. Bu itibarla, o da ötekiler gibi Anayasa’yı cebren ihlal etmiştir. İdamını talep ederim.” İddianame okundu, bitti, günler sonra sıra savunmalara geldi. 

Savunmasına başlayan Selahattin İnan, başsavcının kendisi hakkındaki doğruyu ben bilirim cümlelerinin
tamamını hatırlattıktan sonra “Şimdi Reis Beyefendi, ben şeyhim ama o benim bilmediklerimi biliyor. Şeyhliği bana bırakıyor, kerameti kendisi alıyor. Ben nasıl çıkayım bu işin içinden” deyince 11 ay süren yargılamada salondan kahkaha seslerinin yükseldiği tek an yaşanıyor.

Yarın: Yassıada’da Menderes’e işkence-dayak. Yargılama esnasında kimler öldü?