Brüksel’deki NATO merkezinde haftalardır hummalı bir çalışma yürütülüyor.
Öncelikle merkezde çalışan tüm NATO personeline koronavirüs aşısı yapıldı.
Planlamaya göre NATO çalışanlarının eşleri de aşılanacaktı ancak yine Brüksel’de yaşayan AB bürokrasisi kazan kaldırdığı için o plan şimdilik askıya alındı.
Bu telaş ve çabanın sebebi 19 Haziran 2021’de Brüksel’de yapılacak NATO Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesi.
Hem Washington hem de Brüksel, Trump’ın Başkan olduğu dönemde gerilen ilişkileri onarmak adına bu zirveyi fırsat olarak görüyor, bunu da saklamıyorlar.
Küresel salgın döneminde tüm zirveler çevrimiçi yapılıyor ama ABD merkezli AP ajansı “NATO zirve için virüssüz bölge hazırlıyor” haberlerini geçmeye başladı bile.
Görünen o ki Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ABD Başkanı Biden ile ilk yüz yüze görüşmesi bu zirvede olacak.
Salgın nedeniyle zirve boyunca ikili görüşmeler yapılıp yapılmayacağı belli değil ama ayaküstü sohbetlerin ve paylaşılan fotoğrafların önemini biliyoruz.
Zirvede Afganistan’dan çekilme ve Çin’in giderek artan etkisine karşı yapılabilecekler ana gündem maddesi olacak ama NATO ile Rusya arasında gerilen ilişkiler de ele alınacak.
ABD diplomasinin teamüllerine bakacak olursak, Washington’dan beklenen telefonun 19 Haziran’dan önce geleceğini de söyleyebiliriz.
Montrö tartışmasında ayran halimiz
Montrö tartışması nasıl başladı bilen var mı?
Meclis Başkanı Mustafa Şentop’a bir televizyon programında, İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme süreci hatırlatıldı,
“Bir Cumhurbaşkanı, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nden çekildim, Montrö’yü tanımıyorum, feshettim, diyebilir mi?” diye soruldu.
Meclis Başkanı da bu soruya, “Teknik olarak yapabilir. Ancak mümkün ve muhtemel arasında fark var. Yeterli yoğurt bulursanız Marmara Denizi’nden ayran yapmak da mümkündür” yanıtını verdi.
Son tartışma işte bu yanıttan çıktı. Soruda Montrö yerine bir başka anlaşma sorulmuş olsaydı, demek onu konuşacaktık.
Ne saçma demeyin, daha saçma hallere de düştük bu tartışmada.
Emekli amirallerin açıklaması, açıklamasının dilini tartışmak yerine, kampına göre Montrö’yü tartışmayı seçti bir kısım.
1923’te Çanakkale ve İstanbul Boğazlarına asker yerleştirme hakkı yoktu Türkiye’nin, Montrö ile o hakkı kazandık.
Daha önemlisi, Montrö’ye kadar Boğazları biz değil, çok uluslu Boğazlar Komisyonu yönetiyordu, anlaşmayla egemenlik hakkımız tanınmış oldu. Yabancı savaş gemilerinin Boğazları kullanmasında söz sahibi oldu Türkiye.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, daha iyisini yapabilinceye kadar Montrö’ye bağlıyız diyor, ötesi ne acaba?
Japonya ya da Avustralya’nın Montrö Sözleşmesi’nde olması ne kadar garipse bizim bildiriyi değil Montrö’yü tartışmamız o kadar garip.
Deniz Kuvvetleri hafızası
İnsan dediğimiz canlının hafızası her tartışmada mutlaka devreye girer.
28 Şubat sürecinde en aktif olan kuvvet Deniz Kuvvetleri Komutanlığı, Deniz Kuvvetleri Komutanı Güven Erkaya da kamuoyunun en fazla önüne çıkan isim olmuştu.
Daha sonraki yıllarda Erkaya’dan önce Deniz Kuvvetleri Komutanı olan Vural Bayazıt’ın 1994 tarihinde verdiği irticacı subayların takibi emri ortaya çıkmıştı.
Batı Çalışma Grubu’nun organizasyon şemasında ilk sırada Genelkurmay 2. Başkanı Çevik Bir’in adı olmasına rağmen tüm dikkatler yine Deniz Kuvvetleri’ne çevrilmişti.
Sonuç olarak, bugün yaşanan tartışmanın sertliğinde bu hafızanın da payı var.
Okullardaki vaka gizliliği
Dün, Türkiye’deki hemen her sınıfta olan “Anneler Whatsapp” gruplarından birisinde inanılmaz bir tartışmaya şahit oldum.
Okuldan gelen “Bir öğrencimizin testi pozitif çıktı” açıklamasının ardından, “Hangi öğrencinin?” diye sordu anneler.
Hasta olan öğrencinin adının açıklanmaması doğru ama veliler de “Hastalanan ya çocuğumun en yakın arkadaşı ya da sıra arkadaşıysa?” diye soruyorlar.
Hastalanan öğrenciyle aynı sosyal etkinlikte olan, aynı spor salonunu kullanan diğer sınıflardaki öğrenci velileri de katılıyor bu tartışmalara, saçma bir gerginlik yaşanıyor.
Geçen haftadan beri, bir sürü pozitif öğrenci haberi alıyorum, hepsi de yüz yüze sınavlar nedeniyle okula gitmişler.
Milli Eğitim’e, son bir haftada okullarda kaç pozitif vaka var diye sormayacağım zira büyük ihtimalle böyle bir istatistik tutmamışlardır. Varsa yollasalar da hep beraber şaşırsak, ümitsizliğimiz azalsa...