Barış, güzel bir ideal, kimse bu büyüleyici kelimeye itiraz edemez. Fakat kelimenin büyüleyici olması bazı gerçeklerin de üzerini örtmemeli. Mesela barış adı altında federasyon seçeneğine dönüldüğü zaman Rum Kesimi’ndeki aşırı sağ partileri, onların Kıbrıs Türk’üne dair planlarını ve düzenledikleri saldırıları da konuşmamız lazım.
Federasyonu savunan partilerde görev yapmış milletvekilleri arasında 1964 Erenköy direnişine katılmış isimler de vardı. Sorun şu ki, o kuşak gitti ve bugün siyaseti sadece Türkiye karşıtlığı üzerinden kurgulamaya çalışan vekillerin sayısı arttı. Soru şu, Türkiye gider ve Rumlar bir kez daha silaha sarılırsa ne olur?
Kıbrıs Barış Harekatı’nın 50.yılını anlattığım yazı dizisinin bu son bölümü.
Harekât sırasında sahada askerlerin, müzakere masasında diplomatların verdiği mücadele, kahramanlıklar, bunlar gurur duyulacak işler.
Ama işin bir de eksik bıraktıklarımız kısmı var.
Bugün 100 binin üzerinde Kuzey Kıbrıs Türk’ü, Rum tarafından dağıtılan Kıbrıs Cumhuriyeti kimliği ve pasaportu taşıyor.
Sayı önemli zira Rumlar, KKTC vatandaşı olmuş Türklere değil, Kıbrıs doğumlu olanlar ve onların çocuklarına veriyor bu kimlik ve pasaportları.
Rum tarafından kimlik ve pasaport alanlar arasında KKTC’nin eski cumhurbaşkanları ve aileleri de var.
YUMRUKLA EL SIKIŞILIR MI?
Barış, güzel bir ideal, kimse bu büyüleyici kelimeye itiraz edemez.
Fakat kelimenin büyüleyici olması bazı gerçeklerin de üzerini örtmemeli.
Mesela barış adı altında federasyon seçeneğine dönüldüğü zaman Rum Kesimi’ndeki aşırı sağ partileri, onların Kıbrıs Türk’üne dair planlarını ve düzenledikleri saldırıları da konuşmamız lazım.
Aşırı sağ kaç kişi diyenler çıkabilir, iki parti ELAM ve EDEK’e, DİSİ’nin sağ kanadını da eklediğimiz zaman Kıbrıs’taki aşırı sağ oyların oranı yüzde 20’lerin üzerine çıkıyor. Bu AB’deki en yüksek oranlardan bir tanesi.
2008’de kendini “Hrisi Avgi’nin (Altın Şafak) Kıbrıs’taki nüvesi” olarak tanımlayan ELAM, Yunanistan mahkemesi tarafından yasadışı ilan edilene kadar “Hrisi Avgi” ile birlikte hareket etti. Mahkeme sürecinde Güney Kıbrıs’taki Yunan Büyükelçiliği önünde Hrisi Avgi’ye destek mitingi bile düzenledi ancak Yunan mahkemesinin kararı üzerine Hrisi Avgi ile bütün bağlarını kopardığını açıkladı.
Bu partinin taraftarları 2015 yılından bu yana Kıbrıslı Türklere saldırılar düzenliyor. En son saldırı bu sene düzenlendi ve Güney’e geçen altı Kıbrıslı Türk feci şekilde dövüldü.
Bana bu saldırıdan daha acı gelen şey, Kuzey Kıbrıs’taki “barış” yanlısı gazetelerin bu haberi sansürlemesi oldu.
Saldırıları saklayarak varılan bir barış yaşar mı?
ELAM’ın Kıbrıs sorununda görüşmeyi kabul ettiği çözüm; Kıbrıs Cumhuriyeti’nin, Kıbrıs Türk toplumunun yer almadığı, Kıbrıslı Türklerin de yaşamasına müsaade edilecek Kıbrıs Rum Cumhuriyeti’nin devamı değil mi?
GRİVAS’IN EVİNİ MÜZE YAPMAK...
EOKA Kurucusu Grivas, sadece Türkleri değil, Enosis’e karşı çıkan Rumlar’ın da katledilmesi emrini vermiş birisi. Hal böyleyken Grivas’ın Güney Lefkoşa’da bir dönem saklandığı Azina Evi’nin müzeye dönüştürülmesi için bütçeden mali destek ayrılmasına ilişkin tasarı, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi Temsilciler Meclisi Mali Komisyonu’ndan geçmişti. Katilin saklandığı evi müze yapmak isteyenlerle yapılan barış yaşar mı?
ORTODOKS KİLİSE VE FENER RUM PATRİKHANESİ...
Dini bir kurumdan çok bir holding gibi ticari faaliyetlerde bulunan Rum Ortodoks Kilisesi tarihî Enosis fikrinden vazgeçti mi?
Ada’nın Yunanistan’a bağlanması için Ocak 1950’de yapılan plebisitte sandıklar kiliselere kurulmuş, Enosis’e karşı çıkanlar aforoz edilmişti.
O manzara değişmedi, bir önceki Başpiskopos, Papa’dan Türklere karşı yardım istemiş, şimdi ki Başpiskopos, seferberlik çağrısında bulunmuş birisi. Silah eğitimi alan papazlarla Ada’ya barış gelir mi?
Bu arada Fener Rum Patrikhanesi’nin Bursa’dan ABD’deki Ortodoks Kilisesi’ne korsan olarak atadığı Başpiskopos Elpidophoros’u da unutmamak lazım. 3 Temmuz’da Kaliforniya’da düzenlenen bir etkinlikte “Kıbrıs Cumhuriyeti’nin 50 yıldır işgal altında olduğunu” iddia etti.
“İşgal” dediği şey, 60 yıl önce başladıkları katliamları son 50 yıldır yapamıyor olmaları. Türk Ordusu Magusa’ya doğru yürürken, üç köydeki tüm Türkleri öldürenleri unutacağız zannediyorlar.
1970’LER VE 1980’LERDE YAPTIĞIMIZ HATALAR...
1974 yılındaki Barış Harekâtı’ndan sonra Kuzey’de yaklaşık 150 kadar sanayii tesisi vardı. Bu tesisler bir süre çalıştırıldı ama sonra faaliyet alanlarına göre Türkiye’deki KİT’lere bağlandı. Sonuç; 1980’lere gelindiğinde çalışan, üretim yapan tesis neredeyse kalmamıştı.
Bu örneği vermemin sebebi şu; ekonomik durum, Kuzey Kıbrıs’taki barış arayışlarında her zaman önemli bir kriterdir.
1980’lerde öğretmen arkadaşlarımın, Rum Kesimi’nde çalışan bir öğretmenin aldığı maaşla, kendi aldıkları maaşı kıyasladıklarına şahit olmuştum.
Bu hava bugün de bitmiş-geçmiş bir hava değil. 1980’lerde yaşanan bir başka hata, devlet memuriyeti kadrolarının dağıtılmasındaki siyasi etki.
Oturduğumuz yerden “Özgürlük mü yüksek maaş, AB üyesi bir pasaport mu?” sorusunu sormak kolay. 2024 yılındayız, bugünün gençlerine 1958 ya da 1963’te yaşanan katliamları anlatmak kolay değil. Dünyanın haksız şekilde izole ettiği bir ülkede yaşayanları daha iyi yaşam koşullarına kavuşma arzularından dolayı yargılamaya kalkmak bana çok mantıklı gelmiyor açıkçası.
‘KIBRISLI’ VE ‘TÜRKİYELİ’...
Kıbrıs’taki barış konulu tartışmalarda konunun en çok düğümlendiği yer “Kıbrıslı” diye bir milletten söz edip edilemeyeceği olur.
Federasyon’dan yana olanlar Kıbrıslılığı bir milliyet olarak kabul ederler, Türkleri ve Rumları da iki toplum olarak görürler.
Aslında bu tartışma kendi içerisinde bitmiş bir tartışmadır.
Çözüm yanlısı bir isim olarak görev yapan KKTC’nin 2. Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat’ın bir açıklamasını alıyorum buraya:
“Anastasiadis (Eski Rum Lider), Cenevre’de sunduğum eşit egemen iki devletin iş birliğine dayalı çözüm önerimi ‘yeni bir Osmanlı İmparatorluğu hayal edenlerin küstahlığı’ olarak değerlendirirken, Anastasiadis’e yanıtım, aynaya bakması ve küstahın kim olduğunu görmesidir. Bizler, Kıbrıs’ı 1571 yılında fetheden ve Türk yurdu yapan Osmanlı’nın torunları ve Türk oğlu Türk olmaktan gurur duyarız. Müzakere masasına getirdiğim eşit egemen iki devletin iş birliğine dayalı önerim ise Kıbrıs Türk halkının büyük çoğunluğunun iradesi olup, bölgenin en büyük ve en güçlü ülkesi olan Türkiye tarafından da desteklenmektedir.”
Mehmet Ali Talat’ın babası Türk Mukavemet Teşkilatı silahlarının Girne’de kuşatma altındaki bir köyden çıkarılması için defalarca kendini riske atmış bir adamdır. Federasyonu savunan partilerde görev yapmış milletvekilleri arasında üniversite öğrencisi olarak 1964 Erenköy direnişine katılmış isimler de vardı. Sorun şu ki, o kuşak gitti ve bugün siyaseti sadece Türkiye karşıtlığı üzerinden kurgulamaya çalışan vekillerin sayısı arttı. Üzerine Mustafa Akıncı’nın cumhurbaşkanlığı dönemi eklendi.
Soru şu, Türkiye gider ve Rumlar bir kez daha silaha sarılırsa ne olur? “Bu devirde olmaz öyle şey” denmeyecek bir dünyada yaşıyoruz.
AB FONLARI KİME ÇALIŞIYOR?..
Kuzey Kıbrıs’ta Türkiye karşıtı olmayı geçim kapısı yapanlar yok mu, elbette var. AB fonları bu konuda gayet bonkör. Son dönemde Ada’da Euro’ya geçilmesini savunanlar da çıkıyor karşımıza. Farklı fikirler, arayışlar, elbette olabilir ama bunlar bağımsız çabalar mı yoksa bir yerden fonlanarak piyasaya sürülmüş çabalar mı, bu kısmı çok iyi araştırmak lazım. Kuzey Kıbrıs’taki seçim dönemlerinde bir süre yayımlanan FETÖ ilintili gazeteleri de bu listeye eklemek mümkün. Yani AB fonları kadar CIA dolarlarına da bakmamız gerek.
MİLLİYET’İN KAMPANYASI
Bu dizide Türk Silahlı Kuvvetleri’nin o zaman yaşadığı zorluklara zaman zaman atıfta bulundum. Milliyet gazetesi, Kıbrıs Barış Harekatı başlar başlamaz, Ordu-Millet Elele kampanyasını başlatan gazete. Arşiv taramalarım sırasında o zamanın yayınlarına dair çok haber okudum. Türk halkının hassasiyeti ve fedakarlığı 50 yıl sonra bile okurken insanın gözlerini yaşartıyor...
TEŞEKKÜRLER BİRAND
Bu yazı dizisi boyunca çok sayıda kaynak kullandım ama ana rehberim Mehmet Ali Birand’ın 30 Sıcak Gün kitabı oldu. Birlikte çalışmaktan onur duyduğum isimlerden birisiydi Mehmet Ali Ağabey. 30 Sıcak Gün kitabı da, Diyet ve Türkiye’nin AET Macerası diye devam eden üçlemesinin ilk kitabıydı.
BİTTİ