Geçen hafta hayatımın en ilginç olaylarından birini yaşadım.
Aynı toplantıda olacağım birine, o toplantı salonunda beklerken koronavirüs pozitif olduğu haberi geldi.
O kişi toplantı salonundan çıkmış, bir taksiyle bulunduğumuz yerden ayrılmış.
Toplantının yapılacağı salon dezenfekte edilirken, duraktan taksi çağıran arkadaşlara,” Yazık, taksiciye haber verelim” dedim, aldığım yanıt “Biliyorsunuz burası sapa, ya sonra bir daha buraya taksi yollamazlarsa?” oldu.
Salondan çıktım, taksi durağının numarasını bulup, aradım, acil şoföre ulaşmam gerektiğini söyledim.
Numarayı verdiler, şoförü aradım, X yerden aldığı yolcuyu nereye bıraktığını sordum, “Havalimanı” cevabını aldım. Kulaklarıma inanamadım. Arabasında siperlik olan, koronavirüs geçirmiş bir şofördü konuştuğum.
Ya uçaktaki yolcular diye endişe ettim ve meseleyi biraz kurcaladım.
Özel hastanelerde yapılan ve sonucu pozitif çıkan testler HES koduna hemen işlenmiyormuş.
O birkaç saat içerisinde uçağa binmeyi deneyecek kadar sorumsuz olanlar bizimle beraber yaşıyor işte.
Peki ya o yolcu uçmuş mu derseniz, öğrendiğim kadarıyla uçamadı zira toplantının katılımcısı bir hanımefendi zaten THY’yi arayıp uyarmış, yolcu uçağa alınmamış.
Önlemlere rağmen koronavirüs nasıl yayılıyor sorusuna harika bir örnek bu sorumsuzluk.
Belli ki pozitif sonuçların HES koduna daha hızlı işlenmesinin yolunu bulmamız lazım.
Tanıma-tazminat-toprak, 3T hikâyesi
Türkiye’de en fazla kirli bilgi, Ermeni soykırımı iddiaları ve sonrasında olabileceklere dair tartışmada var.
Çok sık duyduğumuz “Tarihle yüzleşmek gerekir, Ermeniler sadece tanıma istiyor, tazminat ve toprak talepleri yok” sözlerinin ayakları yere basmıyor.
Eylül 2014’te “Ermeni Soykırımı Tazminat Grubu Nihai Raporu” diye bir rapor açıklandı.
Bu raporda Sevr Antlaşması’nın 89. maddesinde ABD Başkanı Wilson’ın hakem tayin edildiği hatırlatılıyor ve “Sevr Antlaşması yürürlüğe girmese de Osmanlı devleti bu hakemliği kabul ettiği için sonuçları geçerlidir” diyor.
Ardından, Paris Barış Konferansı ve ABD’de sigorta şirketlerinin ödediği tazminatlardan yola çıkarak, iki farklı tazminat rakamına ulaşıyor.
Bu rakamlar 2014 yılı itibarıyla 49 milyar 800 milyon dolar ve 104 milyar 544 milyon dolar olarak hesaplanmış.
“Türkiye’nin ıslah edilmesi”, “Müfredatta soykırımı iddialarının ana unsurlardan biri olarak öğretilmesi”, “Malların iadesi, iade edilen malların yıllarca kullanılmaması için tazminat ödenmesi” gibi ifadelerin de yer aldığı bu raporun altında, ABD, Karayipler ve Ermenistan’dan dört kişinin imzası var.
Bu raporun bağlayıcılığı yok ama Türkçe dâhil her dile çevrildi. Çok sık tekrar edilen, Almanya’nın İsrail’e ödediği tazminat meselesi de Ermeni soykırımı iddialarıyla aynı değil. Almanya, esir kamplarında tuttuğu ve köle olarak kendi fabrikalarında çalıştırdığı Yahudiler için tazminat ödedi.
Sevr Antlaşması’nı tarihin çöplüğüne yollayan, antlaşmayı Ankara’nın kabul etmesi için İstanbul’dan gelen heyetle Bilecik’te görüşüp, onların geri dönmesine izin vermeyip, Ankara’ya götüren Mustafa Kemal Atatürk’e “Olmasaydın da olurduk” diyenlerin kulağına küpe olsun bu bilgiler.
Öğrencilere aşı şartı
ABD’deki üniversiteler gelecek yıl yüz yüze eğitime geçmeye hazırlanıyor.
Bunun için de öğrencilerine mail atıyor ve aşıları yapılmış olarak, gelecek yıl derslerde olacaklarını söylüyorlar.
Elimde Şikago’daki DePaul Üniversitesi’nin metni var, “Aşı olup gelin” diyor.
ABD’de 18 yaş üzeri herkese aşı yapılıyor ama Türkiye’de aşı yaş aralıklarına göre yapılıyor ve üniversite öğrencilerinin olduğu yaş aralığına sıra ne zaman gelir belli değil. Ağustos civarı, ABD’de okuyan on binlerce üniversiteli gencin feryadını duymaya hazır olalım.
Futbol niyetine ekonomi
Türkiye’de tüm futbol kulüplerinin başkanlarıyla arası iyi olan nadir isimlerden biridir MediaLiven Başkanı Fuat Guguloğlu. Futbolda yöneticilik tecrübesi çok uzun yıllara dayandığı, neredeyse tüm başkanlarla da abi-kardeş ilişkisi olduğu için telefon açıp, düşmanlığa dönen futbol işini sordum.
“Biliyor musun, reklam açısından radyolar müthiş bir ocak-şubat geçirdiler. Mart biraz düştü ama nisanda rakamlar çok iyi ve unutmayalım ki futboldaki gerilim dâhil, her konunun moralle ilgisi var” diye başladı konuşmaya.
Futbol ve moral tamam da birinin morali düzelince diğerlerinin bozuluyor diye itiraz edecek oldum.
“Dikkat edersen futbol ülkede iyi olduğunda herkesin morali yüksek oluyor. Çok iyi bir Milli Takımımız ve spora tam destek veren Cumhurbaşkanı Erdoğan var. Avrupa Şampiyonası’nda alacağımız her başarılı sonuç Türkiye’deki havayı hemen değiştirecektir” dedi ve ekledi:
“Futbolu ve ekonomiyi sosyal medyadan takip etmemek gerek. Bir yanda önümde reklam artış eğrileri var diğer yanda ekonomiye dair sosyal medyada yazılanlar. Doğası gereği abartıya dayanan sosyal medyanın yaşamı bu kadar çok etkilemesine izin vermemek gerek” dedi.
“Peki, bu düşmanlık havası biter mi yani?” dedim, güldü, “Futbol camiası bu havayı dağıtır ama yöneticilerin de sosyal medya etkisine kapılmaması ve rekabetin düşmanlık gerektirmediğinin sistemli olarak anlatılması gerekir” dedi.
İnşallah olur diyerek kapattık telefonu.
Siyasette değilse bile en azından futbolda düşmanlığı yenmiş bir Türkiye hakikaten çok hoş olur.