Türkiye, topraklarındaki altını çıkarmak zorunda mı?
Bu soruya rakamlarla cevap vermek lazım.
Türkiye’nin 2023 yılı dış ticaret açığı 106 milyar dolar oldu.
2023 yılının sadece Ocak-Ekim ayları arasında altın ithalatına 30 milyar dolar para ödedik, yıl sonunda altın ithalatımız 319 ton oldu.
İthal ettiğimiz altının bir kısmını işleyip, yüksek katma değerle ihraç ediyoruz ama ödediğimizi karşılayamıyoruz.
Ekonomi Yönetimi, altın ithalatını kontrol altına almak adına çeşitli önlemler aldı ama daha gidecek çok yolumuz var.
Bir başka rakam, Türkiye topraklarından yılda 40 ton kadar altın çıkarılıyor, sektör uzmanları, yılda 100 ton üretim yapılabilir diyor ama bunun çevre maliyeti ne, bu kadar büyük yatırımları kim yapacak, büyük bir soru işareti…
CHP’de tekrar aday gösterilmeyen ilçe belediye başkanları “eylemlerine” devam ediyorlar. İlk “eylem” yeri Çeşme olmuştu, son “eylem” yeri İstanbul İl Başkanlığı’nın önü oldu.
Çıkıp da “Başkan olarak da üye olarak da partim için tüm gücümle çalışmaya devam edeceğim” diyemediler.
Bu eylemleri parti içi demokrasi mücadelesi gibi sunanlar var, aday belirleninceye kadar mücadele, aday belirlendikten sonra eleştiri haktır.
Ancak sokaklara dökülüp, “Seçtiğiniz aday mahalle adlarını bile sayamaz” diye eylem yaptığınızda artık belirlenen adaya değil, partinize zarar vermeye başlarsınız ki bunun kabul edilebilir yanı olmaz.
Keşke birileri bu ilçe belediye başkanlarına “Sizin için parti mi önemli yoksa koltuğunuz mu?” diye sormayı akıl edebilse.
Havuz problemi 2024
Dünyada kuraklık o kadar arttı ki, artık tarlalar sulanamıyor, İspanya gibi ülkeler su kullanımına kısıtlama getiriyor.
Kaliforniya, yeraltı su kaynakları tükenmeye başladığı için on binlerce badem ağacını s&
*Güneydoğu’da terörün etkisini en çok hissettirdiği dönemlerde sabah ilk uçakla Diyarbakır’a gelip akşam son uçakla dönen, kısıtlı zamanın büyük kısmını Kaburgacı Selim Amca’da geçirip, Sıtkı Usta’dan hediyelik kadayıf alan, 2-3 yerde fotoğraf çektirip sonra bir hafta boyunca Güneydoğu yazan çok isim gördüm. Bir coğrafyayı, sokağın ne düşündüğünü anlamanın 12-13 saate sığmayacağını gayet iyi biliyorum. Milliyet muhabiri Uğur Yıldırım, Ocak ortasından beri deprem bölgesinde il, il, ilçe, ilçe dolaştı. Dünya tarihinde yok denecek kadar az görülmüş bir felaketin ardından, daha kimseler gitmeden depremzedelerle, bürokratlarla konuştu.
*Şubat’ın hemen başında Çiğdem Yılmaz, depremin ardından ilk kurtarma ekiplerini, ilk yardım malzemelerini götüren askeri kargo uçağına bindi. O günün duygusunu, felaketin merkezine uçanlarla konuştu. Sonra Hatay’ın içerisindeki 2. Hudut Alayı’nı, binaları yıkılmayan ama çatıdan düşen
Mükremin Çıtır’ı hatırladınız mı?
Yılmaz Erdoğan’ın yarattığı bir karakterdi. Delikanlılık kültürünün yürüyen hali, Türkçesi meramını anlatmaya yetmediğinde şiddete kayan, raconu bol bir karakterdi.
O televizyon karakterini çok sevdik hepimiz, sokakta, Mükremin Çıtır diye çağrıldığı da oldu Yılmaz Erdoğan’ın.
Bir iş tuttu mu, mutlaka benzerleri gelir ya, Mükremin’den Recep İvedik karakterine ulaştık sonra.
Bu işler dünyada da böyle:
ABD yapımı 24 diye bir dizi vardı, her bölümde bir günün sadece bir saatinde olanlar anlatılırdı.
İçinde akıl oyunları da olan bir diziydi, ilk sezonun 24 bölümünde toplam 13 kişi ölmüştü.
Saddam Hüseyin, tankıyla, gazıyla Irak’ın kuzeyinde katliamlar yaptığı dönemde İngiltere’de dedesinin evinde, güvende yaşıyordu. Babasının partisine bağlı güçlerle, Barzani’nin partisine bağlı güçler çatışırken, Fransa ve İngiltere’de askeri eğitimler alıyordu.
ABD’liler Irak’a girinceye kadar ülkesinin dışında yaşadı, arada ABD’de de Özel Kuvvetler eğitimi aldı.
Irak’ın kuzeyindeki bağımsızlık referandumu sırasında ABD’nin Sesi olarak davrandı, Barzani tarafından da geri çevrildi.
Babasının ölümünün ardından kuzeniyle eş başkanlık denedi, sonra birbirleriyle savaşır hale geldiler.
O kavgada kuzeni fazla terör yanlısı bulundu diye Bafıl’ın iktidara gelmesine kimse ses çıkarmamıştı.
O Bafıl Talabani’nin denetimindeki Süleymaniye’de terör örgütü ve onu kullanan ABD ve İran istihbarat servisleri cirit atıyor.
Türkiye uyardı, yetmedi kardeşini uçağa koyup Ankara’ya getirdi, MİT’te net şekilde uyarıldılar ama anlamadılar.
Bugün Mazlum
2020 yılında Roma’daki G-20 Zirvesi’nde gerçekleşen Erdoğan-Biden görüşmesinin üzerinden 4 yıl geçti.
ABD Başkanı o görüşmede görev süresi boyunca Türkiye-ABD ilişkilerinin normalleşmesi için çalışacağını söylemişti.
9 ay sonra ABD’de de seçim var ve Ankara-Washington arasında uzun zamandır görmediğimiz bir pozitif gündem oluştu.
Konuştuğum kaynaklar, Dışişleri Bakanı Fidan ve ABD Dışişleri Bakanı Blinken tarafından yürütülen kapalı bir süreçten söz ediyorlar.
Tam uzlaşma sağlanana kadar süreç böyle ilerletilecekmiş.
Görüşmelerde, Türkiye’nin temel hassasiyetlerinden birisi olan ABD’nin terör örgütünün Suriye koluna verdiği desteğini çekmesi de masada.
Şu ana kadar süreç gayet iyi gidiyor, yakın bir gelecekte Dışişleri Bakanı Fidan’ın Washington’a resmi bir ziyareti de olabilir.
Shakespeare’in “Olmak ya da olmamak, işte bütün mesele bu” cümlesi gibi aslında başlıktaki soru.
Dünya üzerinde bir yılda 7’den büyük 20 civarında deprem oluyor.
Türkiye’de 1930’dan bu yana meydana gelen 7’den büyük deprem sayısı sadece 16.
Takvimsel olarak birbirine en yakın depremleri 1957’de yaşadık.
25 Nisan’da Muğla-Fethiye, 26 Mayıs’ta Bolu-Abant, 7.1 büyüklüğündeki depremlerle sarsıldı.
Yerleşimin az olması nedeniyle can kaybı sayıları çok düşük oldu.
Gelelim 2023’te yaşadığımıza.
- Avrupa’nın her yanında yaşanan çiftçi eylemlerini biraz gülümseyerek izliyoruz. Yıllardır Türkiye’ye her türlü siyasi çirkinliği yapan ülkelerin başkentlerinde eylemler görmek hepimizi için için mutlu ediyor ama mutlu olmak yetmez, Avrupa’da tarımın nereye evrildiğine de bakmak zorundayız.
- Avrupa Birliği bir süredir ortak tarım politikasını yenileme derdinde. Sürdürülebilirlik gerekçesiyle yapılmak istenen değişiklik, halen ekilebilir alanları yüzde 4 azaltmak, zorunlu ürün rotasyonuna gitmek ve gübre kullanımını yüzde 20 azaltmak gibi önlemler içeriyor. Bu önlemler çiftçilerin daha az verim alması demek.
- Daha az alandan daha az verim almak demek, çiftçilerin ithalata karşı daha az rekabetçi hale gelmeleri sonucuna yol açacak. Bu da işletmelerin bir süre sonra iflası anlamına gelecek.
- Bir diğer problem artan motorin fiyatları ve azalan devlet sübvansiyonu. Alman Hükümeti çiftçilerin kullandıkları tarımsal dizeldeki veri indirimlerini kademeli