Tükürük bezlerinde taş olabildiğini ve bunun sıkıntılı durumlara yol açabildiğini öğrendiğinde çoğu insan şaşırır. Böbrek taşlarını, safra kesesi ve diş taşlarını daha önce duymuşlardır fakat “Tükürük bezinde de taş olur mu ki” diye düşünürler. Az su içilmesi, sigara kullanılması ve yeterli sebze yenmemesi, tükürük bezinde taş oluşumunu kolaylaştırıyor. Alerji ilaçları gibi tükürük salgısını yoğunlaştıran ilaçlar kullanıldığında ya da Gut ve Sjögren gibi hastalıkları olanlarda da tükürük bezi taşı görülebiliyor. Taşlar senede 1 milimetre kadar büyüyor. Başlangıçta genellikle yemek yerken ilgili bezde meydana gelen şişmeler, taş büyüdükçe sıklaşabiliyor ve kalıcı olabiliyor. Yanak (parotis) ve çene altında (submandibuler) bulunan bezler en sık etkilenen, büyük tükürük bezleridir. Bu bezlerde taşlara bağlı iltihaplanmalar da olabiliyor; bu durumda oluşan şişmeler genellikle ağrılıdır. Eğer tükürük akışı tam tıkanırsa ve bezde
Paranazal sinüs tomografisi veya diğer adıyla sinüs filmi çektiren hastalar genellikle bunlara ait raporları okurlar. Yazılanların bir kısmında sinüzit hastalığına ait ifadeler görebilirler. Bu durumda bazısı "Eyvah! Bende sinüzit varmış, acaba önemli bir şey mi? Tedavisi nasıl olur, ameliyat gerekir mi?" gibi sorularla endişeye kapılır. Bu endişeyle tanıdıkları ve internet yoluyla buldukları hekimlere bu raporları yorumlatmaya çalışırlar. Aslında bu konuda danışmaları gereken en doğru adres, filmi isteyen, çektirten kendi doktorlarıdır. Bunu en başta söylemekte fayda var çünkü tek başına tomografi raporunun okunması yeterli olmaz. Filmin kendisinin görülmesi, endoskopik burun muayenesindeki bulguların gözlemlenmesi, hastalık sürecinin anlaşılması yani mutlaka hastanın kliniği ile birlikte değerlendirilmesi gerekir.
Filmler anlık durumu gösterir; mesela sinüzit hastalığının akut döneminde çekilmiş bir film, iltihaplı akıntılarla hastalığı olduğundan daha yaygın ve şiddetli gösterebilir. Kronik bir hastalığın gerçek durumunu yansıtmaz; hekimi yanıltabilir ve
Sinüzit hastalığı hakkında herkesin temel bilgileri, yüz bölgesindeki sinüs boşuklarının iltihapla dolduğu, baş ve yüzde ağrı meydana geldiği ve tedavisinde antibiyotik kullanıldığı yönündedir. Bu sebeple “Hocam, bende sinüzit var; hangi ilacı kullanayım?” diye soran bir hastanın kafasında, sinüzitin tek bir hastalık ve tek bir tedavisi olduğu inanışı vardır. Oysa durum farklıdır. Bu nedenle yazımın hemen başında, sinüzit hastalığının sebepleri, etkenleri, dönemleri ve yaygınlığına göre farklılaştığını açıklamam gerekiyor.
- Sinüzit hastalığı infeksiyonlara, anatomik bozukluklara, alerjiye, mukoza sorunlarına, tümörlere, genetik bozukluklara, komşu yapılardaki hastalıklara, sistemik hastalıklara, bağışıklık yetmezliğine ve inflamatuvar koşullara bağlı olarak meydana gelebilir.
- Mikrobik durumlarda sinüzitin etkeni virüs, bakteri veya mantarlar olabilir.
- Dönemleri akut (yeni başlangıçlı), subakut ve kronik (müzmin) olabilir.
- Hastalık sağlı sollu maksiller (yanak), frontal (alın), etmoid (göz arası) ve sfenoid (kafa ortası) sinüslerin birinde olabilir
“Burnumun ucunda et var, içine ışıkla baktığımda görülüyor. Acaba önemli bir şey midir?” sorusuyla sıkça karşılaşırım. Bu konudaki merakı gidermek, olasılıkları açıklamak ve ne yapılması gerektiğini yazmak istedim. Yazının içeriği, burnun dışında, cildinde görülenler değil, burun deliklerine yakın-burnun içinde görülen oluşumlar üzerinedir.
Burun delikleri, solunum yollarının en başında bulunan ve soluk havasının giriş çıkış yaptığı yerdir. Burun derisi, burun deliklerinden içeri doğru döner ve mukoza dediğimiz burun içi örtüsüne dönüşür. Burun içi mukozasının rengi parlak ve kırmızımsı bir renktedir. Burnun içinde ayrıca konka dediğimiz, halk arasında “burun eti” olarak bilinen yapılar da vardır. Burun deliklerine dışarıdan ışıkla bakıldığında, konkaların ön bölümleri ve mukoza görülebilir. Yani aslında kişinin gördüğü gerçekten, “burun eti” adındaki normal anatomik bir yapı olabilir. Mukozanın veya burun etlerinin şiştiği dönemlerde ya da
Önce sinüslerde olabilecek kistlerin çeşitliliğini anlamaya çalışalım. Burun ve sinüsler “mukoza” adı verilen bir örtüyle kaplıdır. Bu örtü, sinüslerin içinde o kadar incedir ki hatta tomografide sağlıklı kişilerde buradaki mukoza tabakasını göremeyiz. Bu incecik örtünün içinde salgı bezleri bulunur ve “mukus” denilen salgıyı üretirler. Bu salgı mukozanın nemli kalmasında ve sinüs boşluğunun temizlenmesinde rol oynar. Eğer salgı bezlerinden biri herhangi bir sebeple tıkanırsa, salgıyı boşaltamaz ve şişmeye başlar. Bu şekilde oluşanlar genellikle basit ve zararsız kistlerdir ve sinüs filminde genellikle tek, yuvarlak, düzgün yüzeyli ve gri renkte oluşumlar olarak görünürler. Kistin içeriği su veya yumurta akı gibi ve cidarı çok incedir. Mukus retansiyon kisti de dediğimiz bu oluşumlar on kişinden bir veya ikisinde bulunabilirler ve herhangi bir tedavi gerektirmezler. Çok şişerlerse veya bir travmayla bazen patlayabilirler; nadiren de sinüsün boşalma kanalını (doğal ostium) tıkayacak kadar
Burnu tıkanan bir kişi, şikayetinin sebebi görebildiği bir yerde olmadığı için, bir doktor tarafından teşhis konuluncaya kadar, merakını çeşitli yollarla gidermeye çalışır. Bunu, çevresinde aynı belirtiyle tedavi almış olanlara danışarak veya günümüzde daha sık olarak, internet aracılığıyla yapmaya çalışır. Bana da bu yolla gelen yüzlerce “hocam, bende burun tıkanıklığı var; sebebi ne olabilir?” sorusuna topluca bir yanıt vermek için bu yazıyı yazmak istedim.
Burun tıkanıklığı bir belirtidir. Bu belirtiye yol açan nedenleri kavrayabilmek için önce burnu ve işleyişini biraz tanıtmam gerekir. Burnumuz, dışı ciltle kaplı, altında bazı kaslar bulunan, içi ise mukoza örtüsü ile kaplı, çatısı ile bileşenlerini kemik ve kıkırdak dokuları tarafından oluşturulan bir yapıdır. Bu dokular, burnu ortadan ikiye ayıran septumu, burun etlerini (konkalar), bunların aralarındaki pasajları ve sinüs boşluklarını meydana getirirler. Tüm bu oluşumları kaplayan mukoza örtüsü, ürettiği salgılarla bir düzen içinde buruna giren solunum
Bu soru, kulağı bir şekilde tıkanan hastaların, internet ve sosyal medyada birbirlerine veya buldukları hekimlere sıkça sordukları bir sorudur. Ve peşinden “şu damlayı damlatmak iyi midir?”, “bu ilacı kullanayım mı?” gibileri de gelir. Kulak tıkanıklığının sebebi olarak, çoğu insanın aklına ilk başta kulak kiri geldiği için, hemen basit çözümler aranır. Kulak kiri (serümen, tıkaç, buşon) sıkça görülmesine karşın, kulakta tıkanıklık belirtisi veren başka önemli kulak hastalıkları da vardır.
Kulak tıkanıklığını bir çeşit duyma azlığı olarak ifade edebiliriz. Bu belirtiye uğultu, hışırtı veya çınlama gibi sesler eşlik edebilir. Tıkanıklığın sebeplerini anlayabilmek için işitmenin nasıl gerçekleştiği üzerinde hafifçe durmak gerekir. Çevredeki sesler sağlıklı insanlarda, dışarıdan fiziksel olarak görülebilen kulak tarafından toplanır; kulak kanalı (dış kulak yolu) vasıtasıyla kulak zarına iletilir. Ses dalgaları kulak zarını titreştirir; bunun ardında yani orta kulakta bulunan çekiç, örs ve üzengi adını
Polipli sinüzit hastalığı, hangi tedavi yapılırsa yapılsın tekrarlama olasılığı bulunan bir sinüzit çeşididir. Tıpta “nazal polipozis” adıyla da bilinir. Poliplerin yumuşak doku yapılı olması ve üzüm salkımına benzemesi nedeniyle, bazen halk arasında hatalı şekilde, burun eti olarak da ifade edilebilir. Oysa burun etleri, “konka” dediğimiz normal anatomik yapılardır. Polipler, burun etleri ve geniz eti birbirinden farklı oluşumlardır.
Polipler burun boşluğunu doldurabilirler; burun tıkanıklığı ve koku kaybına neden olabilirler. Koku kaybı, beraberinde tat alma duyusunu da etkileyebilir. Sinüs kanallarını tıkadıklarında ise iltihaplı ataklara yol açabilirler. Polipli sinüzit hastalarında burun ve geniz akıntısı, yüzde dolgunluk ve ağrı gibi klasik sinüzit belirtileri de bulunabilir. Baş ağrısı, basınç hissi, horlama ya da burun kanaması gibi farklı yakınmalar da olabilir.
Poliplerin oluşma sebebi henüz tam netlik kazanmamıştır; fakat inflamasyona yol açan durumlarla birlikteliği çok fazladır. Bu hastalık tek başına görülebildiği gibi, alerjik nezlesi olanlarda,