İlk kitabı ‘Adapsız Kadınlar Hayasız Erkekler’le edebiyat dünyasının ilgisini çekti. Kitabı, tam 18 baskı yapan Yelda Kırçuval, bir yıllık yoğun hazırlık sürecinin ardından ikinci kitabı ve aynı zamanda ilk romanı ‘İnsanı İnsan Acıtır’la yeniden gündeme oturdu. Günümüz insan ilişkilerini, “Acıyan da acıtıyor başkasının canını, acıtan da besleniyor acıttığı her bedenle” diyerek dile getiren Yelda Kırçuval, aynı zamanda içinde bulunduğumuz tuhaf kaosun da tarifini yapıyor.
- Yeni kitabınız ‘İnsanı İnsan Acıtır’ inanılmaz bir ivme ile yayıldı. Sizin aldığınız ilk tepkiler nasıl?
Acı eşiği bu kadar duyarsızlaşan bir dünya düzeni içinde, bu hikaye aslında dile getirilemeyen yüzleşmeler şeklinde yansıdı okuyucuya. Öyle ki, acıtmak ve acımanın zıtlığının aksine, aynı değerde bir aşınma var toplumda. Acıyan da acıtıyor başkasının canını, acıtan da besleniyor acıttığı her bedenle. Tuhaf bir kaos. “Şu an aslında tam da İşte bunu yaşıyorum” diyen sayısız geri dönüş alıyorum. Roman, içeride ve dışarıda biriken tüm acıların bir yansıması olduğu için kapalı kapılar ardındaki acıların da bir reçetesi aslında.
- Türkiye’de bir ilke imza atarak kitabınız için bir teaser
Mücevher tasarlamaya, yaptığı resimlerde kullandığı figürleri uyarlayarak başladı. Ayşe Rodoslu, 2011 yılından beri kendi tasarımlarını yapıyor. “Tasarım benim için, duygularımın dışa vurumudur” diyen tasarımcı, yeni koleksiyonunda zeytin ağacından ilham almış. Ünlü tasarımcıyla buluştuk.
- Önce, Genç Yönetici ve İş İnsanları Derneği’nin ‘Geleceğin İş Kadını’ sosyal sorumluluk projesi için tasarladığınız takıyla başlayalım. Bu takı neyi simgeliyor?
GYIAD’ın Kadın Çalışma Grubu, kadınların sosyal ve ekonomik hayata entegrasyonunu sağlamak ve toplumsal cinsiyet eşitliğini desteklemek hedefiyle ‘Geleceğin İş Kadını’ sosyal sorumluluk projesini hayata geçirdi. Bana da bu projenin sembolü bir takı tasarlamam teklif edildi. Gerçekten çok heyecanlandım. Toplumun yarısını oluşturan biz kadınların, ekonomik ve toplumsal hayatta ve karar alma mekanizmalarında yeterince yer almadığı bir gerçek. Sadece bizim ülkemizde değil, dünyanın birçok gelişmiş ülkesinde de bu böyle malesef. Bu konuda farkındalık yaratarak, kadına gücünü hissettirecek ve harekete geçmesine ilham verecek proje yararına ‘eşitlik zamanı’ bilekliklerini tasarladım. Mor ve siyah renklerde ‘eşittir’ işaretinin altın
Yazar Demet Cengiz ile son kitabı Aşk Olsun üzerine konuştuk, Aşkı bulmanın garanti yolunu da anlattı.
- Son kitabınız ‘Aşk Olsun’u bir cümleyle nasıl anlatırsınız?
‘Aşk Olsun’ bir kadının içsel ve dışsal yolculuklarının güncesidir.
- Ne anlatıyor ‘Aşk Olsun’?
‘Aşk Olsun’, bir önceki kitabım gibi otobiyografik kesit. Yaşamımdan aşağı yukarı bir yıllık bir dönemi anlatıyorum. İçinde sınırları zorlayan, mucizelerle dolu aşk var, mana arayışı var, içsel ve dışsal yolculuklar var.
- ‘Aşk Olsun’, ilginç bir isim. Neden bunu seçtiniz?
Pek çok kadın cildinin olduğundan daha pürüzsüz, olduğundan daha genç görünmesi için teknolojinin sunduğu çeşitli yenilikleri deneyimlemek istiyor. Yeni yöntemler sayesinde, artık genç bir cildi hayal ederken yaşlanma sürecine genetik anlamda da müdahale etmek mümkün. İşte bu teknolojilerden biri olan ve son dönemde öne çıkan yeni nesil ışık teknolojisi BBL Forever Young, gençliğin kontrolünü elimize almamızı sağlıyor. Söz, Dr. Mustafa Karataş’ta...
Modern dünyanın bizlere sunduğu photoshop etkisi, son dönemde yeni nesil bir ışık terapisi olarak tabir ettiğimiz BBL’le mümkün. Bu teknoloji cilde daha gergin, daha pürüzsüz ve daha parlak bir görünüm kazandırıyor. Üstelik, bu değişim sadece cilt yüzeyiyle sınırlı kalmıyor, genetik olarak da gerçekleşiyor.
Yaşlı Hücreler Gençliklerini Hatırlıyor
Kim, yaşlanmanın genetik bir kader olduğunu ve bu süreci durdurmanın mümkün olmadığını düşünüyorsa yanıldığını belirtiyor Dr. Mustafa Karataş ve Stanford Üniversitesi’nde yapılan bir araştırmayla bu savın çürütüldüğünü müjdeliyor. Karataş’a göre hayatımızda güneş, hava kirliliği, sigara gibi çevresel faktörler olmasa bile vücudumuz genetik olarak yaşlanmaya programlı. “Işık
Dünyada giderek daha fazla insan doğal ürünlere yöneliyor. Diş fırçaları da bu ürünler arasında önemli bir yere sahip. Son dönemde bambu bitkisinden üretilen diş fırçaları öne çıkıyor.
Hem doğaya hem de çevreye dost olan İsveçli Humble Brush, bir diş fırçası markası olmanın ötesinde önemli bir misyon da üstleniyor. Çevreye duyarlı ürünleri ile sosyal girişimini sistemli bir şekilde tüm dünyaya ulaştırmak amacıyla kurulan Humble Smile Vakfı’yla da geri kalmış ya da gelişmekte olan ülkelerdeki ihtiyaç sahiplerine ulaşarak; ağız sağlığı konusunda destek veriyor. Vakıf, dünyanın dört bir yanında ihtiyacın en büyük olduğu bölgelerde profesyonel ve sürdürülebilir sağlık projeleri yürütüyor. Tüm bunları da doğrudan satılan her bir ürünü ile karşılıyor. Şimdiye kadar 35 ülkede 60 binden fazla çocuğa ulaşıldı. Türkiye’de bu misyonu üstlenen iki isim olan Gürsoy Sabitoğulları ve Barış Kılıçaslan ile buluştuk…
- Bir diş fırçası çevreye ne kadar zarar verebilir?
Her sene dünyada 5 milyar plastik diş fırçası üretiliyor. Daha da kötüsü, plastikler fosil yakıtlardan üretiliyor. Hiçbiri doğada çözünmüyor. Hepsinin sonu çöplükler ve/veya okyanuslar... Bu da bizi gezegenimize zarar
Makyajda son zamanların trendi; mümkün olduğunca doğal görünmeyi sağlayan makyajlar... Soğuk kış günlerini karşılamaya hazırlandığımız şu günlerde ise değişen mevsime adapte olmak, hem cildimiz hem de uygulayacağımız makyaj açısından çok önemli. Estetisyen Bade Özavcı, porselen gibi duru bir ten, nude dudaklar, dolgun kirpikler, ışıltılı bazlar ve aydınlatıcılar ile bu kış doğal makyaj görünümlerinin öne çıktığını söylüyor. Özavcı, doğal görünümlü kış makyajının nasıl yapılması gerektiğine dair ipuçları da veriyor.
Açık tonları tercih edin
Doğal görünümlü bir kış makyajı için yapmanız gerekenler oldukça basit. Öncelikle makyaj yaparken açık tonları tercih etmeniz gerekiyor. Ten renginize uygun olarak seçeceğiniz pastel tonlar ile doğal ve çekici bir görünüme kavuşabilirsiniz. Özellikle kapatıcı kullanmak istiyorsanız su bazlı kapatıcılık özelliği bulunan ve fazla yoğun olmayan kapatıcıları kullanın. BB kremler de bir diğer seçenek olabilir.
Gözleriniz ışıldasın
Makyaj uygulamasında en dikkat çekici noktalardan biri de gözler. Kış aylarında hem doğal hem de daha canlı bir görünüme sahip olmak için far seçiminize dikkat etmeniz gerekiyor. Şeftali ve kahverengi tonlarında
Talip Yıldırım, henüz 30’lu yaşlarında genç bir adam. Çiftçi bir ailenin oğlu. İlkokuldan üniversiteye kadar yatılı okumuş. Sonrasında bir yıl ABD’de eğitimine devam etmiş. Kendini “İyi bir gözlemci” olarak tanımlıyor ama yazdığı 'Adım Demet' adlı kitabı, son dönemde gençlerin kaleme aldıklarına hiç benzemiyor. Nedeni polisiye bir kurgu yaparken kadına şiddeti de tüm açıklığıyla göstermiş olması. “Kırmızı çizgili bir konuyu özellikle gençlerin okumasını, bilinçlenmesini istedim” diyor.
- Siz kimsiniz? Kendinizi anlatır mısınız?
30 yaşındayım. Çiftçi bir ailenin çocuğuyum. İlkokulu doğduğum kasabada okudum. Orta okul ve liseyi İzmir’de yatılı okulda okudum. Sonrasında üniversite de işletme (İngilizce)’yi bitirdim. Daha sonra İstanbul’a taşındım. Beş senedir İstanbul’da yaşıyorum. Sürekli olarak değil tabii, diğer taraftan ailemin işini yapıyorum, gelip gidiyorum sürekli olarak diyelim. Kendimle ilgili olarak da söyleyebileceğim, sanatın her dalına ilgi duyuyor olmam. Yazmayı çok seviyorum, tiyatrodan çok keyif alıyorum. Sanırım farklı karakterler ve hikayeler beni cezbediyor. Onun dışında düzenli olarak spor yapıyorum. Doğayla iç içe yaşamayı çok seviyorum, bütün dengemi
Koleksiyonlarını, geçmişten esinlenerek hazırlayan ve tarihi mekanlarda sergileyen Canan Alimdar’ın yeni takı koleksiyonu “Serenat” 3 bölümden oluşuyor: Bade, Kuşlar Baladı ve Umay. Alimdar “Serenat” koleksiyonunda kuşların kanat çırpışı, asmanın kıvrılışı ve badenin dökülüşüyle romantizmi, sadakati, sevgilinin elinden içilen badeyi ve muhabbeti yansıtıyor. Canan Alimdar’la son koleksiyonunu konuştuk.
- Takı tasarımıyla tanışması nasıl oldu?
2006 yılına kadar sigorta sektöründe çalışan bir profesyoneldim. Bu süreçte, çocukluğumdan beri ilgi alanımda olan, gittiğim sergi ve müzelerde özellikle severek izlediğim takıların büyülü dünyası hep kendime çok yakın hissettiğim bir dünyaydı. Antik çağlar ise merak duyduğum, öğrenmeye çalıştığım bir diğer alandı. Profesyonel yaşamdan ayrılıp, bir zanaat öğrenmeye karar verdiğimde bu iki ilgi alanım bana çok değerli iki yol gösterici oldu. Takı tasarımının tüm aşamalarını öğrenmek adına oldukça uzun ve yoğun bir eğitim, araştırma, ön hazırlık döneminden geçtim.
- Son koleksiyonunuz 'Serenat'ı anlatır mısınız?Koleksiyonlarınızı oluşturma süreci nasıl işliyor?
Serenat koleksiyonunda Sinop Balatlar Kilisesi kazı